Avrasya ve Arabölge Kavramı



Kitsikis'in Arabölgesi 1


Avrasya kadar büyük bir toprak parçası ne tür bölgelere ayrılırsa ayrılsın, muazzam büyüklüğünden ötürü birbirinden kültürel açıdan çok uzak ve kopuk iki bölgenin ortaya çıkması kaçınılmaz gözüküyor: Doğu Asya ve Batı Avrupa. Nitekim Osmanlı tarihçilerinden Kitsikis Avrasya’yı Batı, Doğu ve Arabölge şeklinde üçe böler. Tam olarak Kitsikis’in Arabölgesi’nin sınırlarıyla çakışmasa da, Avrasya ve hatta Afrasya’da bir ara bölgenin varlığından bahsetmek yerinde gözüküyor. Ama burada Avrasya bozkırlarının ne kadar Arabölge’nin parçası olduğu tartışmaya açıktır. Arabölge’nin medeniyetsel bir bölge olarak görülmesi ve bu yüzden pastoral dünyanın ana mekânlarından Avrasya bozkırlarının bu bölgenin dışında tutulması çok daha uygundur. Kistikis Türk-Yunan İmparatorluğu adlı kitabında Arabölge’yi “Aynı anda hem Batı hem de Doğu’yla ortak yanları bulunan” bölge olarak tanımlıyor, bu bölgenin hangi unsurlar açısından hem Batı hem de Doğu’yla ortak yanları olduğu meselesine açıklık getirmiyor. Fakat buradaki tasarıma Sibirya’nın avcı-toplayıcılarının dahil edilemeyecekleri açıkça görülüyor. Üstelik Kitsikis’in bu üçlü yapıyı uygarlık kavramı bağlamında tartıştığını da dikkate alacak olursak, burada medeniyetsel bölgelerden bahsedildiği açıktır. Çıkış noktası medeniyetler olunca da, pastoral dünyanın ne kadar bu ara bölgenin parçası olarak kabul edilebileceği şüphelidir. Muhtemelen sınırlarda iki farklı yaşam tarzının birlikte var olduğu bir dünyadan bahsedilebilir ama Arabölge’nin hiçbir zaman Avrasya bozkırlarının tamamını kapsamadığını kabul etmek gerekmektedir. Bu yüzden yukarıdaki haritayı biraz daha farklı düşünmeli ve Avrasya bozkırlarını kendi başına ayrı bölge olarak kabul etmeliyiz. Aşağıdaki haritada daha farklı bir tasarım sunulmaktadır. Burada Kuzey Afrika’nın batısı kültürel açıdan belli bir dönemden sonra Arabölgenin parçası olarak düşünülebilecekse de, siyasi iktidar tarihi açısından iki bölge arasında gidip geldiğini söylemek daha doğrudur.



Medeniyetsel Bakış Açısına Göre Arabölge 1


Arabölge konusuna geri gelecek olursak, Kitsikis’in önemli bir ayrıntıya dikkat çektiğini söyleyebiliriz. Avrasya’da Doğu’yu Batı’dan kopartan, bu ikisinin doğrudan ilişkiye geçmesini engelleyen bir doğal uzaklık söz konusu olduğundan, Avrasya’nın ortasında ne Doğu ne de Batı olan bir bölge kendiliğinden belirmektedir. Tüm Avrasya’yı kapsayan tek bir medeniyet bölgesi düşünsek bile, bu bölgenin büyüklüğü iletişim ağlarını üç farklı medeniyetsel bölge şeklinde örgütlenmeye zorlamaktadır denebilir. Burada tamamen coğrafi bir süreçten bahsedildiği düşünme eğiliminde olsak da, bu meseleyi medeniyetlerin tarihsel gelişimi açısından da düşünmek gerekmektedir. Elbette çeşitli doğal engeller belli medeniyetsel bölgelerin biçimlenmesine yol açmış olabilir ama bu bölgelere ayrılmanın tarihsel bir boyutunun olduğu da ileri sürülebilir. Avrasya’da daha baştan itibaren üç farklı medeniyet merkezinin şekillenmiş olmasından ötürü böyle bir ayrışmanın ortaya çıktığı da düşünülebilir. Uzakdoğu’yu ayırmak çok daha kolaydır. Çünkü çeşitli coğrafi engeller yüzünden zaten epey tecrit edilmiş bir durumdadır. Asıl sorun Batı ve Orta Avrupa’yı Balkanlar, Ortadoğu ve İran’dan oluşan bölgeden ayırmaktır. Burada coğrafi engellerden ziyade, daha farklı bir şeyden, iki farklı medeniyetsel evrimden bahsetmek gerektiği öne sürülebilir. Çünkü bu bölgelerin neolitik dönüşümlerine bile baktığımızda, Yakındoğu ile Orta/Kuzey Avrupa şeklinde iki farklı çizgiden bahsetmek ve bu iki merkez arasında kalan bölgelerin de zaman içinde ortaya çıkan siyasi gelişmelere göre kendilerini birinde veya diğerinde bulduklarını söylemek mümkün gözükmektedir. Bu arada buradan çıkacak önemli bir sonuç da, bu ayrımın mutlak olmadığı, zaman içinde değişikliklere uğradığıdır. Sonuç olarak bir ara bölge ortaya çıkmak zorunda kalmıştır.[1]


Bazı dünya tarihçileri Avrasya’yı birbiriyle etkileşim halinde çok daha fazla sayıda bölgeye ayırma eğilimindeyse de[2], etkileşim bu durumda da birbirine komşu bölgeler arasında daha yoğunken, birbirine en uzak birimler arasında çok asgari düzeyde kalmıştır. Nitekim Avrupa’nın[3] Asya’yı tanımaya başlaması, onunla doğrudan ilişkiye geçmesi, 1200’lü yıllardan itibarendir. Avrupa’nın, özelikle Batı Avrupa’nın, Doğu Asya’yla ve hatta Hindistan ve doğusuyla doğrudan ilişkiye geçmesi de ancak Avrupalıların başlattıkları keşiflerden itibaren (1500’ler) olmuştur. Dolayısıyla, dünya tarihinin en temel dönüm noktalarından biri olan 1500’lerin başı, dünyanın neredeyse tüm bölgelerinin birbiriyle doğrudan ilişkiye geçmeye başladığı dönemdir. Ama bunun dünyanın tüm bölgelerinin birbiriyle doğrudan ilişkiye geçmeye başladığı değil, sadece Batı Avrupa’nın tüm bölgelerle doğrudan ilişkiye geçmeye başladığı an olduğunu unutmamak gerekir. Tam bir karşılıklılık ilişkisinin ortaya çıkması on dokuzuncu yüzyılda olacaktır ama 1500’ler yine de dünyanın en azından bir bölgesinin diğer tüm bölgelerle doğrudan ilişkiye geçmeye başladığı önemli bir dönüm noktasıdır ki, bunun dünya tarihinde çok büyük sonuçları olmuştur. Kabul edilmiş genel görüşe göre, bu modern çağın başlangıcıdır ama modernliğin nasıl tanımlandığına[4] bağlı olarak bu tarih bazı bölgeler (en başta Çin) için neredeyse 1000’lere kadar çekilebilir. Diğer yandan dünyanın tamamının modern çağa girmesi veya Batı Avrupa’nın bu süreci başlatması ve yüklenmesi açısından konuya yaklaşacak olursak, 1500’ler çok daha uygun bir tarihtir.




[1] Bu noktada aslında nesnel bir durumun söz konusu olmadığı, tarihçilerin bakış açısına göre farklı bölgelerin düşünülebileceği ileri sürülebilir. Doğrudur, farklı ölçekler ve farklı bakış açıları farklı bölgelendirmelere yol açacaktır. Bir ekonomi tarihçisi çok daha farklı bölgeler görecektir ki, burada da söz konusu olan Avrasya ölçeğinde medeniyetsel bölgelerin kabaca sundukları sınırlardır. Nitekim Hindistan kendi başına bir bölge şeklinde düşünülerek Doğu’dan ayrılabilir. Çeşitli varyasyonlar mümkün olmakla birlikte, bir veya birden fazla ara bölgesiz bir tasarım olanaksız gözükmektedir.
[2] Abu-Lughod’a göre sekiz bölge.
[3] Burada Avrupa’dan kastedilen Hıristiyan Roma’nın (yanlış kullanıma göre Bizans) batısında kalan bölgedir.
[4] Bu konuyla ilgili olarak Peter J. Taylor’a bakınız.

Yorumlar

  1. Benzer bir üçlü bölgelendirme - Afrika hariç - genetik yapıya dayanarak yapılsaydı, her halde çok farklı bir tablo ortaya çıkardı. Zannedersem Ortadoğu, Balkanlar ve Rusya'nın büyük bir bölümü batıya dahil olurken, Hint Altkıtası'yla Orta Asya büyük oranda Arabölge'de çıkardı.

    YanıtlaSil
  2. http://tarihdeniz.blogspot.com/2009/05/arabolge-tartsmasna-ek.html

    YanıtlaSil

Yorum Gönder