Giritli Müslümanların Geçmişi
Girit göçmenlerinin (hem mübadil hem muhacir) üzerinde
Anadolu’ya ayak bastıkları andan itibaren bir baskı söz konusu olmuştur.
Geldikleri birçok yerde “gavur” veya “yarı-gavur” olarak adlandırılmışlardır.
Bunun sebebi muhtemelen neredeyse hepsinin anadilinin Yunancanın Girit lehçesi
olmasıydı. Bu yüzden, Kurtuluş Savaşı veya o günkü adıyla İstiklal Harbi esasen
Yunanlılara karşı verilmiş olduğundan, büyük ihtimalle Yunanlılarla
ilişkilendirilmişlerdi. Yarı-gavurluğa terfi etmeleri herhalde Müslüman olmalarının
anlaşılmış olmasındandı. Bu tavra bazı başka Yunanistan göçmenleri de maruz
kalmıştır.
Bu tavrın Girit göçmenlerinin geçmişlerine ve de
tarihlerine yaklaşımları üzerinde olumsuz etkileri olmuştur. Gavur veya
yarı-gavur olarak görülmemek için kendilerinin en az onları bu şekilde
adlandırılanlar kadar Türk olduklarını göstermeye çalışmışlardır. Bu sebeple geçmişlerini
büyük ölçüde çarpıtmışlardır. Bu söyleme göre, Giritli göçmenlerin ataları
aslında daha önce Anadolu’da yaşayan Türklerdi ve Girit’in fethedilmesiyle
buraya yerleştirilmişlerdi.
Bu anlatı çeşitli sorunlar içermektedir. İlk anda
görülenler şunlardır: Girit göçmenlerinin büyük kısmı neredeyse hiç Türkçe
konuşmamaktaydı. Yani eğer hemen fetihten sonra buraya yerleştirilmiş idiyseler,
iki yüz yıl içinde dillerini tamamen unutmuşlardı. Aslında iki yüzyıldan da
önce unutmuşlardı. Çünkü adaya on dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında, yani
1850’lerden önce gelmiş gezginlerin hepsi hem Müslümanların hem de
Hıristiyanların Yunanca konuştuklarını belirtmektedir. Bir dil bu kadar hızlı
ve bu kadar tamamen nasıl unutulabilir? Anadolu’dan buraya yerleştirilen Türklerin
sayısı herhalde birkaç yüz değildi. Zaten kayıtlardan adadaki Müslüman
Hıristiyan nüfusunun bir dönem neredeyse eşit olduğunu biliyoruz. Bu kadar
kalabalık bir Türk nüfusu neredeyse 100-150 yıl içinde dilini nasıl unutur?
Sonuçta şunu biliyoruz: (1) Çok daha önce Balkanlara yerleştirilmiş Türk
toplulukları mübadeleyle geri gelirken, neredeyse 400-500 yıl sonra hala
dillerini konuşuyorlardı. (2) Giritli göçmenlerin kendileri, Türkçe konuşulan
bir ortamda olmalarına rağmen konuştukları Yunancayı hemen unutmadılar. Bu dil
en az üç nesil varlığını sürdürdü. Oysa Girit’teki çok daha kalabalık Türk
topluluğu, Türkçe konuşulan Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türkçelerini
tamamen unutmuşlar. Normal bir durum değil.
Benzer bir görüş şarkılar ve türküler için de ileri
sürülebilir. Girit’ten ayrılmalarının üzerinden 100-120 yıl geçmiş olmasına
rağmen, Giritli göçmenler Yunanca şarkılarını hala hatırlamaktadırlar ve
Yunanca şarkılardan hala hoşlanmaktadırlar. Bu elbette yanlış bir şey değil.
Ama Anadolu’dan gelmiş olmalarına ve adada topu topu iki yüzyıldan biraz fazla bir
süre kalmış olmalarına rağmen, adaya gelmeden önceki geçmişlerine dair hiçbir
Türkçe şarkı veya türkü veya başka bir kültürel faaliyet hatırlamamaktadırlar.
Bu da normal değil.
Bu arada adada iki yüzyıldan biraz fazla bir süre
kalmış olmalarına rağmen adaya duydukları sevgi ve tutkuları, daha önce gelmiş
oldukları topraklarına gösterdikleri yaklaşımdan çok daha farklıdır ve çok daha
fazladır. Bu sadece atalarının izlerini süremediklerinden midir? Nereden
geldiklerini bilmediklerinden midir? Ama bu kadar büyük toplulukların bir
yerden bir yere aktarılmaları genelde bilinir. Böyle bir göç ancak bir
fermanla, devletin buyurmasıyla olabilir. Bu ferman ya da buyruk nerede?
Örneğin, Kıbrıs’ın fethi sonrası böyle bir fermanla Orta Anadolu’dan birçok
Türk topluluğu Kıbrıs’a yerleştirilmiştir. Kıbrıs’ta Türkçe dili hiçbir zaman
kaybolmamıştır. Kıbrıslı Türkler her zaman Türkçe konuşmuştur.
Bunlar ilk bakışta akla gelen sorular daha da
önemlisi, Osmanlı’nın Girit’e Türk toplulukları yerleştirmemiş olmasıdır.
Girit’e Türkçe bilen yöneticiler, yeniçeriler ve dervişler yerleşmiştir ama
bunların dışında başkaları getirilmemiştir. Tabii bu arada Osmanlı yönetici
sınıfının ve yeniçerilerin büyük kısmının devşirme olduklarını da eklemek
gerekiyor. Eğer Osmanlı Girit’e Türkmen grupları gibi Türkçe konuşan
topluluklar yerleştirmediyse, o zaman Giritli Müslümanların kökenine dair tek
bir seçenek kalmaktadır: O da adanın Ortodoks nüfusunun din değiştirerek
Müslüman olmuş olmasıdır. Bu seçenek Giritli Müslümanların büyük kısmının neden
Türkçe değil de Yunancanın Girit lehçesini konuştuklarını da açıklamaktadır. Bu
elbette kötü bir durum olarak anlaşılmamalıdır. Eğer Türkçe konuşan birinin
kökeni doğrudan Orta Asya’dan gelmiyorsa (ki son çalışmalara göre Anadolu’ya
Orta Asya’dan gelmeyenlerin sayısı hiç de az değildir), o halde o kişi büyük
ihtimalle bir zamanlar Hıristiyan olmuş ve sonradan Müslümanlığa geçmiş birinin
soyundandır. Sonuçta Araplar da dahil herkes sonradan Müslüman olmadı mı? Daha
sonra devam etmek üzere…
Bana kalırsada birçoğu Ortodoks rumdu,ne kadarda baskı görseler anadillerini unutmazlardı..
YanıtlaSilTimuçin bey, kaleminize sağlık. Giritli müslümanların geneli için söyledikleriniz doğrudur. Benzer durumda olan Boşnaklar, Arnavutlar, Kürtler, Pomaklar, Çerkezler, Lazlar, Pontuslular, Hemşinliler ve daha bir çok topluluk var. Hepsinin kaderi, batı tarafından Türk olarak adlandırılmaktan geçer. Halbuki bu toplulukların ana dilleri farklıdır. Osmanlı büyük bir imparatorluk olduğu için bu gibi ulus devlet ötesi olgularla sık karşılaşıyoruz. Çalışmalarınızda başarılar,
YanıtlaSil