Kayıtlar

Oğuz Türkmen etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Kayaköy’den Kayıköy’e: Anadolu’nun Rumları ve Tarihçiliğimiz

Şöyle bir haber çıktı geçen hafta gazetelerde: Kayaköy Kayıköy olacakmış. Şu Fethiye’deki terk edilmiş Rum köyü Kayaköy. Köyde iki tane kilise kalıntısı var. Bariz şekilde Rum köyü. Neden birileri buranın adını Kayı yapmak ister? Ama habere konu olan araştırmaya bakınca işin rengi biraz değişiyor. Değiştirilmek istenen, Levissi adındaki Rum köyünün adı değil, ovadaki Türkmen köyünün adı. Anlaşılan yöredeki bazı kişiler, araştırmalara göre yüzlerce yıl Kayı olarak bilinmiş bu köyün adının Kayaköy olarak bilinmesinden şikayetçi. Bu ismin tarihi gerçekleri yansıtmadığını söyleyerek geçmişlerine sahip çıkmak istiyorlar. Bir de tabii yörenin sadece bu Rum köyüyle anılmasından rahatsızlar. Muhtemelen işin özü de aslında burada. Kayıköy adını savunan araştırmacıların elbette haklı bir yanı var. Son beş yüzyıldır bu yörede bir Türkmen varlığı var ve bu tarihi mirasın da sahiplenmesi istiyorlar. Yöre sadece Rum köyüyle tanınmamalı. Araştırmacılar burada iki noktaya dikkat çekiyorla...

Osmanlı'nın Kuruluşu Semineri V - Osmanlı'nın Kuruluşu ve Köprülü'nün Tezi
Osmanlı Devleti Aşiretten mi Çıktı?

Geçen hafta yağma ve Oğuz tezlerinin tartıştık. Konuyu toplayacak olursak, göçebe veya yarı-göçebe oldukları düşünülen bir Oğuz aşiretinin Anadolu’ya gelerek yeni bir devlet ve toplum kurduğunu iddia eden tezi tartıştık. Tartışmamızın sonunda da Osmanlıların kuruluşunda yağmanın, paralı askerliğin ve köle ticaretinin rolüne değindik. Osmanlıların kuruluşuyla ilgili tartışmaları etkileyen en büyük sorun, bu konuyla ilgili kaynaklardan ciddi bir şekilde yoksun olmamız. Bu konuyla ilgili olarak Osmanlıların bize bıraktıkları kaynak veya kaynaklar yok. Aynı şekilde Bizans tarihçileri de 1300 yılı civarındaki Bafeus savaşına kadar Osmanlılardan bahsetmiyor. Osmanlılarla ilgili Osmanlıların ortaya çıkmasından yaklaşık bir yüzyıl sonra yazılmış kaynaklar da 1300 yılından önceki dönem hakkında hemen hemen hiçbir şey söylemiyor. Dolayısıyla söyleyebileceklerimizin büyük kısmı dolaylı yollardan elde edilen bilgileri Osmanlılara uygulayan yorumlardan oluşuyor. Yani “herhalde böyle oldu”dan...

Osmanlı'nın Kuruluşu Semineri IV - Oğuzlardan Türkmenlere
Anadolu'ya Türklerin Yerleşiminde Farklı Gelişim Çizgileri

Konuyu daha fazla dağıtmadan ilk olarak Oğuz Türkmen karşıtlığına veya ilişkisine girelim. Her Oğuz Türkmen midir? Bu konuda kesin bir şey söylemek zor. Türkmen kelimesinin ne anlama geldiği ve nasıl ortaya çıktığı konusunda tartışmalar hâlâ sürüyor.Aslında sürmemesi gerekiyor diye düşünüyorum. Fakat günümüz araştırmacılarımızın bir kısmı ortaçağda bu konuyla ilgili olarak getirilmiş açıklamalardan tatmin olmamıştır. Genelde üç farklı anlamdan bahsetmek mümkün: Türke benzeyen, İslamı kabul etmiş Türkler ve en sonuncusu da Türk kelimesinin anlamını güçlendiren ek. Türkmen terimi gerçekten de daha çok İslam kültürünün sınırlarında kullanılan bir kelime. Pekâlâ Müslüman olmayan Türklerle Müslüman Türkleri ayırma anlamında kullanılmış olabilir. Buna benzer bir de Tacik kelimesi vardır: Müslüman İranlılar için kullanılmaktadır. Kaynaklar Türk kelimesini güçlendirme anlamında kullanıldığını belirtmiyor, ama bu da Müslümanlığı yeni kabul etmiş Türkler arasında, farklılıklarını belirtmek için...

Osmanlı'nın Kuruluşu Semineri III - Anadolu'ya Gelen Oğuzlar?

Osmanlıların nasıl ortaya çıktıklarını açıklayan çeşitli kuramlar bulunmaktadır. Bu kuramların ortak sorunlarından biri, daha öncede bahsetmiş olduğumuz gibi, Osmanlıların kendilerinin yazılı hiçbir şey bırakmamış olmasıdır. Yaklaşık bir yüzyıl sonra ilk yazılı belgeler ortaya çıkmaya başlamıştır. Fakat büyük ihtimalle söze dayanan bir gelenek mevcuttu ve gene büyük ihtimalle ilk tarihçilerin yararlandıkları ana kaynak veya kaynaklar bu sözel geleneklerdi. Dolayısıyla Osmanlıların kuruluş evresiyle ilgili kuramlar söz konusu olduğunda epey boş bir alan bulunmaktadır. Çeşitli varsayımlar ortaya atılabilir. Bu varsayımlar son yüzyıl boyunca ortaya çıkmış sözde gerçeklere bir parça uyumlu gözüktükleri sürece çok fazla bir sorun yoktur. Yani ortada bu dönemle ilgili birincil kaynaklar bulunmamasına rağmen, neredeyse birincil kaynak olarak hareket eden seksen veya yüz yıllık, uzun süredir söylenmiş oldukları için kanıtlanmış gerçekler muamelesi gören bir birikim mevcuttur. Kanıtlanmı...

Türkmenler ve Anadolu'ya Göç Tartışması II

"Şimdi gelelim esas meseleye. 19. yüzyıldaki ve 20. yüzyılın başındaki nüfus sayımlarına bakınca Anadolu'da şunu görüyorum: Gayrimüslimler her yerde varlar, ama çoğu yerde Müslümanlarla karşılaştırınca oldukça azlar. Görece fazla nüfusa sahip oldukları bölgeler de oldukça kısıtlı. Zaten o bölgeleri denklemden çıkardığımızda geriye fazla bir nüfus kalmıyor. Aradaki fark zannedersem farklı coğrafi koşullardan (örneğin, Ermenilerin görece yoğun oldukları bölgeler oldukça dağlık) ve farklı siyasi geçmişlerden kaynaklanıyor (Osmanlı idaresine girmeden önce farklı bölgeler farklı farklı idareler tarafından yönetilmiş, ve hatta Osmanlı idaresine girdikten sonra bile birçok yerde yerel yönetimler uzun bir süre büyük oranda otonomilerini muhafaza edebilmişler, yani bir nevi himaye edilmişler). Rubrucklu William'ın geçtiği 13. yüzyıl Anadolu'suyla 19. yüzyıl Anadolu'su arasında çok bariz bir fark olduğu açık. Arada çok büyük bir DEĞİŞİM olmuş. Bence bu DEĞİŞİMİN...

Türkmenler ve Anadolu'ya Göç Tartışması I

"Herhalde bu Orta Asya'dan gelenlerin büyük çoğunluğu Türkmen kategorisine girenlerdendi, öyle değil mi? Gaziler zaten daha çok öncü güç olarak geldikleri ve sınır bölgelerinde biriktikleri için Anadolu'da bayağı kısıtlı bir varlıkları olmalı. Selçuklu aristokrasisi, bürokrasisi ve peşlerinden gelen daha çok İranlı ağırlıklı şehirli zümre de keza oldukça kısıtlı sayıda olmalı. Geriye bir tek Türkmenler kalıyor. Onlar da çoğunlukla taşra bölgelere yerleşmiş olmalı. Dolayısıyla şehirler ve kasabalar Müslüman göçlerinden demografik olarak çok az etkilenmiş olabilir. Bu durumda Selçuklu'nun (ve diğer erken dönem Türk yönetimlerinin) kentli yerlileri ezecek bir durumda olduğunu söyleyemeyiz zannedersem. Köylerdeki durumsa daha karışık, zira Türkmenler full-time göçebe olduğundan tarıma ve köylülüğe de yabancıydılar. Selçuklu yönetimi, bu sorunun üstesinden 1- yerli köylü halktan yararlanarak, 2- Türkmenleri yerleşik düzene ve tarıma geçirerek, 3- Orta Doğu v...

Türklerin Anadolu’yu İl Tutması - II

Anadolu Selçuklu İktidarının Parlak Dönemi II. Kılıç Arslan’ın oluşturmuş olduğu iktidarı 1186’da oğulları ve kardeşi arasında paylaştırması Anadolu’da yeni bir kriz döneminin başlamasına yol açmıştır. Yaklaşık 1205’e kadar sonuçlanmamış bu kriz döneminin sonunda I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in tek başına iktidar olduğunu görüyoruz. Bu dönemde Anadolu Selçukluların yararına çeşitli siyasi gelişmeler de gerçekleşmiştir. Bunların arasında en önemlisi muhtemelen Konstantinopolis’in IV. Haçlı Seferi tarafından 1204’te ele geçirilmesi ve burada bir Letin Krallığı’nın kurulmasıdır. Bizans devleti bu olay üzerine Mora, Epir, Trabzon ve Batı Anadolu’da çeşitli siyasi yapılar şeklinde yeniden örgütlenmek zorunda kalır. Bunların arasında Batı Anadolu’yu kontrol eden Theodor I. Laskaris’in İznik İmparatorluğu’dur. Diğerleri arasında daha önemli bir yere sahip olacak bu imparatorluk artık tüm kuvvetleriyle birlikte Batı Anadolu’dadır. Bunun ilk doğrudan etkisi bu bölgeye yönelik her türlü akının...

Türklerin Anadolu’yu İl Tutması - I

Anadolu’da Selçuklu İktidarının Kuruluşu Malazgirt Savaşı’nda Bizans ordusu yok olur. Tagmata birliklerinin büyük kısmı savaş alanında yok olmuş, zaten güçsüz durumda olan thema birlikleri de ortadan kaldırılmıştır. Alpaslan’ın antlaşma yaparak serbest bıraktığı Diyojen de Dukas’la girdiği mücadeleyi bir süre sonra kaybedecek, kör edilme süreci sırasında aldığı yaralardan ötürü yaşamını yitirecektir. Bizans’ın doğu sınırları tamamen savunmasız kalmıştır. Türkmen gruplarını durduracak hiçbir engel yoktur. Her ne kadar Bizans yeni bir ordu kurma çabasına hemen girişecekse de, eski gücüne bir daha ulaşamayacaktır. Thematik birliklerin yok olması yeni çözümlerin aranmasını getirecek, paralı askerlerin daha da yaygın bir şekilde kullanılmaya başlaması bunlardan biri olacaktır. Diğer bir çözüm de pronoia sisteminin tasarlanması olacaktır. Bu sistem, daha sonra Osmanlılarda da görülecek tımar sisteminin aynısıdır; askerlere hizmet karşılığında vergiden muaf arazi verilmesine dayanmaktad...

İlk Çatışmalar ve Malazgirt

Bizans’ın Türk topluluklarıyla on birinci yüzyıldaki ilk karşılaşması Müslüman tarafın akınlar olarak adlandırdığı çeşitli yağmacı gruplar aracılığıyla olmuştur (1016–17). Bu ilk akınlar Bizans tarafından fark edilmemiştir bile; akıncıların hedefi Vaspurakan (Van) bölgesi olduğundan daha çok Ermeniler bu akınlardan etkilenmiştir. Bu sırada Bizans güçsüz değildir ve bu yüzden hem Türkmen hem de Gazi grupları Bizans topraklarına sızmakta büyük güçlük çekmektedir. Selçuklunun desteği gerekmektedir. 1048 yılında Musa Yabgu’nun oğlu Hasan’ın gerçekleştirdiği akın ilk başta başarıya ulaşsa da, Bizans bu akını da yenilgiye uğratmayı başarır. Selçuklunun Bizans’la çatışmaya doğrudan dahil olması ilk kez 1049’da gerçekleşir. Selçuklu ailesinden İbrahim İnal, Kutalmışla birlikte, Pasinler’de Bizans ordusunu yenilgiye uğratır. Fakat Türkmen ve Gazi grupları gene hayal kırıklığına uğrar. Çünkü bu savaşın arkasından barış antlaşması gelir; Anadolu’nun kapıları yine açılmamıştır. Barış koşullar...

Türk/Oğuzların Roma/Bizansla Karşılaşması

Gelenler ve Yerel ile Evrenselin Çatış ması. Türk toplulukları Roma-Bizans siyasi varlığıyla Malazgirt’ten çok önce karşılaşmıştır. Türk İmparatorluğu veya Konfederasyonu’nun Roma-Bizans’la altıncı yüzyıldan itibaren ilişkide olduğunu biliyoruz. Yedinci yüzyılda Roma-Bizans imparatoru Heraklius Türk ordularının yardımına başvurarak Sasanileri yenilgiye uğratmıştır. Diğer yandan Balkan sınırlarında var olmuş Türkçe konuşan çeşitli bozkır topluluklarıyla (Bulgarlar, Peçenekler, Kıpçaklar, Uzlar) da ilişki halinde olmuştur. Uzlarla Oğuzların aynı topluluğu temsil ettikleri düşünülmektedir. Roma-Bizans bu gruplarla çoğu zaman savaş halinde olmakla beraber, hem bu topluluklardan bireyleri veya grupları ordularında kullanmış hem de bu grupları zaman zaman topraklarına yerleşmiştir. Sayıca her zaman az olmuş bu gruplar ve bireyler kısa zamanda asimile olmuş, kimliklerini yitirmiştir. Roma-Bizans’ın Türk topluluklarıyla karşılaşması bir de Arap orduları aracılığıyla olmuştur. Arap ordul...

Türklerin/Oğuzların Anadolu'ya Gelişi: Malazgirt Öncesi Anadolu

Bürokratlarla Askerler, Merkezle Ta şra Arasındaki Çatışma II. Basil’in hükümdarlığı, Bizans İmparatorluğu’nun doruk noktasıdır. Artık 7. yüzyıl savaşlarında ölüm kalım mücadelesi veren bir Bizans yoktur; güçlü, düşmanlarında korku uyandıran ve topraklarını koruyan bir Bizans vardır. Buna rağmen sorunsuz bir Bizans’tan bahsetmemiz mümkün değildir. Bizans’ın en büyük sorunu olan devletle taşra arasındaki iktidar mücadelesi ortadan kaybolmamıştır ve Basil’in ölümünden sonra bir kez daha parlayacaktır. Bizans devleti açısından baktığımızda, sorunun kaynağı taşranın çok güçlenmiş askeri aileleri, aristokratlarıdır. Thema ordularının başı olan generaller, sürekli İstanbul’daki bürokrasiyle iktidar mücadelesi içindedir. Daha önce kısaca değindiğimiz gibi, aynı sorunla II. Basil de uğraşmak zorunda kalmış, isyancı generallerin neden olduğu iç savaşlardan muzaffer çıkmıştır. II. Basil’den sonra gelen imparatorlar da aynı şekilde generallerle mücadele etmelerine rağmen onun kadar şanslı olma...

Anadolu'ya Oğuz Göçü Tartışması - Türkçeleşme ve Türkleşme Üzerine

Sabah gazetesinde yayınlanan söyleşideki “Orta Asya göçü bir efsane” sözü bana ait değildi. Bu söyleşi sırasında böyle bir söz sarf etmedim ama söyleşiye öyle bir başlık benim bilgim dışında eklendi. Açıkçası hiçbir zaman Orta Asya’dan bir göç olduğunu reddetmedim ki, böyle bir şey yapmam aptallık olurdu. Ama gazete sanırım sansasyonel bir haber üretmek için böyle bir başlık seçti. Ortaya çıkan gürültünün daha fazla büyümemesi için ben de üzerine gitmedim bu kasti hatanın. Bu söyleşiye Virgül dergisinde çıkan yazım yol açmıştı ve orada benim seçtiğim başlık “Orta Asya’dan Anadolu’ya Gelen Oldu mu?”ydu. Yazı okununca böyle bir göçü reddetmediğimde görülüyor. Bu konuyla ilgili olarak benim şu anda ulaştığım nokta, meseleyi bir Orta Asya katkısının tartışılması şeklinde ortaya koymak. Genelde bir Oğuz göçünden bahsediyoruz ama ben bunda bile acele edilmemesini düşünüyorum. Ortada bir Orta Asya göçü miti var. Bir de gerçekten bir göç var. Bu ikisini birbirine karıştırmamak gerekiyor. Or...