Türklerin/Oğuzların Anadolu'ya Gelişi: Malazgirt Öncesi Anadolu
Bürokratlarla Askerler, Merkezle Taşra Arasındaki Çatışma
II. Basil’in hükümdarlığı, Bizans İmparatorluğu’nun doruk noktasıdır. Artık 7. yüzyıl savaşlarında ölüm kalım mücadelesi veren bir Bizans yoktur; güçlü, düşmanlarında korku uyandıran ve topraklarını koruyan bir Bizans vardır. Buna rağmen sorunsuz bir Bizans’tan bahsetmemiz mümkün değildir. Bizans’ın en büyük sorunu olan devletle taşra arasındaki iktidar mücadelesi ortadan kaybolmamıştır ve Basil’in ölümünden sonra bir kez daha parlayacaktır. Bizans devleti açısından baktığımızda, sorunun kaynağı taşranın çok güçlenmiş askeri aileleri, aristokratlarıdır. Thema ordularının başı olan generaller, sürekli İstanbul’daki bürokrasiyle iktidar mücadelesi içindedir. Daha önce kısaca değindiğimiz gibi, aynı sorunla II. Basil de uğraşmak zorunda kalmış, isyancı generallerin neden olduğu iç savaşlardan muzaffer çıkmıştır. II. Basil’den sonra gelen imparatorlar da aynı şekilde generallerle mücadele etmelerine rağmen onun kadar şanslı olmayacaktırlar.
1025 ve 1071 tarihleri arasında Bizans İmparatorluğu’nu etkileyen en önemli sorunlardan biri, idarecilerle askerler arasındaki çatışmadır. Bir iktidar mücadelesi olarak görebileceğimiz bu çatışma, iki grup arasında gerçekleşmiştir. Dukas ve Monomakos gibi aristokratik aileler tarafından temsil edilen bürokrat kanat donanmaya, başkent civarındaki askeri birliklere, imparatorluğun maliyesine ve her şeyden önemlisi aşılmaz surlarıyla başkente sahip olmuştur. Askeri kanat olarak adlandırılan karşı taraftaysa Fokas, Komnenus gibi ailelerden oluşan büyük toprak sahipleri yer almıştır. Derin askeri gelenekleri olan bu aileler, bölgelerindeki thema ordularını yönetiyordu. Bu aileler sahip oldukları toprak zenginliği ve askeri konumlarıyla kendilerine güçlü taşra iktidarları yaratmıştı. Arka arkaya 1025’e kadar gelen güçlü imparatorlar (Nikeforos Fokas, İoannes Tsimiskes ve II. Basil) bu generalleri kontrol altında tutmayı başarmıştı. II. Basil’in generallere karşı göstermiş olduğu başarılı duruş, bürokrat kanatın bu mücadeleyi 32 yıl daha başarıyla götürmesini sağlayacak (1025-57) ama bu dönemde generaller tarafından tam 32 ayaklanma gerçekleşecekti.
Generaller ilk zaferlerine 1057’de İsaakios Komnenos sayesinde ulaşır. Diğer generallerin, patriğin ve başkentteki loncaların da desteğini kazanan Komnenos imparator olur. Fakat zafer kesin değildir ve 1059’da bürokratlar geri gelir. Generallerin ikinci zaferi 1067’de IV. Romen Diyojen önderliğinde gerçekleşir. Bu da kesin bir zafer değildir; Psellus ve İoannes Dukas gibi önemli bürokratlar yönetimdeki varlıklarını sürdürür.
Ordunun ve Doğu Sınırının Zayıflaması
Bu çatışma, Bizans ordusunun yapısını ve Doğu sınırının savunulmasını doğrudan etkiler. İmparator IX. Konstantin Monomakos (1042-1055) iki ciddi hata işler. Bir yandan paranın değerini düşürür; askerlerin ücretleri düşmüş olur. Bir yandan da asker sayısında azalmaya gider; onları vergi veren uyruklara dönüştürür. İkinci hatayı, yani asker azaltmayı, doğu sınırında gerçekleştirir. Ermeni ve İberya themalarından 50.000 askeri terhis eder. Bu, Bizans açısından hayati bir hata olur. Hem Roma ordusu en deneyimli askerlerinden yoksun kalmış hem de Doğu sınırının askeri gücü azalmış olur. Ermeni ve İberya themaları Anadolu’ya girişi korumaktadır; gayet stratejik bir yerdedirler. Bunların terhis edilmeleri, bu bölgeyi ve Anadolu’ya girişi o sıralarda belirmiş olan Selçuk ve Türkmen akınlarına karşı savunmasız bırakır.
Orduyla ilgili diğer bir sorun paralı askerlerdir. Generallerin askeri gücüne karşı bir hamle olarak düşünülebilecek paralı askerler, bir yandan devlet bütçesi için fazladan bir yük oluşturur bir yandan da ciddi düzeyde sadakat sorunlarının belirmesine neden olur.
Onuncu yüzyıldan itibaren özgür köylünün, yani toprak sahibi özgür köylü-askerin yavaş yavaş yok olması da başka bir sorundur. Özgür köylü hiçbir zaman tam olarak yok olmayacaktır ama büyük toprak sahiplerinin ortaya çıkması ve bürokratlarla generaller arasındaki çatışmanın kızışmasıyla, konum ve önemi büyük ölçüde yitirecektir. Bununla beraber, konuya on birinci yüzyılda belirecek Oğuz (Selçuklu/Türkmen) istilası açısından baktığımızda, bu unsur ikinci önemdedir.
Son olarak da, özellikle doğu sınırının zayıflamasına neden olan, Malazgirt öncesinde tekrar belirmiş olan bir din sorunu vardır. X. Konstantin bir kez daha farklı mezhep sorununun çözülmesi işine girişmiş, Ermenilerle Süryanileri Kadıköy itikadını kabul etmeye zorlayarak tek bir kilisenin oluşturulması mücadelesini başlatmıştır. Doğal olarak hem Ermeniler hem de Süryaniler bu duruma karşı çıkacaktır. Her ne kadar Süryani dini liderler Makedonya’ya sürülürken Ermeni liderler aynı sorunu yaşamaktan kurtulsalar da, Ermenilerle Rumlar arasında da bir tür etnik çatışma başlayacaktır.
II. Basil’in hükümdarlığı, Bizans İmparatorluğu’nun doruk noktasıdır. Artık 7. yüzyıl savaşlarında ölüm kalım mücadelesi veren bir Bizans yoktur; güçlü, düşmanlarında korku uyandıran ve topraklarını koruyan bir Bizans vardır. Buna rağmen sorunsuz bir Bizans’tan bahsetmemiz mümkün değildir. Bizans’ın en büyük sorunu olan devletle taşra arasındaki iktidar mücadelesi ortadan kaybolmamıştır ve Basil’in ölümünden sonra bir kez daha parlayacaktır. Bizans devleti açısından baktığımızda, sorunun kaynağı taşranın çok güçlenmiş askeri aileleri, aristokratlarıdır. Thema ordularının başı olan generaller, sürekli İstanbul’daki bürokrasiyle iktidar mücadelesi içindedir. Daha önce kısaca değindiğimiz gibi, aynı sorunla II. Basil de uğraşmak zorunda kalmış, isyancı generallerin neden olduğu iç savaşlardan muzaffer çıkmıştır. II. Basil’den sonra gelen imparatorlar da aynı şekilde generallerle mücadele etmelerine rağmen onun kadar şanslı olmayacaktırlar.
1025 ve 1071 tarihleri arasında Bizans İmparatorluğu’nu etkileyen en önemli sorunlardan biri, idarecilerle askerler arasındaki çatışmadır. Bir iktidar mücadelesi olarak görebileceğimiz bu çatışma, iki grup arasında gerçekleşmiştir. Dukas ve Monomakos gibi aristokratik aileler tarafından temsil edilen bürokrat kanat donanmaya, başkent civarındaki askeri birliklere, imparatorluğun maliyesine ve her şeyden önemlisi aşılmaz surlarıyla başkente sahip olmuştur. Askeri kanat olarak adlandırılan karşı taraftaysa Fokas, Komnenus gibi ailelerden oluşan büyük toprak sahipleri yer almıştır. Derin askeri gelenekleri olan bu aileler, bölgelerindeki thema ordularını yönetiyordu. Bu aileler sahip oldukları toprak zenginliği ve askeri konumlarıyla kendilerine güçlü taşra iktidarları yaratmıştı. Arka arkaya 1025’e kadar gelen güçlü imparatorlar (Nikeforos Fokas, İoannes Tsimiskes ve II. Basil) bu generalleri kontrol altında tutmayı başarmıştı. II. Basil’in generallere karşı göstermiş olduğu başarılı duruş, bürokrat kanatın bu mücadeleyi 32 yıl daha başarıyla götürmesini sağlayacak (1025-57) ama bu dönemde generaller tarafından tam 32 ayaklanma gerçekleşecekti.
Generaller ilk zaferlerine 1057’de İsaakios Komnenos sayesinde ulaşır. Diğer generallerin, patriğin ve başkentteki loncaların da desteğini kazanan Komnenos imparator olur. Fakat zafer kesin değildir ve 1059’da bürokratlar geri gelir. Generallerin ikinci zaferi 1067’de IV. Romen Diyojen önderliğinde gerçekleşir. Bu da kesin bir zafer değildir; Psellus ve İoannes Dukas gibi önemli bürokratlar yönetimdeki varlıklarını sürdürür.
Ordunun ve Doğu Sınırının Zayıflaması
Bu çatışma, Bizans ordusunun yapısını ve Doğu sınırının savunulmasını doğrudan etkiler. İmparator IX. Konstantin Monomakos (1042-1055) iki ciddi hata işler. Bir yandan paranın değerini düşürür; askerlerin ücretleri düşmüş olur. Bir yandan da asker sayısında azalmaya gider; onları vergi veren uyruklara dönüştürür. İkinci hatayı, yani asker azaltmayı, doğu sınırında gerçekleştirir. Ermeni ve İberya themalarından 50.000 askeri terhis eder. Bu, Bizans açısından hayati bir hata olur. Hem Roma ordusu en deneyimli askerlerinden yoksun kalmış hem de Doğu sınırının askeri gücü azalmış olur. Ermeni ve İberya themaları Anadolu’ya girişi korumaktadır; gayet stratejik bir yerdedirler. Bunların terhis edilmeleri, bu bölgeyi ve Anadolu’ya girişi o sıralarda belirmiş olan Selçuk ve Türkmen akınlarına karşı savunmasız bırakır.
Orduyla ilgili diğer bir sorun paralı askerlerdir. Generallerin askeri gücüne karşı bir hamle olarak düşünülebilecek paralı askerler, bir yandan devlet bütçesi için fazladan bir yük oluşturur bir yandan da ciddi düzeyde sadakat sorunlarının belirmesine neden olur.
Onuncu yüzyıldan itibaren özgür köylünün, yani toprak sahibi özgür köylü-askerin yavaş yavaş yok olması da başka bir sorundur. Özgür köylü hiçbir zaman tam olarak yok olmayacaktır ama büyük toprak sahiplerinin ortaya çıkması ve bürokratlarla generaller arasındaki çatışmanın kızışmasıyla, konum ve önemi büyük ölçüde yitirecektir. Bununla beraber, konuya on birinci yüzyılda belirecek Oğuz (Selçuklu/Türkmen) istilası açısından baktığımızda, bu unsur ikinci önemdedir.
Son olarak da, özellikle doğu sınırının zayıflamasına neden olan, Malazgirt öncesinde tekrar belirmiş olan bir din sorunu vardır. X. Konstantin bir kez daha farklı mezhep sorununun çözülmesi işine girişmiş, Ermenilerle Süryanileri Kadıköy itikadını kabul etmeye zorlayarak tek bir kilisenin oluşturulması mücadelesini başlatmıştır. Doğal olarak hem Ermeniler hem de Süryaniler bu duruma karşı çıkacaktır. Her ne kadar Süryani dini liderler Makedonya’ya sürülürken Ermeni liderler aynı sorunu yaşamaktan kurtulsalar da, Ermenilerle Rumlar arasında da bir tür etnik çatışma başlayacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder