Ortaçağın Tanımlanması, Belirlenmesi
Abu-Lughod’un 1300’ler Dünya Sistemi 3
Modern çağın başlangıcını belirlemek ne kadar kolaysa, modern öncesi dönemlerin nasıl adlandırılacağı konusunda bir fikir birliğine varmak da o denli zor gözükmektedir. Temel sebep, yukarıda değinildiği gibi, Avrasya kadar büyük bir toprak parçasının zorunlu olarak farklı gelişim çizgilerine yol açmasıdır. Bir tarafın ortaçağı diğer tarafın ortaçağıyla çakışmadığı gibi, aynı kavramlaştırmanın her iki uç bölge ve hatta tüm bölgeler için aynı şekilde kullanılabileceğini söylemek de zordur. Neredeyse herkesin (Batı tarihçiliğinin dünya tarihçiliğindeki hegemonyasından ötürü) aşina olduğu ortaçağ kavramının daha çok Avrupa için geçerli olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Nitekim bu kavram Avrupa tarihçiliğinin bir icadıdır. Eğer ortaçağ kavramının son zamanlara kadar “Karanlık Çağ” anlamında kullanıldığını dikkate alacak olursak, elbette diğer bölgelerin de, her ne kadar aynı tarihlere denk düşmeseler de, karanlık, yani medeniyetsel gelişimin gerilediği çağları vardır. Nitekim ortaçağ kavramı tam da bunu anlatmak için bulunmuş, genelde Klâsik Toplumlar dönemi olarak adlandırılan evrenin sona ermesiyle belirmiş geçici çöküş dönemini veya bunu ortaya çıkarmış süreci ifade etmek için kullanılmıştır. Bu anlayışa göre, MÖ 6. yüzyılın ortalarında şekillenmeye başlamış Klâsik medeniyetler (bir kısmı daha önce olmak üzere) MS 3.yüzyılda sona ermiştir. Aslında burada da bir belirsizlik söz konusudur. Çünkü Kitsikis’in Arabölge’sindeki iki önemli medeniyet, Hıristiyan Roma ve Sasani’ler, MS 6. yüzyıla kadar ayakta kalmıştır ki, Hıristiyan Roma bu tarihten sonra bile varlığını sürdürmüştür. Ama daha da önemlisi, bir karanlık çağ ortaya çıkmamış, Arabölge’nin büyük kısmı, bu tarihlerde belirmiş İslam medeniyetinin parçası olmuştur.[1] Neticede karanlık çağ anlamında bir ortaçağ tanımının Arabölge açısından çok fazla geçerliliğinin olmadığı görülmektedir ki, tartışmayı bir klâsik formasyonun ortadan kalkmasına getirdiğimizde bile, Hıristiyan Roma[2] ve Sasani medeniyet bölgelerinden, neredeyse kayda değer büyük bir değişiklik gözükmeden İslam medeniyetine geçilmiş, İslam medeniyeti bu mirası tüm yönleriyle devralmıştır. Ancak belki İslam medeniyetinin bir süre savaş alanı olarak kalmış sınır bölgeleri için karanlık çağ tanımlaması kullanılabilir.
MS 3. yüzyılın, yani 200’lerin, en belirgin iki olayı, arka arkaya Doğu Asya’nın Han ve Batı Akdeniz ve Batı Avrupa’nın Roma imparatorluklarının[3] çökmesidir. Her iki durumda da başlıca sebebin Avrasya bozkırlarının göçebe topluluklarının hareketinden kaynaklandığı ileri sürülebilir. Her iki durumda da çok büyük bir alana yayılmış iki imparatorluk çökmüş veya ciddi boyutlarda bir değişim yaşamıştır. Doğu Asya durumunda Han İmparatorluğu tamamen çökmüş ve yerini çok daha küçük boyutlarda birden çok siyasi örgütlenme almıştır. Zaman farklılıklarına rağmen (Han İmparatorluğu Roma’nın batı kanadından daha önce çökmüştür), Avrasya kıtasının farklı uçlarındaki iki medeniyet bölgesi 3. ile 4. yüzyıllar arasında çökmüştür. Bu açıdan baktığımızda, bir önceki medeniyetlerin ortaya çıkardıkları örgütlenmenin boyutlarına göre bir düşüş söz konusudur. Her şeyden önce iki büyük siyasi yapı ve bu yapılara dayanan çeşitli ekonomik, toplumsal ve kültürel ağlar ortadan kalkmış veya büyük bir yıkım geçirmiştir. Yeni ve daha yerel toplumsal ağlar belirmiş, imparatorluktan küçük krallıklara, hatta beyliklere geçilmiştir. Kültürel alandaysa, bu büyük imparatorlukların her bir yanını ortak bir değerler ve kavramlar bağlamında birleştiren ideolojiler yerlerini, yine aynı şekilde, daha yerel ve daha az karmaşık (ve bazı durumlarda da daha tinsel) ideolojilere bırakmıştır. Ekonomik alanda da küresel bağların yerini mal akışının birinden diğerine sıralı olduğu yerel bağlar almıştır.
[1] Tabii eğer karanlık çağ kavramı bir şekilde modernliğin din-karşıtlığı şeklinde düşünüldüğü bir çerçevede ele alınıyorsa, o zaman daha farklı bir durum söz konusudur ama bu tartışmanın özünü medeniyetsel yaklaşım oluşturmaktadır.
[2] Hıristiyan Roma’nın Ortadoğu’daki doğu toprakları kastedilmektedir.
[3] Burada söz konusu olan Roma İmparatorluğu’nun batıdaki topraklarını veya parçalarını kaybetmesidir. Her ne kadar bu tarih 4. yüzyılın sonlarıysa da, 4. yüzyılın başlarından itibaren Roma’nın merkezinin doğuya kaydığı söylenebilir.
MS 3. yüzyılın, yani 200’lerin, en belirgin iki olayı, arka arkaya Doğu Asya’nın Han ve Batı Akdeniz ve Batı Avrupa’nın Roma imparatorluklarının[3] çökmesidir. Her iki durumda da başlıca sebebin Avrasya bozkırlarının göçebe topluluklarının hareketinden kaynaklandığı ileri sürülebilir. Her iki durumda da çok büyük bir alana yayılmış iki imparatorluk çökmüş veya ciddi boyutlarda bir değişim yaşamıştır. Doğu Asya durumunda Han İmparatorluğu tamamen çökmüş ve yerini çok daha küçük boyutlarda birden çok siyasi örgütlenme almıştır. Zaman farklılıklarına rağmen (Han İmparatorluğu Roma’nın batı kanadından daha önce çökmüştür), Avrasya kıtasının farklı uçlarındaki iki medeniyet bölgesi 3. ile 4. yüzyıllar arasında çökmüştür. Bu açıdan baktığımızda, bir önceki medeniyetlerin ortaya çıkardıkları örgütlenmenin boyutlarına göre bir düşüş söz konusudur. Her şeyden önce iki büyük siyasi yapı ve bu yapılara dayanan çeşitli ekonomik, toplumsal ve kültürel ağlar ortadan kalkmış veya büyük bir yıkım geçirmiştir. Yeni ve daha yerel toplumsal ağlar belirmiş, imparatorluktan küçük krallıklara, hatta beyliklere geçilmiştir. Kültürel alandaysa, bu büyük imparatorlukların her bir yanını ortak bir değerler ve kavramlar bağlamında birleştiren ideolojiler yerlerini, yine aynı şekilde, daha yerel ve daha az karmaşık (ve bazı durumlarda da daha tinsel) ideolojilere bırakmıştır. Ekonomik alanda da küresel bağların yerini mal akışının birinden diğerine sıralı olduğu yerel bağlar almıştır.
[1] Tabii eğer karanlık çağ kavramı bir şekilde modernliğin din-karşıtlığı şeklinde düşünüldüğü bir çerçevede ele alınıyorsa, o zaman daha farklı bir durum söz konusudur ama bu tartışmanın özünü medeniyetsel yaklaşım oluşturmaktadır.
[2] Hıristiyan Roma’nın Ortadoğu’daki doğu toprakları kastedilmektedir.
[3] Burada söz konusu olan Roma İmparatorluğu’nun batıdaki topraklarını veya parçalarını kaybetmesidir. Her ne kadar bu tarih 4. yüzyılın sonlarıysa da, 4. yüzyılın başlarından itibaren Roma’nın merkezinin doğuya kaydığı söylenebilir.
Sizce Moğol istilalarını Arabölge açısından bir ortaçağ (karanlık çağ anlamıyla) başlangıcı olarak görebilir miyiz?
YanıtlaSil