Uzakdoğu Semineri - XV: Batı ve Doğu Arasında Düşünme Biçimi Farklılıkları
Karşılaştırma

Doğuyla Batıyı karşılaştırmayı geçmişe götürdüğümüzde, ilk olarak dikkat etmemiz gereken nokta bu karşılaştırmanın o dönemden kalan kaynaklardan yararlanılarak yapıldığıdır. Bu da daha çok okumuş kesimi, yani aydınları karşılaştırdığımız anlamına gelmektedir. Okumamış kesim hakkındaki bilgimiz ya çok sınırlıdır ya da yoktur. Dolayısıyla bu dönemle ilgili karşılaştırmaların o dönemde yaşamış tüm kesimleri kapsadığını düşünmemeliyiz. Özellikle antikçağ Yunanı Batı’nın çok ufak bir kesimini temsil etmiş olabilir.

Bu ihtarı dikkate alarak, antikçağ Yunanıyla Çinini karşılaştırdığımızda ilk dikkatimizi çeken nokta fail (özne) / uyum ayrışmasıdır. Yunanlılarda bireysel faillik duygusunun çok gelişmiş olduğu biliniyor. Bireysel kimlik anlayışıyla birlikte gelmiş bu Yunan faillik duygusu tartışma geleneğini de harekete geçirmiştir. Bireyselciliği veya bireyciliği Yunanlıların mı, yoksa Yahudilerin mi keşfettiği tartışmaya açık olsa da, Yunanlıların kendilerini eşsiz, benzersiz bireyler olarak gördükleri kuşkusuzdur.

Çin tarafına baktığımızdaysa, Yunan faillik duygusunun karşısında uyumu görüyoruz. Her Çinli her şeyden önce bir topluluğun, bir kolektifin üyesidir. Birey, toplumsal ortamda kendine has bir kimlikle var olan bağımsız bir birim değildir. İlginç bir şekilde, ilk bakışta paradoksal gözükse de, Çinliler diğerlerini ve çevreyi kontrolden ziyade öz kontrol üzerinde yoğunlaşmıştır. Böylece diğerleriyle sürtüşmeleri azaltmayı ve toplumsal zorunluluklarını yerine getirmeyi mümkün kılmışlardır. Burada kastedilen Çinlilerin aciz piyonlar oldukları değildir; bir tür kolektif fail duygusu mevcuttur. Çin toplumsal uyumu topluma tabi olmak olarak da anlaşılmamalıdır. Burada kastedilen uyum sağlamaktır. Çin’de Yunanın merakı yoktur ama ilginç olan Çin’in teknolojik açıdan Yunan’dan çok ileri olmasıdır. Çinliler ilk kez veya bağımsız olarak sulama sistemlerini, mürekkebi, porseleni, pusulayı, üzengiyi, el arabasını, derin sondajı, Paskal üçgenini, kanal kilitlerini, sübye donanım yelken sistemlerini, su geçirmez kompartımanları, kıç bodoslama dümenini, çarklı tekneyi, astronomik gözlemleri, sismografı ve akustiği icat etmiştir. Bu buluşların çoğu, bunlar henüz Yunanistan’da değilken Çin’de olmuştur. Fakat Çinliler daha çok pratiksel alanda kalmış, bilimsel kurama ve araştırmacılığa geçmemiştir.

Felsefe alanındaysa (bazı istisnalar olmakla birlikte), Yunanlılar soyut düşünceyle daha çok ilgilenirken, Çin düşüncesinde gözde olan uyumdur. Yunanlılar dünyanın, yaşamın temel doğasını kavramaya, hakikati bulup çıkarmaya çalışırken, Çinliler doğru yolu bulma üzerinde yoğunlaşmıştır. Yunanlılar nesne üzerinde odaklanırken ve nesneyi tek başına ele alırken, Çinliler bütüncüdür ve karşılıklı ilişkililikle ilgilenmektedir. Yunanlılar mantığı ortaya çıkartırken ve bunu çelişmezlik ilkesine oturturken, Çinliler çelişkiyi temel alan diyalektiği geliştirmiştir. Çinliler için çelişki kötü bir şey değildir. Bir şey hem kendisi hem de kendisi olmayan olabilmektedir. Bu, amacı sonunda çelişkiyi ortadan kaldırmak olan Hegelci diyalektikten farklıdır.


Bu iki coğrafi bölgenin nasıl farklı iki yönde geliştiği yönünde çeşitli kuramlar mevcuttur ve bunların büyük kısmı maddi nedenlere dayanan açıklamalardır. Bu tartışmada hâlâ tam anlamıyla kesinleşmemiş bu nedenler üzerinde durmayacağız ama kesin olan bir şey varsa, o da bu iki bölgenin farklı folk metafiziklerine yol açtıklarıdır. Bu iki farklı metafizik arasındaki temel ayrımın kaynağı, Yunan (batı) tarafı daha çok nesneye bağımlıyken, Çin’in (Doğu’nun) daha çok alana bağımlı olmasıdır. Üzerinde durmamayı seçtiğimiz bazı nedenler, bir tarafı alan bağımlı kılarken, diğer tarafı nesne bağımlı kılmıştır. Bu farklılık insanların düşünme süreçlerinde çeşitli sonuçlara yol açmıştır. Basit bir örnek verecek olursak, alan bağımlı bireyler yüzler ve toplumsal dünyalar konularında çok daha iyi bir belleğe sahiptir. Seçenek sunulduğunda, alan bağımlı insanlar diğer insanlara daha yakın olmayı seçecektir. Fakat bu farklılık, nesnelerin yalnız veya çevreyle ilişkileri içinde algılanmalarından daha kapsamlı sonuçlara yol açmaktadır:

— Doğulular daha çok çevrelerle ilgilenirken, Batılılar nesnelerle ilgilenmektedir. Doğuluların ilişkileri tespit etmeleri çok daha kolaydır.

— Doğulular özler görürken, Batılılar nesneler görür.

— Doğulular çevrenin kontrol edilebilirliğine Batılılardan daha çok inanmaktadır.

— Batılıların kararlılık gördüğü yerde Doğulular değişim görmektedir.

— Açıklamalar sunmada Batılılar nesnelere dayanırken, Doğulular çevreyi de kapsayan çok daha geniş bir bakış açısı kullanma eğilimindedir.

— Dünyayı düzene koymada Batılılar kategoriler kullanırken, Doğulular ilişkileri vurgulamaktadır.

— Olayları anlamada Batılılar formel mantık kullanmaya çok daha eğilimlidir.

— Bariz çelişkilerle karşılaştıklarında Doğulular Orta Yol bulma eğilimindeyken, Batılılar bir düşüncenin diğeri karşısında doğru olduğunda ısrar etme eğilimindedir.

Yorumlar