Kayıtlar

Parça ve Bütün etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Bütüne Devam

Eski tartımada benim cevabım: Tanrı’nın varlığıyla ilgili tartışmalarda en büyük sorun böyle bir varlığın eninde sonunda varsayılması gerektiğidir. Bu da tartışmanın sonunu getirir. “Bütün”ü “her şeyi” temsil eden veya kapsayan olarak tanımladığımızda da aynı sorunla karşılaşırız. Bir anda “parça bütünden ayrı hareket edebilir mi” sorusu çözülemez olur. Çünkü bu “her şeyi” kapsayan “bütün”ün hem tanımlanması hem de hareketinin tespiti olanaksızlaşır. Parçanın bütünden ayrı hareket edip etmediğinin tespit edilebilmesi için insanın bu “her şeyin” dışına çıkması gerektiğinden ve bu da olanaksız olduğundan, neticede varsayılması gereken bir bütünle karşı karşıya kalırız ki, bu tür bir bütün fikri Tanrı fikrinden pek de farklı değildir. Sadece yaratıcılığı yoktur. Aynı şekilde bütün parça ilişkisinin ve parçanın bütünden ayrı hareket etmediğini de varsaymamız gerekecektir. Bu durumda tartışma sona erecektir. Parça bütün ilişkisiyle ilgili denizcilikten, tekne yapımından gelen bir ik...

Bütünlük Üzerine

Benim yazım değil ama bu eski tartışmanın parçası olduğu ve benim yazdıklarıma bir yanıt olduğu için buraya koyuyorum. Yazar İskender Savaşır. Timuçin’in “bütün” kelimesini/kavramını kullanmasında metaforik bir yan var... İlkece itirazım yok böyle bir kullanıma, ama zaman zaman olsa da, böyle eğreti olmayan bir kullanımı hatırlamakta yarar var. Eğer “bütün”den (Ayşegül Denizci’nin de ima ettiği gibi) “her şey”i anlıyorsak, o zaman “bütün”ü çoğul olarak kullanamayız. Tarihte, yalnızca düşünülmüş-düşünülebilecek değil varolmuş-varolabilecek her şeyi kuşatma iddiasında olan, bu anlamda bütünlükten sözeden tek bir sistematik oldu: Hegel’in sistematiği... (Akla gelebilecek diğer adayları –Aristoteles, Aziz Thomas, Spinoza, Kant, Nietzsche– istenirse tartışmayı, daha sonraki bir nota bırakayım.) Bu yüzdendir ki, öznellik gibi (enerji cinsinden) bir şeyin (iradenin, emeğin, arzunun, dürtülerin), kendisine kısmen yabancı (ama kendisinin aynı zamanda bir parçası da olduğu) bir d...

Aydın ve Ay Işığı

Eski bir yazı: Birçok insanın hedefi olabilir ve birçok insan da ulaştıkları noktadan geriye bakarak bir yolculuk yapmış olduklarını düşünebilir. Neticede yol düşüncesi bende bir hedefe gidişi ve bazen de daha iyiye gidişi çağrıştırıyor. Aydın daha iyiye giden veya belli bir hedefin peşinden koşturan mıdır? Burada içerikten de bahsetmemiz gerekmiyor mu? Çünkü birçok insan var çeşitli hedefler peşinden koşan, kimi sadece materyal kazançla ilgili yolların yolcusu olan. Kastettiğimiz, belki de içsel bir yolculuk ama bu alanda bile birçok insan hiç de tasvip edilmeyen yolculuklara çıkabilir. Sanırım Buda’nın uzun bir yolculuğa çıkmış olduğunu düşünebiliriz. Bu yolculuk birçok kişiye değerli de gelebilir. Bu anlamda bir aydınlanmadan da bahsedebiliriz ama bazıları eleştirecektir bu aydınlanmanın içeriğini. Aslında belki de hiç değer yargısı biçmeden, içeriğine bakmadan daha farklı bir değişimden bahsetmemiz gerekiyor aydını tanımlarken. Örneğin Hitler bir aydın mıydı? Herhalde birçok...

Parça ve Bütün

Eski bir yazı: Parça bütünden ayrı hareket edebilir mi? Aslında benim anlatmaya çalıştığım pek parçayla bütün arasındaki ilişki değil. Parça bence elbette bütünden ayrı hareket edebilir, özellikle konumuz toplumsal ilişkilerse. Burada bütünden ne anladığımıza bakmak gerekiyor. Ben daha çok bir karşılıklı iletişim ağı görüyorum ama bunu bir bütün olarak tanımlamıyorum. Tanımlanabilir ve zaten meselenin özünün de bu olduğunu düşünüyorum: Bütünler biz bütünler tanımladığımız için varlar. Benim gözümde insan bir parçadır, toplumsal bir parça ve doğumundan ölümüne kadar da bir parça olarak yaşar. Çevresindeki tüm toplam iletişim ağını algılayamaz. Kendi toplumsal bütününü oluşturur, oluşturmaya çalışır ama tüm ağı, her insanın kendi toplumsal bütününü kapsayan o büyük ağı bütünlüğü içinde algılayamaz. O yüzden hareket ederken değil büyük ağın, bu kendi yarattığı toplumsal bütünün bile nasıl hareket ettiğini bilemez. Bilmeye çalışır ve toplumsal iletişim burada devreye girer ama toplumsal...

Herşeyi anlamasak, biraz da eksik kalsak

Eski bir yazı: Devrim tartışmasıyla ilgili fikirlerimi sunmaya devam ediyorum. Aslında doğrudan konunun kendisinden çok aralarda dikkatimi çeken bazı noktalar ilgimi daha çok çekiyor. Sonunda elbette devrim konusuyla ilgili bazı fikirlerim de olacak. Fikirler çekici, derin ve karmaşık olduğundan ve tabii başka şeylerle de ilgilenmek gerektiğinden bu şekilde ilerleyebiliyorum ancak. Bu sefer Utku Özmakas'ın bir yazısında geçen anlama konusunda söylenmiş bazı şeyler anlamanın ne olduğu konusunda düşünmeye itti beni. Utku Özmakas şöyle yazmış yazısının ilgimi çeken bu kısmında. Ben burada sadece anlama üzerine yazacağım. Utku Özmakas: Yani ben ideolojik bir birlik olarak –çeşitli dünya görüşlerini içinde barındıran- “ulus-devletçi proje”nin “içinden” değilim ancak temel argümanlarını anlıyorum. Onları onayladığımı söylemiyorum. Onaylamak, katılmak ve anlama arasındaki ayrıma dikkat çekiyorum. Eğer Nizamettin’in dile getirdiği gibi içinden olmadığım için diğer doğruları “hata”...