Irkçılık ve Osmanlı'nın hoşgörüsü

Etyen Mahçupyan'ın yazısı için: http://taraf.com.tr/makale/4304.htm

Çok fena bir devlet-toplum ayrımı var. Örneğin Etyen Mahçupanyan’ın yukarıda bağlantısı verilmiş yazısında ırkçılık daha çok devletin ürünü olarak nitelendirilirken, toplum ve özellikle de toplumun muhafazakâr kesimi ırkçılığı onaylamasa da, diğer yandan ses de çıkartmayan kesim olarak tanımlanıyor.

Aslında genel hatlarıyla yazının söylemeye çalıştığına katılıyorum ama diğer yandan kulaklarımı tırmalayan bazı kısımları da yok değil.

Her şeyden önce Osmanlı’da özel bir hoşgörü çabası olduğunu sanmıyorum. Adil olmaya çalışmışlar ve bunu da İslam dininin şartları ve biraz da devletçi sağduyu çerçevesinde gerçekleştirmişler. Bugünün modern hoşgörü anlayışıyla pek ilgisi yok. Eğer Osmanlı Hindu topraklarını işgal etseydi, ne kadar hoşgörülü olacaktı, bunu bilmiyoruz. Nitekim Müslümanların din değiştirmesinin yasaklanmış olması ve daha birçok başka uygulama da bizim anladığımız anlamda bir hoşgörünün söz konusu olmadığını gösteriyor. Osmanlı elindeki dünyayı fazla değiştirmeden kullanmaya çalışmış. İslam da bu konuda bazı kesin yargılar getirdiği için, özellikle bazı dinler kendi hallerine bırakılmış. Ama bu, uzun vade de bu dinlerin üyelerinin de doğru yolu bulması temennisinden vazgeçmelerini getirmemiş. Diğer yandan, ara sıra gerçekleşen pogromlar dışında, soykırımsal faaliyetler de yok. Eğer örneğin bir Ermeni kendisini o dönemde bugünkünden daha mı iyi hissetmiş sorusuna bir cevap arıyorsak, bence bunu cevaplamak pek kolay değil. Ayrımcılık kesinlikle var ve ayrımcılığın olduğu yerde hoşgörüden bahsetmek (ki bence kelimenin kendisi de biraz sakat) bana zor geliyor. Farklılıkları yaşatma yönünde bir irade olduğunu söylemekse bence zor ve yanlış. Böyle bir irade ancak farklılıklar özünde kötüdür denen bir ortamda çıkabilir. Bence bu söylenmiyor Osmanlı’da. Ama bunun tersi de yok. Amaç bu değil. Diğer yandan, farklılıkların kendilerini üretmemesi istemiş ve uygulamalar bu yönde olmuş. Fakat bu, daha çok İslami söylemden kaynaklanıyor. “Farklılıkların olması iyidir veya kötüdür”den ziyade bir ilahi emir söz konusu.

Gelelim devlet-toplum ayırımına. Modern devletin en önemli özelliklerinden biri bu ayrımı kaldırması. Modern devlet, seçkinlerden değil, toplumdan, yani seçkin olmayanlardan oluşur. Osmanlı’nın son dönemindeki devlet de, Türkiye Cumhuriyeti’nin devleti de halktan oluşmuştur. Devleti yönetenler, devlet kademelerinde görev alanlar, öyle özel bir sınıftan gelmiyor. Bizim okuduğumuz okullardan geliyor, bizim büyüdüğümüz mahallelerde büyüyorlar. Bir kere devletin üyesi olduklarından kendilerini farklı görmüş olabilir bu kişiler, ama zihniyetleri devlet tarafından oluşturulmuyor. Bunun sorumlusu toplum. Modern devlet de devletteki insanla toplumdaki insanın ırkçılığı arasında büyük bir fark yoktur. Devlet olsa olsa, katliamlar düzenleyecek, kamplar kuracak alt yapısıyla farklı.

Üstelik bir de Türkiye’nin hem devleti hem de toplumu genel hatlarıyla muhafazakârdır. Ama sanırım Mahçupyan’ın muhafazakârlardan kastettiği, “Müslümanlar”, ya da AKP’nin temsil ettiği kesim.

Ulus-devlet ideolojisinin yan yana yaşamaya bile tahammül edemediği doğru ama bu ideolojinin insanları kim? Haydi ilk başta üç, beş ateist söz konusuydu ve biraz daha fazla sayıda da laik. Peki bugün? Üstelik bu konuda laikleri muhafazakârlardan ayırmak pek doğru da olmayabilir. Bu noktada birbirlerine epey yakın olabilirler. Diğer yandan, bugünün devleti tamamen muhafazakâr olmayanlardan mı oluşuyor? Sanmıyorum. Dolayısıyla, devletin böyle bir ideolojisi var ama toplum daha farklı düşünüyor iddiası bence neredeyse bir hakaret. Toplum sadece ırkçılığı meşrulaştırmıyor; ama bunu ortaya çıkaran kaynağın ta kendisi.

Eğer bir modern ulus devlet de ırkçılıktan bahsediliyorsa, toplumu bundan ayrı düşünemeyiz. Yoksa modern bir toplumdan bahsetmiyoruz demektir. Ama Türkiye’de var olan ırkçılığı bir “ithal malı” olarak da görmemeli. Modernliğin elbette önemli bir rolü var ama Osmanlı’nın millet sistemi de, örgütlenme şekli de tamamen masum değil. Gavur Osmanlı’nın kavramı.

Yorumlar