Anadoluluk Söylemi ve Yerlilik
Nedense Orta Asya Türklerine takıldık kaldık. Bu topraklarda başka kültürler de bulunmuş. Bunları ne yapacağız? Bunlar hakkında da bir şeyler söylemek gerekmez mi? Yine Adsız’ın yorumlarından birine dönecek olursak, “Velhâsıl, anadoluya ordan burdan azınlıklar gelmiş zaman zaman, her gelen kendi "dil"ini benimsetmiş, olay bu, yoksa anadolu ne Türk'tür ne Yunan ne Ermeni... Anadolu, Anadolu'dur... ... Heredot meselâ, Ermenilerin anadoluya m.ö. 7. yy'da geldiklerini yazar, sonradan bölgeye dillerini benimsettiklerini anlatır... Anadoluda, Yunan nüfusu hiçbir zaman %1'i bile bulmamıştır, ancak anadolunun %75'i Yunanca konuşmaktaydı... Sadece "dil"i benimseme söz konusu, bunu iyi anlamak lazım, Anadolu'nun Yunanlılığı, Ermeniliği, Türklüğü kadardır...”
Adsız’ın Anadoluluktan kastettiği genetik bir grup, çok büyük değişikliklere uğramadan binlerce yıldır varlığını sürdüren bir grup, bir topluluk. Ama genler bir topluluğu topluluk yapan unsurlar değil; yani ona “ruhunu” ya da karakterini kazandırmıyor. Belli bir çevreden bulunmak ve bu çevreye uyum sağlamak için geliştirilmiş veya bu çevrede yaşarken ortaya çıkmış, evrilmiş kültürler yapıyor bunu. Dolayısıyla, Anadoluluyuz derken bunu genetik boyutun dışında bir yerlere taşımak, Anadolulunun kültürü veya kültürleri üzerine de konuşmak gerekiyor. Bunun da yolu, bence, orijinal sayıları ne olmuş olursa olsun, geçmiş kültürler hakkında konuşmaktan, onları da benimsemekten, bu Anadolu’nun hiçbir zaman tamamı Yunanlı, Ermeni, Türk vb olmadıysa da, dönem dönem ve parça parça böyle Anadolular var olduğunu kabul etmekten geçiyor.
Aslında projenin özünde, Adsız’ın yaptığı gibi, “Biz Anadoluluyuz, bu kadar basit, zâten burdaydık, hâlâ buradayız ve burada olmaya devam edeceğiz, bize "sonradan geldiniz" diyenin de alnını karışlarız :)” şeklinde de ifade edilebilecek olan buralı olma arzusu var. Resmi tarihin Orta Asya söylemi, günümüz Türklerinin bu topraklara Orta Asya’dan geldiklerini, aslında oralı olduklarını ifade eden söylem, en basit tabirle artık yetersiz kalıyor. Kendisini buralı hissedenlere yeterli gelmiyor ki, resmi söylemi kabul ettiğimiz takdirde bile, bin yıl önce göç etmiş olanları artık yerli yapmak gerekiyor. Resmi söylemin en zayıf noktası da zaten burada beliriyor: Yerlileştirmiyor, sürekli dışarıda tutuyor, her ne kadar insanlar çoktan yerlileşmişlerse de. Bu eksikliğin yerini Anadoluluk diyeceğimiz söylem doldurmaya çalışıyor ama maalesef o da çok düzgün başaramıyor bu işi. Yerliliği yerleştirmeye çalışırken, bu sefer de daha önceki yerlilere cephe alıyor, Anadoluluğu bu şekliyle garip bir şeylere dönüştürüyor.
Sanırım ilk yapılması gereken, Anadoluluk denen söylemin hangi sorunları çözmeye çalıştığı konusu üzerinde düşünmek olmalı. Bu söylem her şeyden önce bugün Türkiye Cumhuriyeti olarak adlandırılan topraklara bir kimlik, bir kişilik oluşturmak istiyor. Yani Anadolu dediğimiz yer aslında kabaca bugünün Türkiye Cumhuriyetine karşılık geliyor. Oysa aynı terim Orta Çağ’daki başlangıcından itibaren biraz daha farklı coğrafyalara karşılık gelmiş. İkincisi bu söylem yerlilik sorunuyla uğraşıyor; bu bahsettiğimiz ülkenin kendisini Türkler olarak adlandıran, böyle tanımlayan insanlarını yerlileştirmeye, buralı yapmaya çalışıyor. Üçüncüsüyse, bu aslında pek bir sorun değil, ya da artık olmamalı, ama ilk belirdiği tarihlerde içinde bulunduğu, muhtemelen aşağılık kompleksi olarak adlandırabileceğimiz bir nedenden ötürü, kendi başına, yani bu toprakların diğer kültürlerini dışlayarak, Türk-Müslüman kesimi batılılaştırmaya çalışıyor. Bu sonuncusunun artık günümüzde çok önemli olmadığı söylenebilir; bu doğru da olabilir. Ama Anadoluluk söylemi bu toprakları sadece kendisine mal etme, yani paylaşmama arzusundan bir türlü kurtulamıyor. Orta Asyalı halleriyle Türklerin bu toprakları kendilerine mal edemeyecek olmasına karşı geliştirilmiş bir çözüm olarak beliriyor Anadoluluk.
Yorumlar
Yorum Gönder