Anadolu Tarihçiliğine Dair Sorular II:
Anadolu terimiyle yüzleşilme zorunluluğu, eğer farklı bir tarih isteniyorsa...
Anadolu tarihi genelde belli bir toprak parçasının şimdiki sınırlarından geriye doğru gidilerek başlatılıyor. Yani ilk önce Anadolu denen bir yerin varlığını kabul ediyoruz ve daha sonra bu coğrafi yeri alıp tarihin başlangıcına ve hatta bazı durumlarda tarih öncesine götürüyoruz.
İlk bakışta bir sorun yok ve ulusal tarihçilik açısından hiç bir sorun yok. Oysa eğer amaç ulusal tarihçiliğin karşısına yeni bir şey koymaksa, o zaman bu tarihçiliğin yöntemlerinin de gözden geçirilmesi gerekiyor. Toprak parçasına bağlılık veya belli bir yerin yerlisi olmayı öne çıkarmak, bunlar bana göre ulusalcı tarihçiliğin temel unsurları. Bu tür kavramların geliştirilmiş olmasının ardındaki temel neden, toprak ile sözüm ona bu tarihin yüzyıllardır veya binlerce yıldır sahibi konumunda görülen ve yine sözüm ona homojen bir grup arasında, her zaman olmasa da sık sık neredeyse kutsal olan bir ilişki kurmak. Oysa geçmiş daha farklı bir öykü sunuyor. Sürekli değişen insan topluluklarının olduğunu, homojenliğin çok da rastlanan bir özellik olmadığını gösteriyor.
Burada tabii şuna dikkat etmek gerekiyor. Fiziksel koşullar uzun bir süre boyunca belli bir yaşam tarzını ve dolayısıyla kültürü dayatabilir. Ama bu durumda bile, fiziksel koşulların doğrudan etkisi altında olmayan kültürel katmanlar söz konusudur ve homojenlik iddiası da bu noktada çökmektedir. Çünkü örneğin iki din arasında seçim yapmak veya herhangi bir dilin konuşulmaya başlaması gibi durumların fiziksel koşullarla bir ilişkisi yoktur. Bazı dinlerin belli bölgelerde daha çok ortaya çıktığı, ya da farklı yaşam tarzlarının farklı inanç biçimlerine yol açtığı ileri sürülebilir. Fakat bu inanç biçimleri kendi içlerinde muazzam bir çeşitlilik gösterebilir ve bunun fiziksel koşullarla ilgisi yoktur. Bu yüzden Anadolu insanı ve Anadolu toprağı kavramları aslında sorunlu kavramlardır; bir homojenlik fikri dayatmaya çalışmaktadırlar. Hâlbuki Anadolu denen yerin kendisi, eğer fiziksel koşullar açısından bakacak olursak, birden fazla farklı iklim bölgesine ayrılabilir ki, bazı araştırmacılara göre, bitki örtüsü, İskenderun’dan Rize’ye doğru giden bir diyagonali geçtiğimizde farklılaşmaktadır. Eğer kendimizi fiziksel dünyanın yaşam tarzını etkilemesi şeklinde bir kuramla sınırlayacaksak, o zaman tek bir Anadolu fikri aslında bir mit ve muhtemelen modern bir mittir. Tabii eğer homojen Anadolu toprağı kavramı çöküyorsa, bu, Anadolu insanı kavramının da çökmesi anlamına gelir.
Anadolu insanı şeklinde bir kavramlaştırma günümüzde geçerli olabilir. En azından böyle bir kavramın üretildiğini ve epey taraftar topladığını söyleyebiliriz. Fakat geçmişe bakarken kullanabileceğimiz bir araç olarak yararı pek söz konusu değildir. Örneğin tarihöncesi çağlarda böyle bir çerçeve bulmak mümkün değildir. O zaman ne yapacağız? Anadolu tarihi nereden başlayacak?
Evet, bu toprakların ("bu topraklar" sözünü her zamanki gibi epey esnek bir manada kullanıyorum) tarihi yazılacaksa Anadoluculuk da Türkçülük de aşılmalı. İdeolojilerden tamamen arınmış mutlak bir tarafsızlık ve objektiviteyle bu toprakların tarihi yazılmalı. TV'de ben milliyetçi-muhafazakar bir tarihçiyim diyen tarihçiye (Erhan Afyoncu) bile rastladım, ya da matbuatta kendisini anti-milliyetçi olarak tarif eden tarihçiye (Halil Berktay). Bu tür tarihçiler ideolojilerini tarihçiliklerine ne kadar karıştırmaz bilmem (özellikle medyadan daha çok aşina olduğum için yetersiz de olsa tanıma fırsatı bulduğum Erhan Afyoncu hakkında bu mevzuda epey şüpheliyim), ama mutlak tarafsızlık ve objektivitede çok fayda var diyerek sözlerimi noktalandırabilirim.
YanıtlaSilSanırım daha önce defalarca yazdım: Mutlak tarafsızlık diye bir şey tarihte söz konusu olmaz. Dürüst tarihçi olabilir ama tarafsız tarihçi olamaz ve dürüst tarihçi olmak tarafsız olmayı gerektirmez. Sanırım burada şu noktada hata yapıyoruz: Tarafsızlığın veya taraf tutmanın bilinçli bir eylem olduğunu düşünüyoruz. Oysa her insan her zaman, farkında olsun olmasın, taraftır. O yüzden de tarafsız tarih olamaz. Objectiviteden kasıt nesnel olmaksa bu da aynı sebepten ötürü mümkün değildir.
YanıtlaSilAma diğer yandan benim yazımda anlatmak istediğim Anadolu'nun tarafsız bir tarihin yazılması gerektiği değil. Ben daha çok kullanılan dille sorun yaşıyorum ve artık bunu değişmesi gerektiğini düşünüyorum.
Mutlak tarafsızlık diye bir şey tarihte söz konusu olmaz.
YanıtlaSilMutlak tarafsızlık ve objektivite nerelerde mümkün o zaman? İngilizce tabirle daha hard olan bilim veya disiplinlerde mi?
Bir de mutlak tarafsızlıktan ve objektiviteden ne anladığını açıklarsan daha çok sevinirim.
Bir de sence tarihte ve diğer disiplinlerde (en hard olan bilimler dahil) ideolojilerden mutlak manada arınmak mümkün müdür?
Madem dürüstlükten bahsettin, sence tarihte ve diğer bilim ve disiplinlerde mutlak manada dürüst olmak mümkün müdür?
Son olarak, tarih disiplini bilim midir ve hangi disiplinler bilimdir hangileri değildir (diğer bir deyişle, bilim nedir?)?
Sayın Timuçin Binder,belki konunuzla alakalı değil;ama şunu çok merak ediyorum.Orta Asya'dan buralara gelen insanların genetik verilere göre çok az sayıda olduklarını söylüyorsunuz.Mesela Oğuz(Türkmen) boylarının çok azı Asya'dan buralara gelmişler diyelim.Nasıl oluyorda,azınlıkta olan etnik Türkler,batının tabiriyle -bu çoban sürüsü-kendilerinden çok sayıdaki yerli halklara Türk dilini ve kültürünü vermiş olabilir?Üstelik kimileri Eski Türkler'in Mongoloid ırktan,çekik gözlü Moğol tipinde insanlar olduğunu iddia ediyor.Niye hristiyan yerliler kendilerinden tamamen farklı olan küçük bir kitlenin ana dili olan Türkçe'yi benimsesinler,varsayalım azınlıkta olan bir kitlenin dili ve kültürü nasıl bu kadar yayılabiliyor?
YanıtlaSil1071'de göçün Anadolu'ya az mı olduğunu mu söylüyorsunuz;yoksa göç edenlerin Türk'ün kendisinden çok Türkleşmiş hint-avrupa kökenli halklar olduğunu mu?
Veyahut bizim,Türkleşmiş Ermeniler ve Rumlar olduğumuz iddiası ne kadar gerçekçi?1915'e geldiğimizde;Anadolu'da 2 milyon Ermeni,bir o kadar da Rum var,bunlar niye Türkleşmemiş madem?Osmanlı'nın sadece 1800'lü yıllarda nüfusunun toplam 22 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor.
Son soru olarak;bizde J2 ve R1a genleri çoğunlukta.Ama günümüz Orta Asya'daki Türki halklarda da bu gene rastlanıyor.Hem de önemli ölçüde.Peki bu ne anlama geliyor olabilir?
Köktürkler,çok çeşitli ırkların biraya gelmesiyle oluşan bir konfederasyon olduğuna göre ve Türk adına(Török ya da Türük)ilk kez bu devlette rastlandığı göz önüne alındığında Oğuzlar'ın da Köktürkler zamanında Türk kimliğini kazanmış,farklı etnik grupların biraraya gelmesiyle oluşmuş bir boy olma ihtimali var mıdır?
Bir de;Günümüz Modern Türkleri olan bizlerin kökeni için;Orta Asya'dan büyük kitleler halinde göç eden Oğuz (Türkmen) boyları ile Kıpçaklar'ın hem komşuları olan öteki kavimlerle hem de göç sonucu gittikleri bölgelerdeki(Anadolu gibi) bazı yerli halklarla karışmalarına dayandığını söylemek,daha doğru olmaz mı?
YanıtlaSil"mutlak" tarafsızlık ile "görelisi" arasında bir fark var mı, bilmiyorum?!
YanıtlaSilama nesnellik diye bir şey "mümkün": subjektif olduğunu, -ya da daha da kalın söylemek gerekirse,- tarafsız olamayacağını bilmek, nesnel olmaktır.
özetle, dürüst ve gerçekçi olmak, vicdanını gölgelememek nesnelliktir.
bunlar "fazla" manevi ya da etik vurgular yapıyorsa da politik bir norm yahut format filan değiller! pekâlâ test edilebilir durumlar...
dolayısıyla, tarafsızlık ve nesnellik yan yana gelecek veya karşılaştırılacak konular değiller sanki!
sadece günlük kullanımda birbirinin yerine geçiyorlar o kadar!
fenerbahçeli olabilirsiniz! 90-0 yenilseniz de fenerbahçeli kalabilirsiniz! ama takımın kötü ya da iyi oynadığını "bilirsiniz"!
bilmemeye çalışmak, objektif olmamak veya mitoman yahut takıntılı olmaktır!
mesela:
fenerbahçenin asla iyi olmayacağını veya dünyanın en iyisi olacağını kimse bilemez!
ama bilemediğini "iman" noktasında değerlendirmek, nesnel olmamaktır!
bilemediğin şeyi "inanç" (ihtimal) düzeyinde akılda tutmak ise taraflılıktır olsa olsa! bunun da dürüstlükle veya aynı anlamda gerçekçilikle veya yine aynı anlamda nesnellikle hiçbir karşıtlığı yoktur!
yanılıyor muyum?
mesela:
taraflı insan hiç kırıcı olmayabilir;
ama nesnel bir insan çok kırıcı olabilir...
üstelik bunların tam tersi de mümkünken!
Son soru olarak;bizde J2 ve R1a genleri çoğunlukta.Ama günümüz Orta Asya'daki Türki halklarda da bu gene rastlanıyor.Hem de önemli ölçüde.Peki bu ne anlama geliyor olabilir?
YanıtlaSilBizde R1a Orta Asya, Doğu Avrupa ve Hindistan'la kıyasladığında epey düşük miktarda. Bizdeki R1a oranı hemen doğu komşularımız olan Ermeni ve Gürcülerinkiyle hemen hemen aynı.
Bizim Y-kromozomu haplogruplarında aslan payına sahip olan 5 büyüklerimiz var: J2, I, R1b, G ve E1b1b. Geri kalan haplogruplarımız bunların yanında tırıvırı. 5 büyüklerden J2 Orta Doğulu, R1b ve I Avrupalı, G Kafkasyalı, E1b1b ise Kuzey Afrikalı. 5 büyüklerimizin hiçbiri bizdeki oranlarıyla kıyasladığında Orta Asya'da öyle göze çarpan bir ağırlığa sahip değil (bir tek Uygurlarda her nasılsa fazlalaşmış - Hint-Avrupalı tesiri? - R1b hariç).
Bizde 5 büyüklerimizden sonra yukarıda bahsettiğim R1a'yla J2 gibi Orta Doğulu bir haplogrup olan J1 (J2'nin güneyli kardeşi) geliyor.
Bu 7 haplogrubun dağılımında coğrafi komşularımızla tam bir kontinuum (devamlılık) halindeyiz, yani batı komşularımızda bizdekinden daha fazla oranda olan bir haplogrup doğu komşularımızda bizdekinden daha az oranda çıkıyor ya da tam tersi, kimi haplogrubun bazı komşularımızdaki dağılım oranı ise bizdekiyle hemen hemen aynı çıkıyor.
Bu 7 haplogrup dışındaki haplogruplar bizde iyicene önemsiz miktarlarda. İşte ancak bu önemsiz miktarlardaki haplogruplar içinde doğrudan Orta Asya göçüyle (Orta Asya göçünden kastım erken Selçuklular devrinde başlayan Türki halk göçü) ilişkilendirmemiz mümkün gözüken haplogruplara rastlıyoruz. Ama onların bile örneğin Ermeniler (evet, özellikle Ermeniler), Gürcüler, Suriyeliler, Iraklılar gibi komşularımızda bizdekine benzer oranlarda çıktığını görüyoruz (örn., L ve N).
mtDNA haplogruplarında da vaziyet pek farklı değil. Yani Orta Asya göçünü haplogruplardan tesbit etmek öyle gözüktüğü gibi kolay değil. Otozomik DNA bence bu mevzuda bize daha yardımcı olabilir (hem toplam DNA'yı da haplogruplardan çok daha iyi yansıtıyor). Ama esas can alıcı bilgileri antikDNA çalışmaları verebilir.
Ama şu anda elimizde olan verilerden bile Türkiye'ye Orta Asya göçünün önemli miktarda olmadığı sonucuna kolayca varmak mümkün. Ben yıllardır bu mevzuları okuyan, araştıran ve bu mevzularda yazışan (genetikçilerle de) bir amatör olarak, tıpkı Türkleri araştırmış birçok genetikçi gibi, kaba da olsa (herhangi bir yüzde veremiyorum maalesef), böyle bir sonuca varabiliyorum.
İşin tarih kısmına gelince, orada bu meseleyle alakalı veriler son derece kısıtlı, dolayısıyla en iyi ve en sağlam bilgiyi, diğer tüm popülasyon genetiği meselelerinde olduğu gibi gene genetik biliminden alabiliyoruz (tabii bu yapılırken tarihi verilere de başvuruluyor).
Türkler:
YanıtlaSilAvrupa genleri: 33% (R1a: 17%, R1b: 7%, I: 9%)
Ortadogu genleri: 33% (J2: 23%, J1: 10%)
Kuzey Afrika genleri: 13% (E1b1b: 11%, T: 2%)
Transkafkasya genleri: 8% (G)
Dogu Asya genleri: 7% (N: 4%, Q: 2%, O: 1%)
Diger (başlıca hint ve çok az zenci): 6%
Eğer yukarıdaki bu veriler doğruysa,biz de Avrupa geni en çok 33,bunun %17'sini yani çoğunu da R1a oluşturuyor demek ki.R1b değil.Esas sorulması gereken şu;eğer bugünkü Modern Türk toplumu olan bizlerin atalı Anadolulu insanlar ise,bu topraklardan hiç kıpırdamadılar ise;nasıl Türkleştiler,Ural-Altay dil ailesinden olan Türkçe nasıl ana dilleri oldu?Neden Farsça ve Arapça değil de,Türkçe yayıldı?Türkiye,Türkleştirildiği için mi,yoksa Türk yerleşiminin çokluğundan dolayı mı Türk?Ben iincsine inanırım.Bazıları Güney Amerika-Latin ülkelerine örnek veriyor.Orada da İspanyollar çoğunlukta değildi,ama Amerika'nın yerli toplulukları İspanyolca'yı benimsediler deniliyor.Fakat etnik Türkler'e baktığımızda, Babürler ve Gazneliler Hindistan'da;Tolunoğulları,Eyyubiler,hatta Memlüklüler'de Mısır'da yönetici ve asker durumundaydılar;ama hükmettikleri halklar Türk değildi.Bu nedenle azınlıkta olduklarından zamanla asmile olup gittiler.Keza Avarlar,Hunlar'da Avrupa içlerinde asimile oldular azınlıkta kaldıkları için.Eğer Oğuz(Türkmen) boylarının çok azı bu topraklara gelmiş ise,niye Anadolu'da tersi olmuş olsun?Kim bilebilir Selçuklular, Orta Asya ve İran üzerinden Anadolu'ya geldiklerinde daha çok R1a ve J2 getirdiler belkide.Türkleşme sanılanın aksine 1071'den sonra değil;çok daha önce başlamış olabilir.Ya da bugüne kadar yapılan gen testlerinin sonuçlarıyla ilgili şimdiden kesin sonuçlara varmak için daha çok erken de olabilir?Sonuçlar kesinlikten çok,bir hipotez,bir fantzi gibi duruyor çünkü.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilSen bence R1a'yla R1b'nin bizdeki oranlarını karıştırıyorsun, hiçbir kaynakta senin verdiğin oranlara rastlamadım. R1b'ye %17, R1a'ya %7 deseydin Cinnioğlu'nun verdiği rakamlara (R1b %15, R1a %7) çok yakın olacaktı. O yüzden bence sen iki haplogrubun bizdeki oranlarını birbirine karıştırdın.
YanıtlaSilBu arada, önceki mesajımda I'yle J1'in oranlarını karıştırmışım. Yani bizde Avrupalı olan I değil, Orta Doğulu olan J1 5 büyükler içinde. Bu durumda düzeltilmiş haliyle 5 büyüklerimiz şunlar oluyor: J2, R1b, G, J1 ve E1b1b. Bu değişiklik yukarıda bahsettiğim genel tabloyu değiştirmiyor (yani komşularımızla hala kontinuum içindeyiz).
Son bir not: Eyyubiler Kürttü.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilNeden Farsça ve Arapça değil de,Türkçe yayıldı?
YanıtlaSilArapçanın yayılması için anadili Arapça olan insanların buraya gelmesi gerekir, ki bu elimizdeki kıt kanaat tarihi kayıtlara bakılırsa, Selçuklu devrinde bile çok seyrek görülen birşeydi (burada Arapça konuşanların Selçukludan da önce yerleşmeye - yine miktar belli değil - başladığı Güneydoğu Anadolu'yu ve Antakya civarını hariç tutuyorum). Kaynaklara bakılırsa, anadili Farsça olanlar Selçuklular devrinde Anadolu'ya anadili Arapça olanlara nisbetle bariz bir şekilde daha çok miktarda geldiler, kaynaklar çok kısıtlı olduğundan rakam veremem, ama tarihi kayıtlardan anadili Türkçe olanlara göre Anadolu'ya daha az miktarda gelmiş olduklarını söylemekle yetinebilirim (neticede, her ne kadar Farsça önceleri bir miktar yayıldıysa da, günün sonunda hakim dil Farsça değil, Türkçe - Farsçanın çok fazla tesiri altında kalmış bir Türkçe olsa da - oldu), ne kadar daha az miktarda geldiklerini söylemem mümkün değil, zira anadili Türkçe olanların da buralara ne miktarda geldiğini tarihi kayıtlardan anlamak mümkün değil. Bunların haricinde Selçuklular devrinde Anadolu'nun içlerine bir miktar Kürt de geldi.
Bu göçlerin miktarlarıyla alakalı en kaba tahminler bile tarihi kayıtların aşırı yetersizliğinden dolayı inandırıcılıktan mahrum. O yüzden bu mevzuda tek bir şey diyorum: genetik genetik genetik.
Benim bir sorum olacaktı bilgisi olan cevaplayabilir mi acaba?
YanıtlaSilDöngüsel ve cizgisel tarih anlayışı nedir ?
Benim bir sorum olacaktı bilgisi olan var mı acaba? Döngüsel ve cizgisel tarih anlayışı nedir?
YanıtlaSil