M.Ö. İkinci Binyılda Anadolu’nun Dil Coğrafyası: Luvi, Hitit, Hatti, Hurri dilleri ve diğerleri
Bugün Anadolu
olarak adlandırdığımız toprak parçasının tarihi epey ilginç ve zengindir.
Çeşitli kültürler ortaya çıkmış ve zaman içinde kaybolmuş. Aynı şekilde çeşitli
diller konuşulmuş ve bunlar da zaman içinde kaybolmuş. Bu topraklarda genel
olarak dört dil ailesinin var olduğu (bir kısmının hâlâ var olduğu)
söylenebilir: Kafkas, Hint-Avrupa, Afro-Asyatik (Sami) ve Altay dil aileleri.
Konuyu tarihsel
olarak incelemeye kalkıştığımızda (eğer tarihi yazının keşfiyle başlatıyorsak),
Anadolu’nun dil tarihini, en erken M.Ö. üçüncü bin yılın sonlarından itibaren
başlatabiliyoruz. Bundan öncesi, en azından yazılı dillerin tespit edilmesi
açısından bakıldığında, karanlık bir dönem. Örneğin, Çatalhöyük’te veya diğer
neolitik yerleşimlerde hangi dillerin konuşulduğunu veya ondan da önce bu
bölgede var olmuş mezolitik avcı-toplayıcıların birbirleriyle hangi dilleri
kullanarak anlaştıklarını bilemiyoruz ve muhtemelen de hiçbir zaman
bilemeyeceğiz.
M.Ö. ikinci
binyıla gelecek olursak, McMahon, Hititlerin başkenti Hattuşaş’ın arşivlerinde
çeşitli dillere rastlandığını söyler. Bunların arasında en baskını elbette bir
Hint-Avrupa dili olan Hititçedir. Bunu Mezopotamya’nın Sami dillerinden Akatça takip
etmektedir. Ama arşivlerde başka dillerle de karşılaşılmaktadır: Hatice, Hurrice,
Sümerce ve Hint-Avrupa dil ailesine ait olan Luvice ve Palaca,. Ayrıca,
arşivlerde karşılaşılan bazı teknik terimler de, Sanskritçeyle bağlantılı bir Hint-Aryan diline
işaret etmektedir. [i]
Burada
bahsedilen diller Hitit arşivlerine girmiş yazı dilleridir. Yani bu diller bir
şeyler yazmak için kullanılmıştır ve bu yüzden de bugüne ulaşmışlardır.
Dolayısıyla, bunların dışında başka
dillerin de bu dönemde bu coğrafyada var olmuş olabileceğini unutmamak
gerekiyor. Her şeyden önce, her dilin çeşitli şiveleri olmuş olmalı.
Yazı dili
açısından baktığımızda, kayıtlara girmemiş olanların sayısının muhtemelen çok
daha düşük olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir. Çünkü bu dönemde bir dil yazı
diline dönüşmesi için ya ticarette ya da resmi yazışmalarda kullanılması
gereklidir. Bunların dışında bir kullanım bu dönemde çok yaygın veya hiç olmadığından,
başka bir şekilde yazı diline dönüşmek pek mümkün değildir. O yüzden bize
ulaşmamış yazı dillerinden ziyade bize ulaşmamış dillerden, yani sadece
konuşulan dillerden bahsetmek gerekiyor. Birincinin, yani bir yazı dilinin bize
ulaşmamış olma ihtimali, aslında epey düşüktür.
M.Ö.
İkinci Bin Yılda Anadolu Dil Coğrafyası
Bu açıdan
bakıldığında, Anadolu’nun ikinci binyıldaki diller coğrafyasıyla ilgilenen
birinin karşısına çıkan herhangi bir harita ya yazı dillerinin ya da resmi
dillerin dağılımını gösteren bir harita olarak kabul edilmelidir; hiçbir
şekilde o dönemde konuşulan tüm dil ve şivelerin haritası olarak
anlaşılmamalıdır.
Yukarıdaki
haritaya bakıldığında, Luvicenin epey geniş bir alana yayıldığı görülmektedir.
Buradan çıkan ilk sonuç doğal olarak bu bölgede herkesin Luvice konuştuğu
olacaktır. Oysa bunun böyle olması gerekmediği gibi, aksine, Luvice sadece belli
bir azınlık tarafından konuşulmuş da olabilir. Her ne kadar eldeki veriler bu
meseleyi tam olarak aydınlatmıyorsa da, yani Luvicenin dışında başka dillerin
de konuşulup konuşulmadığını, bunların oranlarının ne olduğunu bilemiyorsak da,
Luvicenin en azından baskın resmi yazışma dili ve dolayısıyla da baskın siyasi
dil veya dillerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. Neticede ya yönetenler ya da
yönetilenler arasında çoğunluğun diliydi ki bir resmi yazışma dili olarak kabul
edilmiş.
Hititçenin
durumu da, her ne kadar Luvice kadar geniş bir alana yayılmış gözükmüyorsa da, pek
farklı değildir. O da Luvice kadar baskın bir resmi yazışma dilidir. Üstelik
her iki grup arasındaki ilişkiler, birbirleriyle ilişkili olarak yürürlüğe
koydukları yasaların içerikleri ve buralarda bahsettikleri konular dikkate
alındığında, bu ikisinin o dönem Anadolu’sunun en azından Fırat nehrinden Ege
Denizine kadar olan kısmının en baskın dilleri olduklarını söyleyebiliriz. MÖ
üçüncü binyılda nasıl bir dil coğrafyasının var olduğunu eldeki verilerin
yetersizliğinden ötürü tam olarak bilemiyorsak da, ikinci binyılın siyasi dil
coğrafyasının baskın dilleri arasında Hititçe ve Luvice bariz bir şekilde öne
çıkmaktadır. Fırat’ın güneydoğusunda da bu
dilin Hurrice olduğu söylenebilir.
M.Ö. İkinci ve Birinci (italik) Bin Yıllarında Anadolu Dil Coğrafyası
Bu dönemde
Anadolu’da güçlü bir Hint-Avrupa dilleri bileşeni görüyoruz. Hint-Avrupa dil
ailesinin Anadolu dalı olarak adlandırılan grupla başlayan bu dönem, varlığını
uzun süre devam ettirecektir. Her ne kadar Anadolu dalı zaman içinde kaybolacaksa
da, bu dala ait dillerin yerini Yunanca, Frigce ve Ermenice gibi diğer
Hint-Avrupa dilleri alacaktır. Bunlara, Anadolu’nun en güneydoğusunda
konuşulmuş Med dilini ve onun ardından gelmiş Kürtçe de eklenebilir. Frigce ve
Medce hariç bu diller hâlâ konuşulmaktadır ama bunlar Anadolu grubuna ait değildir;
bu grubun muhtemelen MÖ 1. yüzyılda tamamen kaybolduğu kabul edilmektedir.
Anadolu’nun tarihsel ilk evresinde karşılaşılan ilk dil ailesii Hint-Avrupa dil
ailesinin bir alt grubu olan Anadolu dalıdır. Bu alt grup kabaca şu dillerden
oluşur: Hititçe veya Nesili, Luvice (Luvili), Palaca ve Likya, Lidya, Karya,
Pisidya, Side ve Milyan dilleridir.
Bu diller
elbette Anadolu olarak adlandırdığımız bölgede ilk konuşulmuş diller değildir.
Her ne kadar Hint-Avrupa dil ailesinin kökeninin Anadolu, özellikle de İç
Anadolu bölgesi olduğunu ileri süren bir kuram varsa da, Anadolu’da farklı
diller de konuşulmuştur ve bu dillerin en azından Anadolu grubundan önce geldiklerine
dair işaretler vardır. Ama yazılı dönemin, yani tarihsel dönemin, artık oturmuş
olduğunu kabul ettiğimiz ilk evre, en azından mevcut verilere göre, Anadolu
grubunun da göründüğü bu evredir. Dolayısıyla, Anadolu’da yaşamış insanların
ilk kez yoğun şekilde yazmaya başladıkları dilleri ele aldığımızda, Hint-Avrupa
dil ailesinin Anadolu grubu özellikle önemlidir.
Yorumlar
Yorum Gönder