Halaçoğlu’nun Kürtleri, Türkleri ve “Dönme” Ermenileri

Şöyle bir soru geldi: “Bu arada, Yusuf Halaçoğlu'nun Anadolu Türklerinin tamamının kökünün aşiretlere dayandığını ispatladık açıklamasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Bu konuyla ilgili bir kitap hazırlığı da varmış (piyasaya çıkmış da olabilir). Benzer bir çalışmayı Rumeli Türkleri için de yapmayı planlıyormuş.”

Bu haberi hatırlıyorum. Epey gürültü kopartmıştı. Şimdi tam hatırlayamıyorum ama sanırım Halaçoğlu, Kürtlerin bir kısmının Türkmen kökenli olduğunu ve TİKKO ile PKK örgütündeki Kürtlerinse Ermeni dönmesi olduğunu belirtmiş ve gürültü ondan kopmuştu.

Halaçoğlu’nun hangi kitabından bahsedildiğini anlayamadım ama bu olaydan sonra bir kitabı yayınlandı: Tarih Gelecektir, Etnik Yapısından Ermeni Meselesine Türkiye, Babıali Kültür Yay.

Tartışmanın daha sağlıklı olabilmesi için buradan uzun bir alıntı yapmak istiyorum.

Şöyle demiş Halaçoğlu:
“Bugün Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’nun varisidir. Dolayısıyla bir imparatorluğun çöküşüyle birlikte kaybettiği topraklardan içe doğru göçler olmuştur ve bu göç bugün Türk demografisini, Türk nüfus yapısını ortaya çıkarmaktadır. Mesela Balkanlardan ve Kafkaslardan Anadolu’ya göç edenlerin sayısı bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin yaklaşık %40’ıdır. Şimdi bir şeyi çok iyi değerlendirmemiz gerekir. Böylesine bir yapı ve imparatorluk bakiyesi olmamız, dolayısıyla birçok farklı milletten olan insanı da bünyemizde barındırıyor olmamız anlamına gelir. Burada siyasetçilerin özellikle dikkat etmesi gereken bir konu vardır ki, bu da, böyle bir yapıyı, böyle bir nüfus grubunu mozaik olarak nitelendirmemeleridir. Çünkü o insanlar o bölgelerden çekilirken – zaten çok büyük bir bölümü Türk’tür, Türk asıllıdır – Müslümanlığı kabul etmiş ve kendini Türk olarak hisseden insanlardır ve Anadolu’ya geri dönmüştür. Dolayısıyla bunları ayırt etmek ve bir mozaik şeklinde nitelendirmek aslında farkına varmadan ülke içinde birtakım gruplaşmalara yol açma anlamına gelir.(…)”
(..)
“Araştırmalarımızda şunu gördüm ki; pek çok Kürt dediğimiz insanlar Türkmen asıllı. Yapısal olarak söylüyorum; ama bununla beraber bir şey daha ifade ediyorum. Bunlar fantezi değil söyleyeceğim şey. Bugün Kürt olarak bilinen, hatta şöyle söyleyeyim Kürt-Alevi olarak bilinen birçok insan da maalesef Ermeni dönmeleri. Ve TİKKO’nın içerisinde yer alan, PKK’nın içerisinde yer alan insanlardan birçoğu bunlardan. Yani bizim zannettiğimizi gibi bir Kürt hareketi değil PKK veya TİKKO hareketi. (…)” (13-15)


Halaçoğlu’nun bariz bir şekilde ırkçılığı çağrıştıran beyanatlarını bir kenara bırakıp aşiretlerin asıl kimliği tartışmasına geçecek olursak, çok da garip bir şey değil söyledikleri. Bir zamanlar Kürt olmuş aşiret Türkmen ve Türkmen olmuş aşiret de Kürt olabilir. İnsan toplulukları bunu sürekli yapmış.

Yalnız burada üç sorun var. Halaçoğlu bir Türk etnik grubunun ne zaman ortaya çıktığını tartışmıyor. Yani Türk ne demek? Eğer Türkmenler Türk’se, niye aynı terim kullanılmamış da bazı topluluklar Türk olarak adlandırılırken, bazısı da Türkmen olarak adlandırılmış. Ne tür bir kıstas kullanıyor Halaçoğlu, Türkleri tanımlarken. Eğer bu bir “kan” ilişkisi değilse (ki bu günümüzde olsa olsa genetik bir şeyler anlamına gelir ama bu tür genler “maalesef” yok), o zaman toplumsal bir kimlikten, yani insanların seçtiği bir şeyden bahsediyoruz. Dolayısıyla, ikinci sorun da kendisine Türkmen diyenlerin ne kadar Türk oldukları. Üçüncü sorunsa, eğer bazı Türkmen aşiretleri zaman içinde Kürt aşireti olarak adlandırılmayı seçmişse, bunu niye yapmışlar? Böyle bir şeyi yaparak Türkmen veya Halaçoğlu’nun kullandığı şekliyle Türk olmayı reddetmiş olmuyorlar mı? Böyle bir reddetme çabası söz konusuysa, hangi kıstasa göre bu gruplara Türk diyeceğiz? Eğer bunların aslı Türk’tü diyorsak, o zaman bu “asıl” ne oluyor?

Bir de tabii Ermeni dönmesi ibaresi var. Dediğim gibi bugün bunun epey ırkçı bir ibare olarak görülebileceğini bir kenara bırakıyorum. Benim ilgilendiğim asıl nokta bu “dönme” sözcüğü. İlginç bir şekilde Halaçoğlu Türk dönmesi ibaresini kullanmıyor. Oysa tutarlı olmak adına, bir kimlikten veya etnik gruptan bir başkasına döndükleri için Türk-Kürt olayında da aynı ibareyi kullanması gerekiyordu. Herhalde “dönme” sözcüğünü belli durumlar için kullanmayı tercih ediyor. Ama zaten “dönme”nin kendisi de aslında hiç kimsenin özünden dönemeyeceği gibi bir şeyi anlatmak için kullanılıyor genellikle. Yani birisine “dönme” denildiğinde, çoğu kez kastedilen, “ben aslında senin ne olduğunu biliyorum, değiştiğini söylüyorsun ama hâlâ “o”sun” oluyor. Tabii eğer Halaçoğlu gerçekten bu anlamda kullanmışsa, şöyle bir çelişkiye de düşüyor. Eğer Ermeni dönmesi olarak adlandırdıklarını bu şekilde adlandırmasının nedeni, bu kişilerin numara yaptığı, aslında dönmedikleriyse, o zaman bu şekilde adlandırılmayanların da, asıllarından gerçekten döndüklerini, numara yapmadıklarını düşünmemiz gerekiyor. Dolayısıyla, bu mantığa göre, Kürtleşmiş Türkmen aşiretleri de gerçekten Kürtleşmişler, numara yapmıyorlar.

Her neyse, konunun kendisine, yani bu tür bir dönüşümün olma ihtimaline geri dönecek olursak, yukarıda da belirttiğim gibi, bana garip gelmiyor. Orta Asya’dan göç etmiş bazı Türkmen aşiretleri çeşitli nedenlerden ötürü Kürt olmayı seçmiş olabilir. Aynı insanlar zaman içinde farklı kimlikler benimseyebilir. Neticede kimlik dediğimiz şey, işe yaraması için sürekli kurgulanan bir araç. Eğer kimliğiniz bir işe yaramıyorsa, onu değişikliğe uğratabilirsiniz. Bunun sayısız örnekleri var. Garip olan, bu değişiklikleri kabul etmemek ve bir özcülük edebiyatında ısrar etmektir. Eğer birileri kimliklerini değiştirmişse ve bunu samimiyetle yapmışlarsa, yani geçici bir baskıdan kurtulma ya da hayatta kalma mücadelesi değilse söz konusu olan, o zaman bu insanların “asıl” kimliği, yeni kimlikleridir. Olsa olsa, “bir zamanlar farklı bir kimlikleri varmış” denir ve tartışmada orada biter. Tıpkı bugün Amerika’da yaşayan birçok toplulukta olduğu gibi.

Türk kimliği meselesine gelince, modern kimlik olarak epey yeni bir kimlikten bahsediyoruz. Çok fazla geçmişi yok. Ancak Türk sözcüğü yeni değil. Değişik zamanlarda değişik kimliklere işaret etmiş. Ortaçağ’da karşımıza boy kimliği olarak çıkıyor. Daha sonra sanki çeşitli boyları birleştiren bir siyasi kimlik söz konusu. Avrupalılar bu sözcüğü, muhtemelen kendi dünyalarındaki ulus (natio) kavramı doğrultusunda Anadolu ve Orta Asya’daki Türkçe konuşan grupları tanımlamak için kullanmış. Ama diğer yandan, tüm Müslümanları Türk olarak adlandırdıkları bir dönem de var. Türkleşmek Müslümanlaşmak olarak kullanılmış. Modern bir etnik kimliğe dönüşümüyse, on dokuzuncu yüzyılın sonunda gerçekleşmiş gözüküyor. Durum böyle olunca, Rumeli’den gelenlerin hepsi Türk’tü derken dikkatli olmak gerek. Aynı dönemde Rusya’nın Kazan ve hatta Kırım bölgesinden gelenlerin daha fazla Türk olduklarını söylemek de mümkün olabilir. Çünkü bir etnik kimlik olarak Türk kimliğinin doğuşu bu bölgelerde daha erken başlamış. Sanırım arka arkaya ve gayet hızlı bir şekilde gerçekleşiyor bu süreç. Rusya, hemen ardından Balkanlar ve en son da Anadolu. Ancak bu bağlamda konuşuyorsak, bu bölgelerden gelenlerin bir kısmının Türk olduğu, hatta bir kısmının da bu yolculuklar ya da zorunlu göçler sırasında Türkleştikleri söylenebilir. Bir kısmı da Türkleşmemiş. Örneğin Çerkezlerin büyük kısmı Çerkezliklerini uzun süre korumuş.

Toparlayacak olursam, Halaçoğlu’nun yaklaşımı bana göre son derece basit ve tartışmayı değişmeyen öz, ya da ırk, üzerinden götürmeye çalışan, açıkçası “modası geçmiş” bir yaklaşım. Gerçekleri yansıtmıyor demeyeceğim. Çünkü bundan bir yüzyıl önce gayet “gerçek”ti bu tür açıklamalar. Bugün artık daha farklı bir bakış açımız var; en azından bir kısmımızın. İnsanların kendi kimliklerini yaptıkları ve istedikleri zaman da değiştirdikleri görüşü daha inandırıcı ve birçok ayrıntıyı daha düzgün bir şekilde açıklıyor. Bu arada genetik çalışmalar da, en azından özcü yaklaşımları savunmanın zor olduğunu gösteriyor.

Yorumlar