İnsanın iletişim kapasitesi, grupçu doğası ve ırk, etnik ve diğer ayrımcılıkları

Irk, etnisite gibi kavramlar, eğer konumuz bunların günlük basit kullanımıysa, farklılıkları açıklamak veya farklılık oluşturmak için kıllanılan, bu amaç için geliştirilmiş, icat edilmiş kavramlar. Bu cümlede günlük basit kullanım ibaresinin altını çizmek istiyorum. Bu ibareyle kastedilen, bir bilim insanının yaptığı araştırmalarda görülen nispeten nesnel kabul edilebilecek bir kullanımdan ziyade insanların günlük yaşamlarında gösterdikleri duygusal tepkileri karşılamak için üretilmiş kullanımdır. Bu ikisinin birbiriyle ilgisi yoktur; yani bilim insanlarının kullandığı ırk veya başka bir ayrımcı grup kavramı bu günlük basit kullanımın işlevini yerine getiremez.

İnsan gruplar halinde yaşar. Bu onun doğal özelliğidir. Yani ayrımcıdır. Aksi takdirde grup oluşturamaz. Grup neden oluşturulur? Çevremizi kontrol edebilmek için ve bu da temelde tek bir şeyle ilgilidir: Kendimize yararlı ve zararlı unsurları tespit etmek. Bu bilgiyi organize etmeye çalışırız ve bu yüzden de çeşitli gruplar oluştururuz. Aksi takdirde, yani gruplar oluşturmamız mümkün olmasaydı veya bundan bir şekilde kaçınmaya zorlarsak kendimizi, iletişimsel kapasite sorunu, krizi yaşayabiliriz. Bu yüzden, hangi ortama girersek girelim süratle gruplar oluştururuz. Bu bazen 8-10 arkadaştan oluşan bir yemek masası, bazen de ilkokulda ilk kez adım atılan otuz, kırk kişilik bir sınıf, 10.000 veya 100.000 kişilik bir yerleşim yeri veya 50, 60 milyonluk bir ülke olabilir.

Yararlı, zararlı unsurların tespitine en önemli konulardan biri insanın dostunu düşmanını ayırt etmesi gerekliliği, şartıdır. Dost-düşman ibaresinin günümüz koşullarında bir parça sert kaçtığı söylenebilir. Bu hemen bir savaşı çağrıştırmamalı. Meselenin özünde, insanın çevresindeki kaynaklardan kendi gelişim ve yaşamı için en yüksek ve iyi kullanımı sağlama kaygısı vardır. Bu süreçte doğal olarak çeşitli rakipler söz konusudur. Nitekim neredeyse herkes birer potansiyel rakiptir. Gruplar oluşturma yeteneği bu mücadelede bir adım öne geçmenin en önemli yollarından biridir. İnsanın kendisine seçtiği veya kendisini içinde bulduğu ortamda en iyi şekilde yaşamasını sağlayacak insan kaynakları edinmesinin yoludur. Bu tür insanları seçmeye, bunların dâhil olduğu gruplara katılmaya çalışır veya bu tür gruplar oluşturur veya bu tür gruplar bazı insanları diğerlerinden ayrı tutmamızdan ötürü ortaya çıkar. Sonuçta bizi daha güçlü, daha başarılı ve daha mutlu kılacak bireylerle birlikte olmaya çalışırız.

Bu sürecin adilane çalıştığını söylemek zordur. Yani insanlar uzun uzun konuşarak, birbirlerini tanıyarak belirlemezler onlar için yararlı ve zararlı unsurları, dostu-düşmanı, benzeyip benzemedikleri kişileri. Farklı bir yüz, farklı bir göz şekli, farklı deri rengi, farklı görünüş, farklı bir dil, farklı bir ibadet şekli, farklı bir müzik gibi daha çok fiziksel gözleme dayanan unsurlar karşımızdakini bir gruba yerleştirerek ötekileştirmemize yetebilir. Bu örneklerin gösterdiği gibi bu örneklerin bir kısmı doğuştan gelen fiziksel, yani biyolojik özelliklerle, bir kısmı da sonradan edinilen kültürel özelliklerle ilgilidir. Genelde bunların birincisini ırksal ve ikincisini etnik özellikler olarak adlandırırız; birinci ırk gruplarını, ikinci etnik grupları oluşturmada kullanılır. Ama bu ayrım da her zaman çok kesin değildir.

Söz konusu olan aslında fena bir yöntem değildir. Böylece birbirine benzeşen insanlar bir araya gelir. Elbette azınlıkta kalan ötekiler için hoş bir durum değildir ama neticede en az enerji gerektiren yöntemdir. Ama burada bu gruplandırma süreçlerinin tamamen insan ürünü olduğu, insan algılamasına bağlı olduğu gözden kaçar. İnsan diğerini saç veya deri rengine göre gruplandırırken, bu, böyle bir gruplandırmanın olduğunu, yani insanların farklı deri grupları şeklinde ırklara ayrıldığını göstermez. O farklı deri rengi olan kişi birçok başka özelliğinden dolayı onu farklı kılanla aynı yerde buluşuyor olabilir. Deri rengi iki kişi karşılaştığında en çabuk algılanan özellik olduğundan insanlar tarafından kullanılır; yoksa bunun bilimsel bir temeli olduğundan, yani insanlar bu şekilde kesin sınırlarla birbirlerinden ayrılabildiklerinden değil. Ama neticede bu tür gruplandırmaların gerçek olduğu düşünülür.

Bilim ve özellikle de genetik bu konuyu derinlemesine çalışmak isteyenler için çok şey söyleyebilir. Ama bu konu hakkında değişiklik yaratmaları en azından şimdilik mümkün gözükmemektedir. Çünkü burada söz konusu olan insanların kullandıkları kategorilerin ne kadar doğru olup olmadıkları, bunların gerçekleri ne kadar yansıtıp yansıtmadıkları değildir. İnsanların grup oluşturmak için çeşitli araçlara ihtiyaçları vardır. Ayırma işlevini yerine getirdikleri sürece bunların gerçek durumu ne kadar yansıttıklarına önem verilmemekte, daha doğrusu yansıtmadıklarını söyleyen açıklamalara, ne kadar bilimsel olurlarsa olsunlar, önem verilmemektedir. Sonuçta gruplara ayırma işlevi bilimsel çalışmalar bu tür bir ayırmanın mümkün olduğunu gösterdiğinden yapılmamaktadır. İnsan ayrımcıdır ve ayırmak için bulabildiği her türlü unsuru kullanır. Gerekirse sözde bilimler bile icat edebilir. Bu doğal halidir. Zor olan, bunun tersini başarmaktır. Dolayısıyla hepimiz insanız söylemi herkesin hoş bulabileceği, hatta benimsediğini, desteklediğini söyleyeceği ama neredeyse hiç kimsenin uygulamayacağı, uygulamaktan kaçınacağı bir fikirdir. Sonuçta mutlak olan insanın kaynaklarla ilişkisidir.

Irkların veya etnik grupların insanları birbirinden ayırma pratiğinde geçerliliklerini yitirmeleri bunların kullanılamaz hale gelmesiyle mümkündür. Muhtemelen ırksal gruplar daha erken ortadan kalkabilir. İnsanların süratle birbirleriyle karışıyor olması bir süre sonra bu tür özelliklerin ayrımcılık faaliyetlerinde kullanılmasını sona erdirebilir. Ama görünüm muhtemelen bir rol oynamaya devam edecektir. Deri renginin kullanılamaz duruma gelmesi, görünüme dair kıyafet, saç tipi vb diğer unsurların kullanılmayacağı anlamına gelmemektedir. Etnik işaretlerin kaybolması daha zordur. Çünkü dünyamız en azından son günlerde asimilasyona karşı ve etnik grupları, farklı dilleri, farklı kültürleri korumayı teşvik etmeye eğilimlidir. Bu da haliyle bu tür işaretlerin uzun süre bizimle bir arada kalacağı anlamına gelmektedir. Diğer yandan insanlar her zaman kültürel farklılıklar üretebilir, yeni ve farklı gruplar oluşturabilir.

Yorumlar

  1. Irklar ve etnik grupların geleceğine dair tahminlerine katıldığımı söyleyemem. Bence biri ortadan kalkacaksa ilk ortadan kalkan etnik gruplar olur, ırklar değil. Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Avustralya, Güney Afrika ve hatta Latin Amerika, Birleşik Krallık ve Fransa gibi örnekler bana etnik grupların ırklara göre ortadan kalkmaya çok daha müsait olduğunu düşündürüyor (ne de olsa etnik gruplar genel olarak siyasi/ideolojik temelli icatlar).

    YanıtlaSil
  2. Etnik gruplar birçok farklı ırki kökenden gelen toplulukların bir araya gelmesiyle oluşabiliyor. Örneğin araplar bazısı siyah afrikalı tipinde bazısı gayet beyaz ama bu insanlar aynı milli bilinç dil ve kültür birliği içinde yer almışlar. Kimse afrika kökenli kişiye orjinal araplar beyazdır sen arap olamazsın, arapça konuşamazsın dememiş. Aynı coğrafyayı paylaşan fakat farklı ırki kökenlerden gelen kişiler bir arada aynı etnik kimliği ortaklaşa oluşturmuşlar. Milli birliğin oluşma sürecinde farklı ırklara sahip olmak bir köken farklılığı olarak algılanmamış. Bu durum önemsenmemiş. Milletlerin oluşumunda en önemli nokta ortak ekonomi, yaşam biçimi ve kültürün içinde yer alabilmektir.
    Irkçılık ve ırk ayrımı konusuysa sömürgecilik döneminde yerli halkların avrupalı işgalciler tarafından köleleştirilmesi üzerine kurulu bir düşünce şeklidir. Irk ayrımcılığı sömürgeciliğe özgü bir hastalıklı düşünce şeklidir. İnsan doğasına aykırıdır. İnsanlar binlerce yıl boyunca aralarına katılan farklı ırklardan kişilere sadece ırk farklılığına dayanarak ayrımcılık yapmamışlar. Ortak kültüre ve çıkar birliğine bağlı olduktan sonra ırk farklılığını kimse önemsememiş. Farklı bir insan türü olan neanderthal kemiklerinden bu canlıların genetik dizilimin çözülmesi sonucu modern insanlarda neanderthallere ait genetik diziler bulunduğu anlaşılıyor. Yani geçmiş dönemin insanları ırk farklılığının ötesinde kendisine benzeyen farklı bir tür olan canlılarla bile karışmışlar. Bugün ırk ayrımcılığı temeline dayanan hiçbir siyasi güç ortada kalmamıştır. ABD de 1960 larda, ABD den sonra dünya üstünde kalan son ırkçı devlet olan güney afrika cumhuriyetinde 1990 larda ırk ayrımı resmen ortadan kaldırılmış. Irkçılık sömürgecilik döneminden kalma kültür ve değerleri taşıyan bir avuç insanın zihninden başka hiçbir yerde kalmamış. Onlar da gitgide silinip yok olacaklar.
    Etnik kökenler ırk ayrımcılığından daha sağlam temeller üstüne kurulmuş yapılardır. Binlerce yıldır aynı coğrafyada aynı kültürü, aynı değerleri, aynı çıkarları taşıyan insanların birbirlerine yakınlaşmaları ve ortak dil temelinde buluşarak milli birlik kurmaları ile oluşan etnik kimlikleri yok etmek öyle kolay değildir.

    YanıtlaSil
  3. Can,

    Öncelikle, ırkçılığın tarihi ve günümüzdeki durumuyla ilgili söylediklerine kesinlikle katılmadığımı belirteceğim. Bu konuda ayrıntıya girip tartışmayı uzatmak istemiyorum, sadece şunu söyleyeyim: aşırı derecede toz pembe bir tablo çizmişsin.

    Madem Araplardan örnek verdin, ben de o konuda birşeyler söyleyim. Araplarda, Timuçin'in daha önce değindiği gibi, zencilere (Arap olsun, olmasın) karşı da, çekik gözlülere karşı da ırkçılık Orta Çağ'da da vardı. Araplarda bir de genel olarak tüm Arap olmayanlara karşı tepeden bakan bir tavra da rastlıyoruz, ta Emevi dönemlerinde bile (Muhammed devri, Dört Halife devri ve İslam öncesi Araplarla ilgili bilgimiz ne yazık ki oldukça sınırlı). Araplardaki tarihlerindeki ırkçılığın koloni Avrupalılarındaki kadar olmadığını söylersen ona ben de katılırım. Araplardan yekpare bir etnik grup gibi bahsetmişsin. Bu da doğru değil. Bugünkü Arap devletlerinin sınırları çizilmeden çok öncesinde de Araplarda güçlü bir bölgecilik vardı (aşiretçilikten ayrı olarak).

    YanıtlaSil
  4. Onur, Orta Çağda araplara hakim olan düşüncenin ırki kökeni farklı olanları dışlıyor olması arap milletinin farklı toplulukların etkisi ve karışımıyla oluştuğunu değiştirmiyor. Ben arap etnik kimliğinin oluştuğu sırada bu oluşumun içinde farklı ırki kökenlerden gelen kabilelerin yer almış olması durumunundan bahsediyorum. Orta çağ arapları Afrikaya dayanan kökleri olduğunun farkında bile olmayabilir. Etnik kimlik oluştuktan sonra ortak atalar paylaştıkları halkları bile dışlamış olabilirler. Bu durum tam da söylediğim gibi insanlarda etnik kimliğin ırk aidiyetinden güçlü olduğu anlamına geliyor.

    YanıtlaSil
  5. Can,

    Ayrımcılık insanların doğasında var. Topluluklar (aynı etnik gruptan olsun olmasın) arası genetik yakınlığın az olduğu bir ortamda ırki, genetik yakınlık çok ise etnik ayrımcılık baskın geliyor. Bir de varsa dini farklar da ayrımcılık için kullanılabiliyor (dinin kendinden kaynaklı olarak ya da olmayarak). Hangi tür ayrımcılığın ırkçılık olup olmadığının bir önemi yok, ayrımcılık ayrımcılıktır. Irkçılık sadece bir kelime.

    YanıtlaSil
  6. Onur. Genetik yakınlığın az olduğu durumlarda ırk temelinde ayrımcılığın baskın olacağını bir yasa gibi kesin şekilde ifade edemeyiz. Kuzey Afrika, Orta Asya, Hindistan gibi coğraflarda bunun tersi durumlara rastlıyoruz. Mesela Hindistan'da aryanlar ve dravidler uzak ırk özellikleri göstermelerine rağmen nerdeyse tamamen aynı etnik kimlik içinde birbirlerine karışmışlar. Hintlilerin sarışın afganlara benzeyen tipte olanları da var siyahi denebilecek kadar esmer olanları da var. Birçoğu da bunların melezi görünümünde. Bugün nüfusunun çoğu birbirine uzak ırkların melezi olan halklar var. Ayrımcılığın ırk ekseninde gerçekleşmesini sağlayacak başka etkenler bulunmalı. Irk farklılığının yanında din farklılığının bulunması veya belirli ırk özelliklerine sahip insanların bir coğrafyaya tamamen köle olarak taşınanlar olması gibi. Bu durumların varlığında bile ırk ayrımcılığının etkili bir şekilde gelişeceğini söyleyemeyiz. ABD'de beyaz, siyah ve yerliler birbirlerine nerdeyse hiç karışmazken Brezilya'da avrupalı göçmen beyazlar, siyahi Afrika kökenliler ve yerliler neredeyse ayrı bir ırk oluşturacak kadar melez bir halkın doğumuna sebep olmuşlar. Çok benzer koşullara sahip Brezilya'da neden ABD'deki kadar ırkçılık gelişmemiş? Özel sebepleri araştırılmalı. Benim tahminim ülke yönetiminin sınıf oluşturma çabası için ırk ayrımcılığını tahrik etmesi olabileceği yönünde fakat bunlar maalesef üstünde pek doğru bilgi bulunabilecek konular değil. Bu yüzden kesin bir ifade kullanamayız.

    YanıtlaSil
  7. Can,

    Farklı ırktan denebilecek kadar birbirine genetik olarak uzak insanların kitleler halinde karışması genellikle istilalar, kölecilik gibi özel şartlarda gerçekleşmiş. Eski Dünya'da istilacılar genel olarak istila ettikleri yerlerde azınlık olduklarından yerli halklarla karışarak ve onları kendi topluluklarına dahil ederek kendi topluluklarını büyütmüşler. Topraklarını istila ettikleri halklar ırken kendilerine uzak bile olsa, istilacıların kalıcı olmak istiyorlarsa uzun vadede yerlilerle karışmaktan başka çaresi olmuyordu genellikle.

    ABD ve Brezilya örnekleri oralara göçler Eski Dünya'dan Yeni Dünya'ya doğru olduklarından ve modern döneme ait olduklarından dolayı klasik istila örneklerinden birçok farklı özellik taşıyorlar. Ama kendi aralarında da çok farklılar. ABD'de nüfusu epey seyrek bir yere büyük bir nüfus göç dalgası söz konusuyken, Brezilya'da nüfus olarak pek o kadar seyrek olmayan bir yere büyük ama ABD'dekine göre küçük bir göç dalgası söz konusu. Elimizde her iki ülkenin çeşitli dönemlerine ait ayrıntılı demografik veriler var, onlardan yararlanmanı tavsiye ederim.

    YanıtlaSil
  8. Onur. O halde bu konuda söyleyebileceğim son şey her göç dalgası ve istilanın özel şartlarını tam ve doğru bilemeden etkilerini tam olarak çözemeyeceğimiz olacaktır. Kuzey Amerika'da yerli nufusun çoğunun yok edildiği de iddia ediliyor ve Güney Amerika'nın bazı bölgelerinde Afrikalı göçmen sayısı daha fazla. Saymakla bitmeyecek bir sürü tarihi olay nüfus yapısını şekillendirmiş olabilir. Bir de bu konularda siyasi çarpıtma amaçlı propoganda çok fazla yapılıyor. Çok bilinen yakın dönemlere ait göçlerde bile kesin bilgiye ulaşamıyoruz.

    YanıtlaSil
  9. Can,

    Eski Dünya'dan gelen bulaşıcı hastalıkların onlara bağışıklığı olmayan Yeni Dünyalıların kitleler halinde ölmesine yol açtığı tarihi bir gerçek. Öyle ki, birçok bölgeye daha Avrupalılar adımını atmadan onların hastalıkları girmiş ve Yerlileri kırmış geçirmiş. Avrupalılar o bölgelere ulaşıp Yerlilerin kırılmış halini görünce onların Tanrı'nın gazabına uğradıkları fikrine kapılmışlar. Yerli ölümlerinin çok ciddi bir bölümü işte bu Eski Dünya'dan gelen bulaşıcı hastalıklardan olmuş (Eski Dünya'dan Yeni Dünya'ya göçleri Eski Dünya'nın kendi içindeki göçlerden farklı kılan en önemli özelliklerden biri bu zaten). Eğer Eski Dünya'nın bulaşıcı hastalıklarından ölmeyi yoketmeye dahil ediyorsan, Kuzey Amerika'daki Yerli nüfusunun çoğunun yokedildiği doğrudur. Yok eğer hastalıklardan ölmeyi yoketmeye dahil etmiyorsan, doğru olduğunu söyleyemem. ABD topraklarında daha ABD'nin İngiltere'den ayrılmadan önceki devirlerinden itibaren bol miktarda demografik kayıt tutulmuş ve bunların büyük bir bölümü günümüze de ulaşmış. Bu demografik kayıtları ele alan çok sayıda kitap mevcut.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder