Grup, Kültür, İletişim - III

Kültür: Şemalar ve Modeller

İnsana dair üçüncü önemli özellikse kültürdür. Burada da insan tek başına değildir. Diğer insansılar da, özellikle şempanzeler ve bonobolarda kültürellik görüldüğüne dair epey güçlü işaretler belirmiştir son yıllarda. Kültürellik diğer türlerde de görülebilir mi? Bu sanırım her şeyden önce kültürelliğin tam olarak ne anlama geldiğinin anlaşılmasıyla çözülecektir. Kültür, insan ve toplum bilimlerinin herhalde en çok tartışılan kavramlarından biridir. Kültüre insanın ürettiği her şey olarak bakanlar varsa da, bu kavramı daha çok insana dair bir özelik olarak tanımlamak daha uygun gözükmektedir. Nitekim genel eğilim de kültürü insanın çevresini anlamasını, anlamlandırmasını sağlayan bir özelliği olarak tanımlamak yönündedir son zamanlarda. Örneğin ünlü antropolog Clifford Geertz’e göre kültür, insanın davranışlarını kontrol eden, çevresini anlamlandırmasını sağlayan işaretler veya simgeler toplamıdır. Geertz’in tanımı bir yere kadar epey düzgün bir yaklaşımsa da, yine de bazı araştırmacılara göre resmin tamamını sunmamaktadır. Burada da kültüre ürünleri açısından bakan bir yaklaşım söz konusudur ama kültürü daha çok bir süreç olarak görmenin daha yerinde olduğu düşünülebilir.

Kültür denen süreci tanımlamaya çalışırken, her şeyden önce bu sürecin neye yol açtığını görmeliyiz. Kültür insanların birbirine benzemesini sağlar. Aynı kültürün etkisi altındaki insanlar zaman içinde birbirlerine benzer. Bu, kültürün bir toplumsal alan veya habitus, yani bir çevre sağlamasıyla gerçekleşir. Habitus olarak adlandırabileceğimiz bu çevre, insan pratiklerine biçim veren hem fiziksel hem de psikolojik bir çevredir. Bunu coğrafi yapının girinti ve çıkıntılarının bir nehrin yatağını belirlemesine benzetebiliriz ama insanın durumunda bir de psikolojik bir coğrafya da düşünmemiz gerekmektedir. Bu girinti ve çıkıntıları bir kültürün şemaları olarak adlandırabiliriz. Kültürse bu şemalara göre akan nehirdir. Bu nehre dikkatli bakıldığında her su damlasının daha bir bağımsız olduğu, farklı yönlere doğru gitmeye çalıştığı görülecektir. Fakat genel gidişe baktığımızda tüm su damlaları sonunda belli bir harekete eninde sonunda uyuyor ve bu anlamda birbirlerine benzeşiyorlardır. Kültür dediğimiz fenomene de bir parça böyle yaklaşmak gerekiyor.

Kültürü homojen ve değişmeyen bir ortam, bir yaşam alanı olarak görmemek gerekiyor. Aksine kültür sürekli değişim halinde görülebilen bir şey ama bu daha çok sadece ürünlere baktığımızda ortaya çıkan bir durum. Ürünlerin ardına, bu ürünleri ortaya çıkaran sürecin kendisine bakmaya kalkıştığımızda genelde çok daha yavaş değişen bir durumla karşılaşabiliyoruz. Bunlar şemalardır, yani bir süreç olarak kültürü var eden unsurlar. Bir süreç olarak kültürün temel işlevi o ortamı, habitusu paylaşan bireylere içinde bulundukları dünyayı anlamalarını, anlamlandırmalarını ve bu dünyayı kullanarak çeşitli ilişkilere girmelerini sağlamak, kolaylaştırmaktır. Araştırmalar insanın bunu ürettiği çeşitli şemalar ve bu şemalara dayanarak ortaya çıkardığı çeşitli modellerle yaptığını desteklemektedir. Kültürel farklılıklardan kastedilen de bu şemalar ve modeller arasında görülen farklılıklardır. Şemaların ve modellerin amacı olmasa da, uzun vadede görülen sonucu çeşitli benzeşmeler, bir bakıma bir benzeşme haritası ortaya çıkarmasıdır. Öyle ki uzaktan bakıldığında birbirlerine benzeyen irili ufaklı birçok grup ve bunların ortaya çıkardığı çeşitli hiyerarşik daha büyük gruplar gözlemlenebilir. Amacın benzeşme olmadığını söyledik, çünkü gerçekten de insanlar birbirimize benzeyelim diyerek bilinçli bir şekilde bu sürecin parçası olmazlar. Kültür her insanın farkında olmadan, doğal olarak parçası olduğu bir süreçtir. Benzeşmenin nedeni toplumsal iletişimdir. İnsanlar öğrenmek, yani yaşadıkları dünyayı bilmek ve bunun için de toplumsal iletişime girmek zorunda olduklarından eninde sonunda çeşitli benzeşmelerin de parçası olurlar. Bir insanın kültür olarak adlandırdığımız bu sürecin parçası olmadan insan olabilmesi mümkün değildir; biyolojisinin dayattığı bir durumdur bu. Sonuçta insan kültürsüz olamaz ama kültürleri yapanlar da insanların kendileridir. Şemalar toplumsal iletişime nasıl gireceğimizi belirler ama şemaları da zaman içinde yavaş bir şekilde değiştiren, başka şemalara dönüştüren de insanların toplumsal iletişimidir.

İnsan beyni uzun süre bir bilgi işlemcisi şeklinde düşünülmüştür. Ama aynı zamanda şema ve model üreten bir organdır. İnsan beyni dışarıdan aldığı verileri, bilgiyi, bu şema ve modelleri kullanarak işler. Bu şema ve modeller dışarıdan gelen bilginin nasıl anlamlı ve tutarlı kalıplara, yapılara sokulacağını belirler. Yani eğer beyni bir bilgisayara benzeteceksek, bu bilgi işlemcisinin bilgiyi nasıl işleyeceğini belirleyen çeşitli programların varlığından bahsetmemiz gerekmektedir. Bu programların insan beynine yerleştirilmesi göreviyse kültüründür. Her ne kadar insan beyninin şema ve model üretme kapasitesi varsa ve tek başına kalan bir insan bir kültüre dâhil olmadan bunu başarabilecek kapasitedeyse de, aslında tek bir insanın durumunda bile bir kültürden bahsetmek mümkündür. Çünkü kültür insanın şema ve model yaratma kapasitesidir. Tek başına kalan bir insan bile sonunda çevresinden aldığı verileri belli şekillerde işlemesini sağlayacak şema ve modelleri üretir. Dolayısıyla, kültür, ilk baştaki nehir benzetmesine geri dönecek olursak, nehrin akacağı yatağın yaratılmasıdır diyebiliriz. Her insan beyni verilerin akacakları yatakları yaratır. Veriler hiçbir zaman dümdüz bir zeminde akmazlar. Bu bilgi yataklarının yapılmaları sonuçta dışarıdan gelen verilere de bağlıdır ama burada söz konusu olan verilerin beyni belli bir şekilde yönlendirilmesi, belirlemesi değildir. Aynı veriler karşısında iki insan farklı veri yatakları oluşturabilir ama bu iki insan bir araya geldiklerinde yavaş yavaş birbirlerine benzemeye başlayacak ve zaman içinde her ikisinin oluşturdukları veri yatakları benzeşmeye başlayacaktır.

Örneğin her sabah evden çıkıp işe giden iki insan düşünelim. Her ikisinin de aynı yerden yola çıkarak aynı yolu izlediklerini varsayalım. Bu iki kişi bu yolu bir kez gidecek ve ikinci gidişlerinde yolu tekrar bulmalarını sağlayacak bir şema veya model oluşacaktır kafalarında. Zamanla bu şema veya model en basit mükemmel şeklinde bürünecektir. Bu iki kişinin bu süreç ile ilgili oluşturdukları şema muhtemelen birbirlerininkine çok benzeyecektir ama yine de ufak farklılıklar olacaktır. Bu şema ne işe yarar? Birincisi yolun daha basite indirgenmiş bir işaretler grubuna göre hatırlanmasını sağlar. İkinci olarak da, gidilen yolda zaman içinde görülecek değişiklikler bu basit şema sayesinde tespit edilir, anlamlandırılır.

Bu iki kişi bu mesafeyi aynı şekilde, yani yürüyerek gitmektedir. Şimdi bu iki kişiden birinin yürüyerek veya otobüsle gittiğini, diğerininse kendi arabasıyla gittiğini varsayalım. Şema veya modeller değişecektir. Kendi arabasıyla gidenin beyninde oluşan şema, bu kişi yaptığın işin doğasından ötürü biraz daha farklı görmeye başladığından, diğerininkinden farklı olacaktır. Örneğin aynı arabada yolculuk etmelerine rağmen, arabayı kullanan kişiyle, kullanmayan kişinin beyinlerinde çok farklı veri işleme şemalarının belirmesi gibi. Veya kıyafet almaya meraklı birisiyle, sinema, tiyatro ve benzeri eğlence mekânlarına meraklı birinin aynı yolu farklı simgelerle tarif etmeleri gibi.

İnsanlar bu tür binlerce, on binlerce şemaya sahiptir. Bu şemalar sayesinde nerede nasıl davranacağımız, nasıl iletişime geçeceğimizi anında tespit edebiliriz. Örneğin birinin arabasına veya evine girerken, o kişinin kıyafetine, eşyaları diziş şekline, nelere kıymet verdiğine dair ipuçları sayesinde birbirinden çok farklı şemalar kullanarak iletişime geçeriz. Örneğin sırf giydiği kıyafetlere, yaşına, konuşma tarzına veya sosyal grubuna bakarak insanlara farklı saygı şemaları uygulayabilir, birinin elini öperken, diğerinin elini sıkabiliriz. Birine samimi davranırken diğerine mesafeli olabiliriz. Yine aynı nedenlerle farklı evlerde farklı şekillerde davranır veya farklı zamanlarda farklı duruşlar sergileriz.

Bu noktada bir parça durup model ve şema kavramları üzerine konuşmak gerekiyor. Her ne kadar şu ana kadar bu ikisini birlikte ve sanki eşanlamlıymışlar gibi kullanmışsak da, her ikisi arasında önemli bir farklılığın olduğunu söyleyebiliriz. Sanırım bu farklılığı görmenin en kolay yolu tekrar bir örneğe başvurmak. İlk baştaki yol örneğimize dönecek olursak, herkesin yol bulma şekli bir diğer kişininkinden farklıdır. Örneğin biri yol veya sokak isimlerine ağırlık verirken, bir diğeri daha çok göze batan binalar veya işaretlerden yararlanabilir. Tabii bu tür tercihler söz konusu kentin veya toplumun nasıl düzenlendiğiyle de ilgili olabilir. Cadde veya sokak adlarının gayet düzensiz olduğu bir yerde bu yönteme başvurmak anlamsız olacaktır. Düzgün kareler şeklinde düzenlenmiş bir yerleşim bölgesinde ortaya çıkacak yol tarif şemaları, virajlardan, çıkma sokaklardan oluşan bir yerde görülecek şemalardan farklı olacaktır. Ama sonuçta her yer veya toplum belli şemaları dayatacak veya her insan kendi özel şemalarını geliştirecektir. Örneğin, sokak adlarına dayanarak yol bulmaya alışmış biri aynı tekniği bir okulda veya alışveriş merkezinde de kullanacaktır. Her durumda biraz daha farklı şemalar olacaktır ama sonuçta temel ilke aynı olacaktır. İşte burada bu temel ilkeleri sunan kalıba şema derken, bu şemanın farklı türevlerine model diyoruz. Bir kentte, bir alışveriş merkezinde ve bir okulda yol bulmanın her biri diğerinden biraz farklı olabilir ama sonuçta her birinde aynı şema kullanılabilir, yani her birinde yolunu bulmaya çalışan kişi belli dönemeçlerde bir isim arayabilir. Bu şemadır ve diğerleriyse bu şemaya göre geliştirilmiş modellerdir. Örneğin bu şemayı benimsemiş kişi bir ormana bırakıldığında bir anda şemasının hiçbir işe yaramadığı görerek dehşete kapılacak ve dolayısıyla ormanda yol bulma üzerine bir model geliştiremeyecektir. Ama aynı kişi medeni dünyanın herhangi bir bölgesinde örneğin bir hastaneye bırakıldığında, ne yapacağını bilecek ve üzerindeki işaretleri tam olarak sökemese de, duvarlara belli mesafelerde yazılmış ufak numaralar bulacaktır. Tam tersine, ormanlardan böyle bir yere getirilen bir avcı-toplayıcı da aynı biraz önceki örnekte ormanda yolunu kaybeden kişi gibi dehşete kapılarak kaybolacaktır bu hastanede. Çünkü ne kafasında bu gibi ortamlarda yol bulmasını sağlayan bir şema olmadığından gerekli modeli üretemeyecektir.

İnsanın yaşamının diğer alanlarındaki faaliyetleri bu örnektekinden daha farklı bir şekilde gerçekleşmez. Aynı bu örnekte olduğu gibi, insanların bir metni nasıl yazacaklarını, nasıl okuyacaklarını, nasıl düzenleyeceklerini belirten şemalar vardır. Her toplum tarihini farklı şekillerde yazar, farklı şeklerde görür. Örneğin geçmişi doğrusal bir çizgi şeklinde düşünmek birçok insan toplumunun paylaştığı bir şemadır ama bazı toplumlarda veya tarihin belli dönemlerinde farklı şemalar da olmuş ve bunlardan farklı modeller üretilmiştir. Örneğin bazı modern toplumlarda çok becerikli, neredeyse üstün insan şeması yaygınken, bazı toplumlarda ekip şeması daha yaygın görülebilir. Bazı toplumsal daha birey üzerinden düşünürken, bazıları daha kolektif yapılar bağlamında düşünebilir. Bazı toplumlarda kurtarıcı fikri çok yaygınken, bazılarında da bu şemaya hiç rastlanmaz ama kurtarıcı şeması benimsendiği toplumdaki birçok farklı alanı etkileyebilir. Tarih anlatıları kurtarıcı figürler çevresinde yazılırken, futbol karşılaşmalarında aynı şekilde anlatılabilir. Görüldüğü gibi, kültür demek şema ve modellerin insanlar dış dünya arasında bir ara dünya oluşturmasıdır. İnsan bu şekilde dışarıdan gelen verileri işler ve bu şema ve modeller topluluktan topluluğa değişebilecekleri gibi, bu sayede bazı gruplar da daha genel şemalar bağlamında birbirlerine benzeyecektir.

Bu şema ve modelleri çeşitli şekillerde sınıflandırabiliriz. Model ve şemalar her şeyden önce zihinsel ve toplumsal şeklinde ikiye ayırabiliriz. Toplumsal modeller insanın toplumsal iletişimi sonucunda ortaya çıkan kurumsal modellerdir. Yani insanın içinde olduğu toplumsal yaşam bazı eğilim ve kalıplar dayatır. Zihinsel modellerse bu dış yaşamın insan zihnine yansıması ve bundan dolayı çeşitli başka modeller üretmesidir. Zihinsel modelleriyse kişisel ve kolektif olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Bir yandan her insan sadece kendisine özgü, genel eğilimi yansıtan ama bir parça değişik modeller üretirken, diğer yandan, yukarıda bahsettiğimiz insanlar arası benzeşmenin de katkısıyla, bir de insanlar toplu bir şekilde beş aşağı beş yukarı, tam olarak kurumsallaşmamış ama geleneksel modeller vardır. Örneğin her toplumda bir geleneksel yol tarif etme veya misafirlikte nasıl davranılacağı üzerine belli geleneksel modeller olduğu gibi, bir de bireysel düzeyde herkesin bu modelleri biraz farklı uygulaması, kendinden ufak bazı değişiklikler katması gibi bir durum da söz konusudur. Son olarak da tüm bu özel amaçlı modelleri bir araya toplayan, onları belli genel ilke ve eğilimle uyduran kurucu şemalar vardır. Bunlar bir topluluğu diğerinden ayıran ve onunla benzeştiren en genel ve soyut unsurlardır.

Kültürleri bu şekilde açıkladıktan sonra nasıl değiştiklerini, değişebildiklerini görmek de aslında pek zor değildir. Sonuç olarak kültür insanın dış dünyayla etkileşime geçmek için oluşturdu, şema ve modellerden oluşan bir ortamdır. İnsanın bu ortamı seçme şansı yoktur. Bu ortam insandan ötürü ortaya çıkmaktadır ama sadece insana özgü de değildir. Dış dünyayla etkileşime geçmenin bir şeklidir bu. Ama dikkat edilecek olursa, tamamen durağan, hiç değişmeyen bir yapıdan bahsetmiyoruz. Kültür dediğimiz fenomen hem bireysel hem de kolektif düzeylerde aynı anda birlikte var olan bir şeydir. Kolektif model ve şemaların değişmesi çok daha yavaşsa da, insanların bu modelleri kişisel düzeyde isteyerek veya hata sonucunda farklı uygulamaları uzun vadede kolektif model ve şemaların değişimine yol açmaktadır. Kültürel değişimin ana kaynağı budur ama diğer yandan kültürel karşılaşmalar veya çatışmalar da çok daha hızlı ve aniden ortaya çıkan değişikliklere yol açabilmektedir. Ama değişiklik son kertede kaç kişinin yeni model veya şemayı benimsemek istediğiyle veya zorunda bırakıldığıyla ilişkilidir. Modeller çok daha hızlı değişirken, kurucu şemalar varlıklarını binlerce yıl sürdürebilir.

Yorumlar