Yakın ama uzak, benzer ama farklı Anadolu geçmişleri
For English go to Close but far, similar but different Anatolian pasts
Anadolu’nun geçmişine birden fazla koldan girmek mümkün. Bir önceki yazıda da belirttiğim gibi, farklı geçmişler seçme özgürlüğü gibi bir şey düşünmeliyiz; özellikle milliyetçiliğin tekrar ve en azından öncekiler kadar güçlü şekilde yayılmaya başladığı bu dönemde bunun önemli bir özgürlük adayı olduğu düşünülebilir.
Her şeyden önce Anadolu’nun ne olduğunun belirsizliği (ki sonuçta bu da bir seçim veya tercih) seçimler yapmayı zaten daha baştan dayatıyor. Ama ortada bir belirsizlik olmadığı düşünülse bile, geçmişin kendisi, farklı çizgilerinden ötürü birden fazla yaklaşımın belirmesine yol açabiliyor; en eski Anadolu’yu veya eski Anadoluları tek bir bölge olarak incelemek, bölgeler arasındaki kopukluklardan ötürü pek kolay değil. Çok rahat bir şekilde Anadolu’yu Batı, Orta ve Doğu olarak üçe ayırmak mümkün ki, belki doğu için iki ayrı parça bile düşünülebilir. Belki de daha farklı bir yaklaşım içine girerek, Ege, Anadolu, Kafkasya ve Mezopotamya şeklinde dört ayrı parça da düşünülebilir.
Parçalar ne olursa olsun, sonuç olarak Anadolu olarak adlandırdığımız bölgenin eski dönemlerde tek bir bölge olarak düşünülemeyeceğini kabul etmek gerekiyor. Herhalde en iyi çözüm o dönemin isimlerine sadık kalmak ama bugünün okuyucusunun bu isimler arasında kaybolacağını hesaba katarak yeni terimlerle de bağlantı kurmak gerekiyor. Fakat tüm bu sürecin, günümüzde insanlara ne kadar anlamlı gelirse gelsin, bir Anadolu halkı söylemine hapsedilmemesi gerekiyor. Çünkü ne tür bağlantılar kurulursa kurulsun, son tahlilde farklı gruplardan, topluluklardan bahsediyoruz. Bundan iki veya üç bin yıl önce yaşamış birisiyle bugün yaşayan birisi arasında bir genetik bağlantı kurmak mümkün olsa da veya böyle bir bağlantı kurulsa bile, sonuç olarak bu iki insan birbirlerinden farklıdırlar. Aynı halka, topluluğa veya gruba ait değildirler; aralarında sadece bir genetik bağ mevcuttur ki, aynı bağlantı herhangi başka bir yerde bir zamanlar yaşamış başkası veya başkalarıyla da kurulabilir.
Her insan aynı zamanda tarihseldir ve belli bir döneme aittir; bunu unutmamak gerekiyor. Aynı zamanda belli bir kültüre ve toplumsal örgütlenmeye ve yaşam tarzı şeklinde de aittir. Bunlar insanları birbirlerinden farklı kılan özelliklerdir ve genel kanının aksinin insanların farklılıkları ortak noktalarından daha fazladır. Benim bütün farklılıklarım, beni başka bir insana benzer kılacak şekilde ayıklandığında, artık ben olmaktan çıkarım. Ortada başka bir şey belirir. Aynı şey kültürler için de söz konusudur. Sırf dil veya gen akrabalığından ötürü iki kültür birbirine akraba kılınamaz. Bugün yaşayan kültürlerin en yakın akrabaları, bana göre, bugün bu dünyayı beraber paylaştıkları kültürlerdir (buradaki bugün terimini tek bir gün şeklinde düşünmemek gerekir; muhtemelen en fazla dört kuşaklık bir aralık uygundur). Bu zaman aralığının dışındaki kültürlere, aramızda ne tür biyolojik veya dilsel bağlantılar olursa olsun, bugünkülerden daha uzağızdır; bağlantı kurmamız çok daha zor olacaktır. Çünkü kabul edelim veya etmeyelim, değerlerimiz, söylemlerimiz ve pratiklerimiz bu kısa görünen zaman aralığında epey değişmiştir; özellikle modern çağ kültürlerinin durumunda.
Dolayısıyla, kuracağımız tüm bağlantılara rağmen, eski Anadoluların veya eski dünyaların aynı zamanda çok da farklı olduklarını unutmamamız gerekir; ama eğer seçenekler şu anda üzerinde yaşadığımız coğrafyanın eski dünyasıyla tamamen farklı başka bir coğrafyanın eski dünyasıysa, elbette kendi eski dünyamıza, bir önceki yazımda belirttiğim gibi, sırf aynı coğrafyada yaşıyor olmaktan ötürü daha yakın olacağızdır. Bununla beraber, modern tarihler, özellikle milliyetçi versiyonları, genelde benzerlikler kurma üzerinde yoğunlaştıklarından, konunun bu boyutu gözden kaçmaktadır. Oysa her bir benzerliğe karşılık muhtemelen on farklılıkla karşılaşmak mümkündür ki, benzerlikler de çoğu kez epey zorlanmış benzerliklerdir. Bu yüzden bu noktayı göz önüne alarak geçmişe bakmak gerekmektedir; önümüzdeki günlerde Anadolu’nun eski geçmişleriyle ilgili olarak yayınlamayı düşündüğüm yazılarımda özellikle bu noktayı dikkate alarak hareket edeceğim: Yakın ama uzak, benzer ama farklı geçmişler.
Bırakalım Anadolcularla Türkçüler birbirini yesin. Benim onların ideolojik tartışmalarında hiçbir zaman işim olmadı, olmaz ve olmayacak; benim işim bilimle.
YanıtlaSilhttp://www.facebook.com/video/video.php?v=10150387542675361&oid=353020120154&comments
YanıtlaSilhttp://www.facebook.com/video/video.php?v=10150387542675361&oid=353020120154&comments
Orta Asya, Azerbaycan ,Harezm,Doğu Anadolu,Sibirya da kaya resimleri,tamga ve Göktürk Yazıtları
Herkese yeni aldığım bir kararı bildirmek istiyorum: Bundan sonra içinde açıkça bana hitap edilmediği sürece bu blogdaki hiçbir yoruma (dikkat edin yorum diyorum, yani blog sahibi Timuçin Binder'in blog makalelerini hariç tutuyorum) cevap yazmayacağım (dolayısıyla örneğin yukarıdaki Adsızın gönderdiği yoruma cevabımın hazır olmasına rağmen içinde açıkça bana hitap olmadığı için cevap yazmayacağım).
YanıtlaSilKararımın nedeniyse bu blogun bana ait olmaması ve blogun benim yorumlarım yüzümden yorum bombardımanına maruz kalmasıdır. Kararımda blog sahibinin veya bir başkasının kesinlikle hiçbir payı yoktur (zaten kararımı blog sahibine de ilk kez duyuruyorum), tamamiyle kendi kendime aldığım bir karardır. Ayrıca kararım kesindir ve blog sahibi veya bir başkası ne derse desin kararımdan caymam, onun için herkesten kararımı saygıyla karşılamasını rica ediyorum.