Anadolu'ya Oğuz Göçü Tartışması - Türkçeleşme ve Türkleşme Üzerine 2
Tekrar söyleşiyle başlayayım. Orta Asya göçü bir efsane başlığı kesinlikle benim değil. Söyleşi içindeki aynı cümleye gelince, açıkçası emin değilim. Ben genellikle konuşma ve yazılarımda mit kelimesini kullanırım, bilemiyorum. Fakat bu cümlenin söyleşi içindeki konumuyla bir sorunum var. Daha önce belirttiğim gibi, bu cümleyi Orta Asya göçü olmamıştır anlamında sarf etmek, Orta Asya göçü olmuştur ama abartılmıştır, bir kurucu mite dönüştürülmüştür şeklinde bir görüş bildirmekten farklı. Benim demek istediğim, zaten yazıdan da belli oluyor; ikincisiydi. Göç elbette olmuştur ama bu toprakların tarihini sadece bu göçe indirgemek ve bu göçle açıklamak mitsel bir çabadır, bir tarihsel mit yaratma çabasıdır ve bu açıdan bakıldığında gerçekleri yansıtmamaktadır. Söylemek istediğim buydu.
Aklıma gelmişken sorayım. Türkleşmeyle ilgili yazınızda, Türkmenler'in yerli
halkları müslmanlaştırmak için çabaları olduğunu ama türkleştirmek için bir
çabaları olmadığını yazmışsınız. Peki öyleyse, niye en azından Osmanlı'nın son
dönemlerinde Anadolu'da müslüman halkın çoğunluğu (birçok bölgede tamamı) anadil olarak Türkçe konuşuyordu? Niye İran'ın müslümanlaşmasında olduğu gibi yerli diller muhafaza edilmedi?
Bazı tarihçilere göre, daha Selçuklu ya da beylikler dönemlerinde
Anadolu nüfusunun çoğunluğu Türkçe konuşan Müslüman'mış.Türkçe ve İslam yerli halk arasında bu kadar hızlı yayılmış olabilir mi? Yoksa Orta Asya'dan gerçekten de çok büyük bir göç dalgası mı geldi?
Dil konusuna geri dönecek olursak, burada da benzer bir farklılığa işaret etmeye çalışıyorum. Ama ilk önce şu noktayı belirtmek gerekiyor. Ne Anadolu’nun hangi hızda Müslümanlaştığını ve Türkçeyi benimsediğini biliyoruz, ne de Müslüman nüfusun ne kadarının Türkçe konuştuğunu. Hepsi de konuşmuş olabilir ama bu iddiamızı destekleyecek veriler yok. Özellikle Selçuklu dönemi için böyle bir iddia yapmak epey güç. Bazı tarihçilerin böyle bir iddiası var ama neye dayandırıyorlar bunu merak ediyorum. Türkçenin yayılma hızında da benzer durum söz konusu. Hızlı yayılma neye karşılık geliyor? Elli yıl mı, iki yüzyıl mı? Ayrıca yine verilerle desteklenemeyen bir durumdan bahsediyoruz burada. Bugüne bakıp da ne kadar hızlı yayılmış dememek gerekiyor.
Gelelim dil konusundaki benzer farklılık meselesine. Osmanlı’nın son dönemlerinde Müslüman halkın çoğunluğunun Türkçe konuşması çok şaşılacak bir durum değil. Eğer son dönemden kasıt 19. yüzyılsa, dokuz yüz yıl sonra böyle bir tablonun ortaya çıkması gayet normal. Ama buna rağmen tamamı Türkçe konuşmuyor, eğer Anadolu derken günümüz Türkiye’sini kastediyorsak. Diğer yandan, eğer toplumu veya bu durumda tüm Müslümanları Türkçe konuşturma çabasından bahsedeceksek, o zaman tüm Osmanlı’yı hesaba katmamız gerekiyor. Çünkü eğer Türkçeleştirmeden bahsedeceksek Türkçeleştirmeyi yapan bir siyasi otorite tanımlamamız gerekiyor. Türkmenler buna pek uymuyor. Osmanlı’yı yöneten Osmanlılar, Türkmenler değil. Ama süreçten sorumlu fail olarak Türkmenleri bile kabul etsek, yine olmuyor. Dokuz yüz yıl içinde tüm Müslümanları Türkçe konuşturmayı başaramamışlar. Ne Makedonya’da (ki oraya da gidiyorlar, daha doğrusu yerleştiriliyorlar), ne de Doğu Anadolu, Kuzey Irak’ta. Dolayısıyla, ben dayatılan bir süreçten ziyade doğal bir sürecin söz konusu olduğunu düşünüyorum. Yani zaman içinde doğal yollarla Türkçe konuşanların sayısı artmış ama buna, tüm bölgeyi kapsayan bilinçli bir çabanın ürünü olarak bakmak gerekiyor. Üstelik Müslüman olan veya bu yayılma sırasında hemen daha baştan Müslümanlığı kabul etmiş gruplar arasında sanki daha yavaş yayılmış Türkçe (şimdilik bir varsayım olarak ileri sürüyorum bunu). Bu nokta üzerinde de düşünmek gerekiyor. İran'da farklılığın nedeni bu olabilir ama bu arada Cumhuriyet döneminin başındaki Türkçeleştirme politikasını da unutmamak gerekiyor.
Amerika karşılaştırılmasına gelince, yüzde 90 rakamı tartışılıyor, ama Amerikan yerlilerinin büyük kısmının hastalıklara kurban gittiği söylenebilir. Böyle bir karşılaştırma yapılınca bu model uygun olabilir.
Gelelim dil konusundaki benzer farklılık meselesine. Osmanlı’nın son dönemlerinde Müslüman halkın çoğunluğunun Türkçe konuşması çok şaşılacak bir durum değil. Eğer son dönemden kasıt 19. yüzyılsa, dokuz yüz yıl sonra böyle bir tablonun ortaya çıkması gayet normal. Ama buna rağmen tamamı Türkçe konuşmuyor, eğer Anadolu derken günümüz Türkiye’sini kastediyorsak. Diğer yandan, eğer toplumu veya bu durumda tüm Müslümanları Türkçe konuşturma çabasından bahsedeceksek, o zaman tüm Osmanlı’yı hesaba katmamız gerekiyor. Çünkü eğer Türkçeleştirmeden bahsedeceksek Türkçeleştirmeyi yapan bir siyasi otorite tanımlamamız gerekiyor. Türkmenler buna pek uymuyor. Osmanlı’yı yöneten Osmanlılar, Türkmenler değil. Ama süreçten sorumlu fail olarak Türkmenleri bile kabul etsek, yine olmuyor. Dokuz yüz yıl içinde tüm Müslümanları Türkçe konuşturmayı başaramamışlar. Ne Makedonya’da (ki oraya da gidiyorlar, daha doğrusu yerleştiriliyorlar), ne de Doğu Anadolu, Kuzey Irak’ta. Dolayısıyla, ben dayatılan bir süreçten ziyade doğal bir sürecin söz konusu olduğunu düşünüyorum. Yani zaman içinde doğal yollarla Türkçe konuşanların sayısı artmış ama buna, tüm bölgeyi kapsayan bilinçli bir çabanın ürünü olarak bakmak gerekiyor. Üstelik Müslüman olan veya bu yayılma sırasında hemen daha baştan Müslümanlığı kabul etmiş gruplar arasında sanki daha yavaş yayılmış Türkçe (şimdilik bir varsayım olarak ileri sürüyorum bunu). Bu nokta üzerinde de düşünmek gerekiyor. İran'da farklılığın nedeni bu olabilir ama bu arada Cumhuriyet döneminin başındaki Türkçeleştirme politikasını da unutmamak gerekiyor.
Amerika karşılaştırılmasına gelince, yüzde 90 rakamı tartışılıyor, ama Amerikan yerlilerinin büyük kısmının hastalıklara kurban gittiği söylenebilir. Böyle bir karşılaştırma yapılınca bu model uygun olabilir.
Doğal süreçten kastınız nedir, bunu biraz açabilir misiniz? Türkçe'nin yayılması sizce nasıl bir süreç izledi? Latince'nin yayılmasındaki gibi mi, Yunanca'nın yayılmasındaki gibi mi, Arapça'nın yayılmasındaki gibi mi, nasıl?
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilTarih kitaplarımızda hep Türkler'in Anadolu ve Rumeli'nin yerli halklarına hoşgörülü davrandıklarından, inançlarına karışmadıklarından falan bahsedilir. Bu ne kadar doğru? Öyleyse Anadolu nüfusunun çoğunluğu ve Rumeli nüfusunun önemli bir kısmı nasıl oldu da Müslüman oldu? Yoksa sebep daha çok ekonomik olabilir mi (örn, cizye)? Sizce ne tür koşullar bu derece büyük bir etki yapmış olabilir? Dünyanın diğer bölgelerindeki müslümanlaşmalarla karşılaştırma yaparak açıklarsanız sevinirim.
YanıtlaSilNot: Sizin gibi, Orta Asya göçlerinin yerli nüfusa oranla oldukça az olduğunu varsayıyorum.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilAma süreçten sorumlu fail olarak Türkmenleri bile kabul etsek, yine olmuyor. Dokuz yüz yıl içinde tüm Müslümanları Türkçe konuşturmayı başaramamışlar. Ne Makedonya’da (ki oraya da gidiyorlar, daha doğrusu yerleştiriliyorlar), ne de Doğu Anadolu, Kuzey Irak’ta.
YanıtlaSilOğuzlar gelmeden önce nüfusunun çoğunluğu zaten Müslüman olan İran Azerbaycanı'nın (hakiki Azerbaycan) türkleşmesini nasıl açıklıyorsunuz?
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilİran'daki fark üst sınıfların da toplu halde İslam'a geçmesinden olabilir. Anadolu'da İslam sanki üst sınıflara pek nüfuz edememiş gibi gözüküyor, ne dersiniz?
YanıtlaSilYerli ve dilini muhafaza etmiş bir yönetici sınıfı, sıradan halkın da yerel dillerini muhafaza etmesini getirecektir.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilTürkleşme üzerine yazdığınız önceki makalenizdeki önemli bir ayrıntı gözümden kaçmış. Orada, Rumlar'la Ermeniler'in Orta Asya'dan gelenleri farklı şekillerde adlandırdığını belirtmişsiniz. Bu konuyla ilgili de bir makale yazarsanız çok memnun olurum. Gelenlere ne diyorlardı? Onları nasıl tarif ediyorlardı (örn., görünüş, sayı, kültür, gelenekler ve yaşam şekli bakımından)?
YanıtlaSilBenim kendi bildiğim kadarıyla, Ermeniler gelenlere "Tacik" diyordu (yakın zamana kadar da demiş olabilirler). En eski Bizans kaynaklarında gelenlerden İranlı (Fars) olarak bahsedildiğini okumuştum bir yerde.
Yine aynı makale içinde, bölgedeki diğer Hıristiyanlar'ın (örn., Süryaniler) ve Müslümanlar'ın da (örn., Araplar, Farslar, Kürtler ve hatta Tacikler) Orta Asya'dan gelenleri nasıl adlandırdığı ve tarif ettiğini incelerseniz daha da memnun olurum. Ve, tabii ki, göçmenlerin kendi kayıtlarında kendilerinden nasıl bahsettiklerine de değinirseniz çok makbule geçer.
Bu arada aklıma gelmişken ekleyeyim, bazı internet forumlarında Selçuklular'ın ve erken dönem Osmanlılar'ın minyatürlerinde kendilerini çekik gözlü Asyatik tipler olarak tasvir ettiği iddiasıyla karşılaştım, bu ne kadar doğru? Diğer bölge halkları da Orta Asya'dan gelenleri böyle tasvir ve/veya tarif ediyor muydu?
Sizden çok fazla şey istiyorum ve bundan dolayı büyük hicap duyuyorum. Bu nedenle, artık sizi daha fazla meşgul etmemek için daha seyrek mesaj gönderme kararı aldım. Hem bu sayede, cevaplandırmaya vakit bulamadığınız bir hayli birikmiş eski mesajlarımı cevaplandırabilmeniz için fırsat doğar.
En yürekten selamlarımla,
Zülfütemur