Kayıtlar

Anadolu Tarihi etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Kayaköy’den Kayıköy’e: Anadolu’nun Rumları ve Tarihçiliğimiz

Şöyle bir haber çıktı geçen hafta gazetelerde: Kayaköy Kayıköy olacakmış. Şu Fethiye’deki terk edilmiş Rum köyü Kayaköy. Köyde iki tane kilise kalıntısı var. Bariz şekilde Rum köyü. Neden birileri buranın adını Kayı yapmak ister? Ama habere konu olan araştırmaya bakınca işin rengi biraz değişiyor. Değiştirilmek istenen, Levissi adındaki Rum köyünün adı değil, ovadaki Türkmen köyünün adı. Anlaşılan yöredeki bazı kişiler, araştırmalara göre yüzlerce yıl Kayı olarak bilinmiş bu köyün adının Kayaköy olarak bilinmesinden şikayetçi. Bu ismin tarihi gerçekleri yansıtmadığını söyleyerek geçmişlerine sahip çıkmak istiyorlar. Bir de tabii yörenin sadece bu Rum köyüyle anılmasından rahatsızlar. Muhtemelen işin özü de aslında burada. Kayıköy adını savunan araştırmacıların elbette haklı bir yanı var. Son beş yüzyıldır bu yörede bir Türkmen varlığı var ve bu tarihi mirasın da sahiplenmesi istiyorlar. Yöre sadece Rum köyüyle tanınmamalı. Araştırmacılar burada iki noktaya dikkat çekiyorla...

Anadolu’nun Hint-Avrupa Geçmişiyle Ne yapıyoruz, Ne Yapmalıyız?

Yeni bir toplum yaratılırken veya ortaya çıkarken en önemli konulardan biri de tarihtir, o toplumun kendisine bir geçmiş yaratmasıdır. Var olan bir geçmişin ortaya çıkarılmasından bahsetmiyorum. Ortaya çıkarılması gereken bir geçmiş elbette vardır. Ama bu geçmiş her zaman bir bulamaç şeklindedir, neyin ne olduğu çoğu kez, hatta her zaman belirsizdir. Çeşitli kültürel, toplumsal ve siyasi katmanlar, olaylar karmakarışık bir haldedir. Tarihçiler bu bulamaçtan, tarih adını verdiğimiz anlamlı bir öykü, bir anlatı çıkartırlar ve bu öykü her zaman söz konusu toplumun o günkü öncelik ve beklentilerinden oluşur. Söz konusu bulamaç, bu öncelik ve beklentilere göre bir süzgeçten geçirilir, bir seçim sürecinden geçer. Dolayısıyla, geçmiş hiçbir zaman her şeyiyle birlikte çıkmaz karşımıza, bazı katmanlar dışarıda bırakılır, bazısı da değiştirilerek yeniden kullanıma sokulur. Anadolu’nun geçmişi de bu süreçten fazlasıyla nasibini almıştır. Kendisine yeni bir geçmiş tasarlamaya, kurgulamay...

Tarih, Yüzleşme ve Kürdistan

Mağduriyet, tarih, siyaset. Yerliler ve sonradan gelenler. Ve tabii isimler. İsimler üzerine kopartılan fırtınalar. Yer isimleri. Telaffuz edildiğinde veya edilemediğinde her şeyi paramparça olacağına inanılan yer isimleri. Yıllar önce milliyetçi saiklerle değiştirilmiş ve şimdi iade edilen, edilmesi istenen isimler. Ama çeşitli sorular geliyor akla bu arada. İsim iadesi tam olarak ne kadar geriye gitmeli. Örneğin, Kürdistan yeterli mi? Yoksa daha öncesine de gitmek gerekiyor mu? Gitmenin veya gitmemenin gerekçesi ne olabilir? Söz konusu bölge Kürdistan olmadan önceki döneme ait, sayıları son derece azalmış olsa da hâlâ varlığını sürdüren kültürleri içermeli mi? Yoksa çoğulcu demokrat olup sayıca baskın unsur oldukları için bu bölgenin Kürdistan olarak adlandırılması gerektiğini mi kabul etmeliyiz? Sayı her şey mi? Ya yaşanan mağduriyetler? Bugünün mağduru dünün de mağduru mudur? Eğer değilse ve de dünün gaddarı olmuş olma ihtimali varsa, bugünkü mağduriyetine nasıl yaklaş...

21. Yüzyılda Malazgirt Kutlaması

Resim
AKP’nin 1071 Alparslan’la Malazgirt Savaşı’nın kutlama projesinden sonra “ileri demokratlar”ın da milliyetçilik konusunda bu ülkenin kendilerinden önceki diğer yönetimlerinden aşağı kalmadığı konusunda bir kuşku kalmadığını söyleyebiliriz. Elbette bazı farklar söz konusu.   Yanlış anlaşılmasın içerik farkından bahsetmiyorum. İslami unsurun biraz daha fazla öne çıkartılması dışında aynı söylem sürüyor. Diğer yandan, biçim konusunda da AKP’nin hakkını vermek gerekiyor. Hiç kimsenin bugüne kadar düşünmediği fikirlere imza atıyorlar, çok daha görsel gösteriler düzenliyorlar. Ama görsellik, kitlesellik ve büyük şovlar onların törenlerinin de son derece ayırımcı olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Milliyetçilik elbette her zaman bir sorun olarak görülmek zorunda değil. Bir örgütlenme şekli olarak belli koşullarda yararlı olduğu bile ileri sürülebilir. Bugünün değerleri açısından bize veya kimimize yanlış veya ters görünse de, milliyetçiliklerin, homojen oldukları farz edilen etn...

Karyalılar ve Dünyanın Yedi Harikasından Mozole (Mausoleion) Üzerinden Anadolu Milliyetçiliği

Resim
“Karyalılar Helen değildir. Anadolu'nun gerçek sahipleridir. Aynı biz Türkler gibi. Ayrıca Karyalıların önemli bir kısmı Anadolu'da kaybolmuşlardır yani bizimle karışmışlardır. Savaşçıdırlar. Müthiş Savaş hikayeleri vardır.” Bunu bir doğa sporları kulübünün sitesinde okudum. Her şeyden önce şu sahip olma fikri beni artık epey yormaya başladı. Nedir bu sahip olma takıntısı? Ama tabii burada bitmiyor. Bir de gerçek sahipler denen bir şey var.   Buraya kadar tamam diyelim. Karyalılar gerçek sahipleri. Onlardan sonra gelmiş olduğu varsayılan (ki bunun doğru olduğu kabul edilebilir) Helenlerse, bu nedenle gerçek sahip değiller. Herhalde işgalci falan oluyorlar. Ama Helenlerden sonra bu topraklara geldiği aşikâr Türkler gerçek sahipleri. Nasıl oluyor bu? Çünkü Karyalıların önemli bir kısmı Anadolu’da kaybolmuş (Anadolu’ya dağılmamışlar, kaybolmuşlar) ve “bizimle”, yani bu yazıdan anlaşıldığı kadarıyla Türklerle kaynaşmışlar. Türkler de bu karışmadan ötürü (art...

Hint-Avrupa Dilleri Anadolu Grubu: Luvi, Hitit, Pala, Lidya, Karya, Likya dilleri vd

Resim
 Bir önceki yazımda ( http://tarihdeniz.blogspot.com/2012/07/mo-ikinci-binylda-anadolunun-dil.html ) Anadolu’nun bilinen ilk Hint-Avrupa dillerinden bahsettim. Bu diller, Hint-Avrupa dil ailesinin bugün artık hiçbir dili konuşulmayan bir alt grubu olan Anadolu dil ailesini oluşturur. Bu dil ailesinin şu ana kadar tespit edilmiş üyeleri, Luvi, Hitit, Pala, Karya, Likya, Lidya, Pisidya, Side ve Milyan dilleridir. Anadolu’da Anadolu grubunun yanında başka Hint-Avrupa grupları ve dolayısıyla da dilleri olmuştur ve hâlâ da mevcuttur. Bunların arasında ilk akla gelenler olarak Yunanca, Ermenice, Frigce ve Kürtçe’yi sayabiliriz. Kürtçe, İran dil ailesindendir ve hâlâ konuşulmaktadır. Yunanca ve Ermenicenin kendi dil ailelerini oluşturduğu düşünülmektedir ve her iki ailenin modern versiyonları hâlâ konuşulmaktadır. Frig diliyse bazı araştırmacılar tarafından Trakya veya Balkan dil ailesine yerleştirilmekte ve bazı araştırmacılar da Yunancayla olan yakınlığına işaret etmektedir. B...

M.Ö. İkinci Binyılda Anadolu’nun Dil Coğrafyası: Luvi, Hitit, Hatti, Hurri dilleri ve diğerleri

Resim
Bugün Anadolu olarak adlandırdığımız toprak parçasının tarihi epey ilginç ve zengindir. Çeşitli kültürler ortaya çıkmış ve zaman içinde kaybolmuş. Aynı şekilde çeşitli diller konuşulmuş ve bunlar da zaman içinde kaybolmuş. Bu topraklarda genel olarak dört dil ailesinin var olduğu (bir kısmının hâlâ var olduğu) söylenebilir: Kafkas, Hint-Avrupa, Afro-Asyatik (Sami) ve Altay dil aileleri. Konuyu tarihsel olarak incelemeye kalkıştığımızda (eğer tarihi yazının keşfiyle başlatıyorsak), Anadolu’nun dil tarihini, en erken M.Ö. üçüncü bin yılın sonlarından itibaren başlatabiliyoruz. Bundan öncesi, en azından yazılı dillerin tespit edilmesi açısından bakıldığında, karanlık bir dönem. Örneğin, Çatalhöyük’te veya diğer neolitik yerleşimlerde hangi dillerin konuşulduğunu veya ondan da önce bu bölgede var olmuş mezolitik avcı-toplayıcıların birbirleriyle hangi dilleri kullanarak anlaştıklarını bilemiyoruz ve muhtemelen de hiçbir zaman bilemeyeceğiz. M.Ö. ikinci binyıla gelecek olursak, ...

"Genetik Atalarımız Yunanlılar Olamaz"

Resim
Yunanlılarla ilişkilendirilmemiz hoşumuza gitmez de, Frigyalılara, Lidyalılara, Luvilere falan ses çıkartmayız. Bu ikincileri genetik atalarımız olarak görebiliriz ama birinciyi asla.  Her şeyden önce genetik ata kavramının saçma bir kavram olduğunu söylemekle başlayayım. Yok böyle bir şey.  Olamaz da. İnsanlar atalarını kendileri seçer, daha doğrusu atalar çeşitli siyasi kurgular aracılığıyla dayatılırlar. Kendimizi fazla zorlamadan yüzeysel düşündüğümüzde bile, eğer mesele genlerse neredeyse herkesle akraba olduğumuz ve dolayısıyla bir yığın atamız bulunduğu ortadadır. Ama biz sadece bir kısmını atamız ilan ediyoruz, tıpkı bize özgü etnisite, ırk vb kurgusal tanımlamalarımızda yaptığımız gibi. Farklı genler denince çoğu insan bunların birbiriyle ilişkisiz oldukları sonucuna varıyor. Oysa ilgisi yok. Genler zaman içinde farklılaşıyor (yani farklı değiller, farklılaşıyor) ve bu şekilde insanların geçmişlerine ilişkin iz sürücülüğü mümkün oluyor.  Yoksa bu ...

Luviler: Batı Anadolu'nun ve muhtemelen de Ege Denizi bölgesinin ilk sakinleri

Resim
For English version go to Luwians: the first inhabitants of western Anatolia and possibly the Aegean region Helenler elbette ne ilk Anadolulardı ne de bölgenin ilk topluluğuydu. Batı Anadolu kıyısı açısından baktığımızda bile, geldikleri ve daha sonra da yerleştikleri yerin boş olmadığı biliniyor. Nitekim Anadolular Helenlere karşı söylemine yol açmış olan da, bu durumun biliniyor olması. Son yıllarda bu toplulukların nasıl adlandırılması gerektiği de büyük ölçüde çözüldü. Genelde Luviler olarak adlandırılıyorlar. Luvilerin Helenlerden çok daha önce bu topraklara yerleştikleri anlaşılıyor. Tabii hangi Helenler sorusunu da sormak gerekiyor. Sadece İonlar, Dorlar, Aeollar gibi çeşitli gruplardan mı bahsediyoruz, yoksa bizim Mikenler olarak adlandırdığımız tarihte karşımıza Ahhiyavalılar, Akalar ve Danaoiler gibi çeşitli adlarla çıkan ilk Yunanlılara kadar geriye mi gidiyoruz? Ama her iki durumda da Luviler olarak adlandırılan Hint-Avrupa dil ailesine mensup toplulukların bu toprak...

Anadolu Tarihi Yazımında Yunan/Helen Sorunu

Resim
For English version see Greek or Hellenic problem in writing an Anatolian history   Herhangi bir Anadolu tarihi projesinin karşısındaki en önemli engellerden biri, belki de en önemlisi, Anadolu’nun geçmişindeki toplulukların bugünkü topluluklarla, daha doğrusu etnik gruplarla olan bağlantılarıdır. Genelde bu bölgeye hâkim milliyetçi eğilim, bu bağlantıları nasıl değerlendirmesi gerektiğini açıkçası çözememektedir. Özellikle Türklerin Yunanlıları, Yunanlıların da Türkleri tarihlerine eklemeleri, tarihleriyle bütünleştirmeleri her iki tarafın da henüz başaramadığı bir konudur. Anadolu tarihiyle ve daha doğrusu benim daha geniş bir perspektiften bakmaya çalıştığım bölgenin, kabaca Ege, Anadolu ve kuzey Mezopotamya bölgesinin tarihiyle uğraşan biri bu bölgenin en azından Ege tarafında Yunanlılarla ya da Helenlerle karşılaşmak ve yüzleşmek zorundadır. MÖ 1500’lerden itibaren bu bölgede görülür hale gelen Helen/Yunan dilleri konuşan toplulukların ve bunların ortaya çıkardığı ve...