Bilimsel Tarih Takıntısı
Bir bilimcilik takıntısından, yani her şeye, hatalı bir şekilde, bilimsel yöntemi uygulama takıntısından bahsedebilir miyiz?
Örneğin, bunu tarih alanında çok görüyoruz. Gerçi diğer sosyal bilimler de bu takıntıdan nasibini alıyor ama sanırım bu konuda aslan payının tarihe ait olduğunu söylemek gerekiyor.
İnsanlık yaşamındaki tek doğru düşünme biçimi bilimsel yöntem olmadığı gibi, bilimsel yöntemin çalışamayacağı, çalışmadığı alanlar da mevcuttur. Buralarda bilimsel yöntem çalışmamasına rağmen, başka yöntemler kullanılarak güvenilir bilgiye ulaşılabilmektedir. Ama sırf bu yüzden bu yöntemleri bilimsel olarak adlandırmak doğru değildir. Bazı alanlardaysa (ki bunların başında herhalde tarih geliyor) söz konusu alanın doğasından dolayı bilimsel yöntem uygulanamaz.
Bilimsel yöntemin malzemesinin, eğer tartışmayı çok basit tutacaksak, test edilebilir olması gerekiyor. Yani çok bilinen tanımlamaya başvuracak olursak, çeşitli varsayımlara ve tahminlere dayanan bir model üretilir ve bu modelin çalışıp çalışmadığı, yani beklenen sonuçlara ulaştırıp ulaştırmadığı test edilir. Tarihte buna en çok yaklaşan, daha doğrusu yaklaştığı düşünülen yöntem, bir belgenin doğrulanmasıdır. Ama bu bile aynı şey değildir. Çünkü bu belge şu nedenle yazılmıştır diyerek test edilebilecek bir durum oluşturulamaz. Sadece başka belgeler ve olaylar bulunup burada yazılanlar karşılaştırılabilir. Bu bir doğrulamadır ama bilimsel yöntemle yapılabilen bir doğrulama, yani bir test değildir.
Tarihte hiç mi uygulanamaz bilimsel yöntem? Muhtemelen çok sınırlı durumlarda mümkün olabilir. Örneğin kale gibi bir savunma yapısının sağlamlığını veya o günün silahlarının ne kadar derine işlediğini vb gibi konularda test edilebilir modeller, varsayımlar üretilebilir. Ama bunların hiçbiri tek başına tarih değildir. Tarih denen şey söylemlerdir ve söylemleri bilimsel yöntemlere dayanarak test etmek mümkün değildir. Her doğru yöntem de o yöntemin bilimsel yöntem olduğu anlamına gelmez. Çünkü tarihin de kendi alanı için geliştirdiği gayet düzgün doğrulama ve araştırma yöntemleri mevcuttur. Bir tür bilimsel düşünce hegemonyası yaratmaya gerek yoktur.
Üstelik biraz daha ileri gidecek olursak, tarihsel söylemlerin doğru veya yanlış olduklarının bile tespit edilemeyeceğini ve bu yüzden de tarihsel söylemlerin bilimsel yöntemin anladığı anlamda çürütülebilir, aksi ispatlanabilir olmadıklarını söyleyebiliriz. Tarih alanındaki kuramsal tartışmalara uzak olanlara ufak bir açıklamada bulunayım bu hususla ilgili. Tarih betimsel, yani anlatan önermelerden/cümlelerden ve metinlerden/söylemlerden oluşur. Örneğin Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı şeklindeki cümlenin/önermenin doğruluğu gösterilebilir ve bu anlamda bilimsel yöntemin konusu olabilir (tabii bir şart daha var) ama Mustafa Kemal veya Atatürk Kurtuluş Savaşı’nı başlatmıştır bir tarihsel söylemdir/anlatısal metindir. Bunun doğruluğu hiçbir şekilde ispat edilemez, çünkü bu, ifadeyi veya söylemi yapanın, kuranın koşullarına göre doğrudur. Bu koşullar terk edildiğinde bu ifadenin doğruluğunu ispatlamak imkânsız olacaktır. Bu çürütülebilir bir ifade değildir ve dolayısıyla da bilimsel yöntemin konusu olamaz. Aslında daha geniş bir açıdan bakacak olursak, tarihin kendisi bile, doğasından, yani amacından ötürü çürütülebilir değildir.
Son noktayı koymadan önce yukarıdaki Mustafa Kemal’in Samsuna çıkması ifadesine geri döneyim. Evet, bu ifade çürütülebilir, yani doğruluğu veya yanlışlığı gösterilebilir ve bu yüzden de bilimsel yöntem tatbik edilebilir. Ama burada yerine getirilmesi gereken bir şart daha vardır ve bu da test edilebilirliktir. Mustafa Kemal’in Samsun’a örneğin neden çıktığı test edilemez. Çünkü böyle bir testin koşulları sağlamaz. En fazla Bandırma vapuruyla böyle bir yolculuğun yapılıp yapılamayacağı test edilebilir ve bilimsel yöntem de bununla sınırlı kalır ama bu çalışmayla da en fazla Bandırma vapurunun tarihine bir katkıda bulunulur, başka bir şey yazılamaz. Mustafa Kemal gibi bir insanın farklı koşullarda nasıl davranabileceği test edilemez; çünkü bu koşullar yaratılamaz ama bilimsel yöntemin uygulanacağı yer de tam da burasıdır. Fakat tarihsel çalışmanın kendi yöntemleriyle, çeşitli kaynaklara, belge ve olaylara başvurarak, hem kişinin kendi hayatından hem de başka insanların hayatlarından başka benzer olaylarla karşılaştırmalar yaparak bu konuyla ilgili bazı tahminlerde bulunulabilir, bazı varsayımlar öne sürülebilir ama bunlar hiçbir zaman test edilemeyeceklerinden bilimsel yönteme ve dolayısıyla da bilimsel araştırmaya geçilemez. Ama bu tarihte nispeten güvenilir ve kısmen doğrulanabilir bilginin üretilemeyeceği anlamına gelmez. Ama sırf bunu yapma kapasitesi var diye de bilimsel olduğu ileri sürülemez. Bilimsel olabilmesi için yukarıda işaret edilmiş şartları sağlaması gerekir ve tarih alanında bu şartlar sağlanamaz.
Polemikten uzak ve açıklayıcı yazın için teşekkürler, Timuçin. Burada yazdıklarının benim yazdıklarımla çelişmediğini ve aksine onlarla tamamen uyum içinde olduğunu söylemek isterim. Ben doğru kelimesini çoğu kez bilimsel anlamında kullanıyorum ve son yazılarımda da o anlamda kullandım. Örneğin, Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı ve Osmanlı 29 Mayıs 1453'te İstanbul'u fethetti ifadeleri için doğru diyebiliriz, ne de olsa bilimsel ifadeler, ama Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı'nı başlattı ifadesi için doğru diyemeyiz çünkü orada bilimsellik yoktur, sadece genel bir kabul söz konusudur (illa her tarihçinin benimsediği bir genel kabul de değil).
YanıtlaSilŞunu da ekleyeyim: Her doğru olmayan şey yanlış değildir. Yani mesela Mustafa Kemal'in Kurtuluş Savaşı'nı başlattığı ifadesi doğru da değildir yanlış da, burada doğruyla yanlışa yer olmayan bir alan söz konusudur.
YanıtlaSilSon olarak, bilimcilik ve bilimsel tarih takıntıları meselesine değinmenden çok memnuniyet duydum. Benim neyse ki bu tür takıntılarım yok, ama maalesef bu ülkede böyle takıntıları olanlar var ve gördüğüm kadarıyla sayıları gitgide artıyor.
YanıtlaSil