Kayıtlar

Neolitik etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Göbeklitepe: Urfa'da Tarihöncesi (Radikal Gazetesi, 16.03.2010

İnsanoğlunun mağaralarda vahşi bir hayat sürdüğü sanılan yıllarda Harran'da yaşayanlar muhteşem bir tapınak inşa etti MEHMET ÖZDOĞAN ŞANLIURFA- Göbeklitepe’de küçük bir arazisi olan Şavah amca, 1986 senesinde arazisini sürmeye başladığında, arkeoloji tarihinde bilinen her şeyi alt üst edeceğini bilmiyordu. O gün küçük bir heykel buldu. Bir süre elinde tutuktan sonra, Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi’ne götürdü. Heykelin milattan önce 6-7 binlere ait olduğu belirlendi. Aradan yıllar geçti. 1995 yılında Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden Harald Hauptmann tarafından, Şanlıurfa Müze Müdürlüğü başkanlığında yüzey çalışmaları yapıldı, heykelin bulunduğu yerin birkaç metre ötesinde ‘bir şeyler’ vardı. 1996 yılından bu yana Alman arkeolog Klaus Schmidt önderliğinde sürdürülen kazılarda, her yıl birkaç yüzyıl geriye gidildi. Göbeklitepe’de bugün gelinen nokta büyüleyici. Şanlıurfa’nın 17 km doğusunda, bereketli Harran Ovası hilalinin tam göbeğinde dünyanın en eski tapınağı var; tam 12 bi...

Neolitiğin Bereket/Doğurganlık Tanrıçası Fikrine Farklı Bir Yaklaşım
Kadın-Egemen ya da Anaerkil Dünya Hiçbir Zaman Olmamış Olabilir mi?

İlginç bir kitap okuyorum: Culture in Mind – Cognition, Culture and the Problem of Meaning. Yazarı Bradd Shore. Şu anda Dreamtime Learning, Inside-Out: The Narrative of the Wawilak Sisters adlı dokuzuncu bölümü bitirdim; Avustralya yerlilerinden Murngin topluluğuyla ilişkili bir çalışma. Bazı yerler özellikle ilgimi çekti. Ufak notlar düşeceğim. I. “In the Wawilak story as in life, men never overcome their reliance on women to reproduce themselves. The narrative suggests that men must forever wrest their sons from their wives and complete their birth by forms of symbolic creation. Symbolic transformation upstages organic transformation but never really overcomes it. The very forms of men’s rituals call to mind physiological processes at the same moment as they seek to deny them. Male symbols of ritual potency are transformations of female symbols of fecundity. As such, they point to the centrality of women’s physiological processes at the same time as they attempt to cancel them” (...

Çayönü - İlk Neolitik Yerleşimler

Resim
Çayönü’nde dikkati çeken en önemli nokta, özel binaların varlığıdır. Çatalhöyük’e baktığımızda tüm binalar birbirinin benzeridir. Oysa Çayönü’nde diğerlerinden farklı biçimde ve farklı materyalden yapılmış binalar vardır. Bu binaların inşa teknikleri bile bunların tapınak olduğunu göstermektedir. Çatalhöyükte’yse bu ayrım ancak binaların içinde bulunan nesnelerden yapılabilmektedir [i] ve farklılaşma binaların içindedir. Özdoğan’a göre, Orta Anadolu’da karşımıza neolitik yaşam tarzı olarak tipik köy yaşantısı çıkarken, daha doğuda (Çayönü, Nevalı Çori) topluluğun ortak çabasının ürünü özel (kamusal) binaların (tapınak benzeri) [ii] öne çıktığını görüyoruz. Doğuda sembolizmle ilgili çabalar bile ortak çabayla gerçekleşmektedir. [iii] Günümüzden 8500 yıl öncesine ait Çayönü’nde yerleşim biriminin merkezinin bir plan doğrultusunda oluşturulduğu, [iv] bir meydanın çevresinde büyük ölçek anıtsal binaların kurulmuş olduğu görülmektedir. [v] Ayrıca Çayönü’nde birçok kişinin Kafatası Evi...

Yerleşikliğe Geçiş: İlk köyler veya ilk kentler

Resim
Tarımla veya tarımsız, yerleşik düzene geçişin sonuçları çok önemli olmuştur. İnsan, toplumsal iletişim konusunda farklı bir boyuta adım atmış, o güne kadar karşılaşmadığı zorluklarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Hem bir arada yaşayan hem de belli bir coğrafyada yaşayan toplam insan sayısının artması, farklı örgütlenme biçimlerinin ve hiyerarşilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. İnsan birlikte yaşamaya alışkındır; normal var olma biçimi grup yaşamıdır. Bu noktada bir sorun mevcut değildir. Sorun grubun büyüklüğünle ilgilidir ama burada bile büyük bir sorun yoktur. Çünkü grup büyüklüğü belli bir düzeyi aştığında bölünme yaşanacaktır. Bölünmenin sonucu da ya farklı yöne giden ya da diğerleriyle bir üst toplum kimliği altında örgütlenen bir grup olacaktır. Burada çeşitli senaryolar ortaya çıkabilir ama son sözü söyleyecek olan kaynakların durumudur. Kaynakların durumu farklı davranış kalıplarının belirmesine yol açacaktır. Bu, avcı toplayıcılarla yerleşikler arasında farklı davranış...

Evcilleştirilmiş tahılların ortaya çıkması ve tarım

M.Ö. 9000’lerde evcilleştirilmiş tahılları Ürdün Vadisi’nde görüyoruz. Aynı dönemde Fırat kıyılarında yabani tahılların toplandığını biliyoruz. Bin yıl sonra (M.Ö. 8000) evcilleştirilmiş tahıllar Fırat kıyılarında da beliriyor. Batı Anadolu’ya doğru ilerlediğimizde, evcilleştirilmiş tahılın buraya M.Ö. 6000–5000 arasında vardığını tespit ediyoruz. Fakat tüm bu rakamlar arkaeobotanik verilere karşılık gelmektedir. Palaeoekolojik verilere baktığımızda, ilk tarım faaliyetlere ait izleri, örneğin Anadolu’da, M.Ö. 3000–1000 arasında görüyoruz. Demek ki, evcilleştirilmiş tahıl çok daha öncesine ortaya çıkmasına rağmen, tarım topluluklarının Anadolu üzerindeki etkisi M.Ö. 3000’lere kadar asgari düzeyde kalmıştır. Anadolu’nun ormanlardan arındırılması M.Ö. 4000’e kadar görülmez ve bu yüzden Palaeoekolojik veriler çok farklıdır. [i] Bu kopukluğun, farklı oranlarda olsa da, tarımın başladığı her yerde görülmesi gerekmektedir. Yani evcileştirilmiş tahılların tespit edilmesi, tüm hatlarıyla tarı...

Natuflu Avcı-toplayıcıları ve Levant’ta Yerleşikliğe Geçiş

Resim
Yakındoğu’da medeniyetin ortaya çıkışına baktığımızda iki önemli eşiğin arka arkaya aşıldığını görüyoruz. Bunlardan birincisi Natuflu avcı-toplayıcı takımlarının ufak köyler şeklinde yerleşik düzene geçmeleri ve ikincisi de ilk neolitik tarım topluluklarının belirmesidir. [i] Bu geçişlerin nerede ve ne zaman gerçekleştiğini belirleyebilmemize rağmen, bunların neden gerçekleştiği sorusu hâlâ tatmin edici bir şekilde yanıtlanamamıştır. Bu konuyla ilgili araştırmalar Yakındoğu’nun Levant bölgesinde Buzul Çağı’nın bitiminde belirmiş Natuflu kültürü üzerinde yoğunlaşmaktadır. Tarımın nasıl başladığına dair temel yaklaşım, bu gelişimi bölgede gerçekleşmiş iklim değişiklikleriyle ilişkilendirmek yönündedir. Şekil 1. Erken Natuflu bölgesi ve daha sonra Geç Natuflu’da gerçekleşen yayılma. [ii] Bu bölgedeki iklimsel değişiklikleri özetleyecek olursak, Buzul çağının son maksimumu sırasında (günümüzden [BP] 20.000 - 14.500 arasında) bölge soğuk ve kurudur ama tepelik bölgeler yağmur almak...

Neolitik (Cilalı Taş Devri) - II

I. Yakındoğu’da Medeniyete Geçiş Yakındoğu ya da Doğu Akdeniz coğrafyasında medeniyete geçiş neolitik (cilalı taş devri) çağda gerçekleşir. O zamana kadar hareket halinde bulunan (yerleşik olmayan) avcı-toplayıcı gruplar bu dönemde yerleşik düzene geçmeye başlar. Yerleşik düzene geçişin aslında neolitik dönemden hemen önce başladığını söylemek de mümkündür. İlk olarak yerleşik düzene ve dolayısıyla medeniyete geçenler avcı-toplayıcı grupların ne olduğunu açıklamamız gerekiyor. Avcı-toplayıcılar Avcı-toplayıcılık, medeniyetten önceki dönemi temsil etmek için icat edilmiş çok genel ve kaba bir kategoridir diyebiliriz. Temelde ekonomik bir kategori olan avcı-toplayıcılık, medeniyetin dışında kalan ve/veya medeniyete geçmemiş tüm grupları, aralarındaki farklılıklara bakmadan tek bir kategoride toplar. [i] Dolayısıyla avcı-toplayıcı gruplar arasındaki ayrımları görmeye yardımcı olmayan bir kategoridir; bu açıdan bakınca, tarım toplumları kategorisi de bu toplumlar arasındaki çeşitl...

Neolitik (Cilalı Taş Devri) - I

İnsan, mekân ve zaman: Ne kastediyoruz? Mekân dediğimiz şey bu yeryüzünde belli bir yer olabilir ama bu işin sadece bir kısmıdır. Zaman dediğimiz de şimdi olabilir ama bu da işin sadece bir kısmıdır. İnsan şaşırtıcı bir varlık. Çünkü çok farklı mekân ve zamanlarda var olabiliyor. Daha da şaşırtıcı olanı, insan bir yandan “nesnel” olarak adlandırabileceğimiz bir zaman-mekânda var olabilirken, bir yandan da “öznel” olarak adlandırabileceğimiz kendi kurguladığı birden fazla zaman-mekânda var olabiliyor. Bu anlamda yığınlarca alan veya çerçeve sayabiliriz. Bu konuyla ilgili bir sınır sunmak olanaksız. Her ne kadar insanın fiziksel bir dünyada var olduğunu ileri sürebilirsek ve üstelik bunu bir temel gerçeklik olarak kabul edebilirsek de, esas olan, insanın bir bakış açısında var olduğudur. Fiziksel bir zaman-mekânda var olduğumuzu inkâr etmek neredeyse olanaksız gözükse de, biraz derinlemesine düşündüğümüzde bu tür mevcudiyeti veya bu tür şekilde var olduğumuzu kanıtlamanın hiç de kolay o...