Türklerin Anadolu’yu İl Tutması - I
Anadolu’da Selçuklu İktidarının Kuruluşu
Malazgirt Savaşı’nda Bizans ordusu yok olur. Tagmata birliklerinin büyük kısmı savaş alanında yok olmuş, zaten güçsüz durumda olan thema birlikleri de ortadan kaldırılmıştır. Alpaslan’ın antlaşma yaparak serbest bıraktığı Diyojen de Dukas’la girdiği mücadeleyi bir süre sonra kaybedecek, kör edilme süreci sırasında aldığı yaralardan ötürü yaşamını yitirecektir.
Bizans’ın doğu sınırları tamamen savunmasız kalmıştır. Türkmen gruplarını durduracak hiçbir engel yoktur. Her ne kadar Bizans yeni bir ordu kurma çabasına hemen girişecekse de, eski gücüne bir daha ulaşamayacaktır. Thematik birliklerin yok olması yeni çözümlerin aranmasını getirecek, paralı askerlerin daha da yaygın bir şekilde kullanılmaya başlaması bunlardan biri olacaktır. Diğer bir çözüm de pronoia sisteminin tasarlanması olacaktır. Bu sistem, daha sonra Osmanlılarda da görülecek tımar sisteminin aynısıdır; askerlere hizmet karşılığında vergiden muaf arazi verilmesine dayanmaktadır. Fakat bu sistem Bizans’ı önemli miktarda vergi gelirinden mahrum bırakacak ve dolayısıyla askeri harcamalar için ayırması gereken miktarı daha da azaltacaktır. Zamanla yozlaşan pronoia sistemi, savaşa da gitmeyen ama bulundukları bölgelerde kendi iktidarlarını kuran grupların ortaya çıkmasına neden olacaktır.
Malazgirt’ten sonraki yirmi, yirmi beş yıl Anadolu için tam bir kargaşadır. Merkezi otorite tamamen çökmüştür. Güneyde Ermeni komutanlar (Philaretes) ve prensler (Hetumi ve Rupeni hanedanlıkları) kendi iktidar alanlarını oluşturmaya başlamış, Türkmen gruplarıysa Anadolu’nun her yanına yayılmıştır. İznik’i ele geçiren Kutalmış’ın oğlu Süleyman’sa sultanlığını ilan etmiştir. Fakat bu, Selçuklu sultanı Melikşah’ın bahşettiği bir sultanlık değil ama daha ziyade Süleyman’ı Anadolu’da yükselmekte olan Danişmend gücüne karşı yararlanabileceği bir müttefik olarak gören Bizans imparatorunun çabasıyla ortaya çıkan bir girişimdir. Bir süre sonra Süleyman sultanlığının karşılığını almak için doğuya yönelecek ama Melikşah’la giriştiği savaşta yaşamını yitirecektir.
Bu dönemdeki siyasi ilişki ve bölünmelere bakacak olursak, ilk olarak Malazgirt’te Bizans ordusunu yok eden Alpaslan’ın kazandığı zafere rağmen Anadolu’yla yine ilgilenmediğini görürüz. Selçuklu Anadolu’yla ilgilenmemektedir. Onun için önemli olan daha ziyade kurmaya çalıştığı Bağdat merkezli evrensel iktidardır. Alpaslan Malazgirt’in hemen ardından çıkmış bir isyanı bastırmak için doğuya yönelir ve bu süreç esnasında yaşamını yitirir. Arkasından başa geçen oğlu Melikşah da Anadolu’yla ilgilenmemektedir. Onun ilgi alanını da Suriye ve Mısır oluşturur; bu bölgedeki Selçuklu iktidarını pekiştirir. Anadolu koskocaman bir uç bölgesi durumundadır. Sanki Selçuklu bu bölgeyi yanında bulunmasından hoşlanmadığı unsurları başından attığı bir yer olarak kullanmaktadır. Anadolu aynı zamanda Selçuklu ailesinin sultanlıkta gözü olan üyelerinin sultanlığa giden yolda kullanmaya çalıştığı bir sıçrama tahtasıdır. Selçuk’un oğlu Arslan Bey’in soyundan gelen Süleyman’ın gözü hak iddia ettiği Selçuk tahtında olmuştur. Oğlu Kılıç Arslan da aynı davanın peşinden koşacaktır. Yani Selçuklu Anadolu’yla ilgilenmediği gibi, Anadolu’ya yerleşip burada sultanlığını ilan eden Süleyman ve soyunun gözü de ilk başta Anadolu’nun dışı, Selçuklu’nun merkezidir. Bu evrede gerçekten Anadolu’yu il tutmaya çalışan Türkmen ve Gazi grupları da vardır. Mengücükler, Artukiler, Saltuklular gibi adlara sahip bu grupların arasında en önemlisi Danişmendlilerdir. Bir gazi olan ve Türkmen asıllı olduğu kabul edilen Danişmend, gazilik faaliyetleri sayesinde kendisini Tokat yöresine yerleştirmiştir. Bundan sonra neredeyse bir asır boyunca, Selçuklu’yla Danişmendliler rekabet halinde olacaktır. Anadolu’da, doğudaki Selçuklu’nun temsil ettiği türden merkezi bir otoritenin kurulması II.Kılıç Arslan’ın (1156–1192) dönemine denk gelecektir. Fakat II.Kılıç Arslan da ciddi bir hata işleyerek iktidarını oğulları arasında paylaştıracak ve geçici bir süre için de olsa bu merkezi yapının parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına neden olacaktır.
Bu arada I.Haçlı Seferini (1096-1097) kendi çıkarları doğrultusunda kullanmayı başaran Bizans imparatoru I.Aleksios Komnenos (1081-1118) ilk önce 1097’de İznik’i geri almış ve kısa bir süre içinde de Anadolu’nun tüm kıyılarını yeniden ele geçirerek Bizans iktidarını tekrar tesis etmiştir. Selçuklu Konya’ya çekilmek zorunda kalmıştır. Aleksios’un arkasından gelen imparatorlar İoannes Komnenos (1118–1143) ve I.Manuel Komnenos (1143-1180) Bizans’ın yükselişini sürdürürler. 1139-40’ta İoannes Komnenos Niksar’ı kuşattığında Bizans ordusu tekrar çekinilen bir güç haline gelmiştir. Her ne kadar Bizans ordusu Niksar’ı almayı başaramasa da, birkaç yıl sonra (1142) Danişmendilerin dağılması bu başarısızlığın üzerini örter.
Yarım asırdır süren savaşlar bir sonuç getirmemiş, Türkler Anadolu’yu tamamen fethedememiştir. Bizans kıyılarda iktidarını tekrar tesis ederken, Selçuklular Anadolu’nun ortasına itilmiş, İç Anadolu’da sıkışmıştır. Güneyde Ermeni prensleri varlıklarını sürdürmektedir ve Türkmen göçleri de sona ermiştir. Bizans kendisine güvenini tekrar kazanmıştır.
Bu durum uzun sürmeyecek, tekrar güçlenmiş Bizans’ın Müslüman bölgelerine düzenlediği akınlar, 1176’da Bizans ordusunun Selçuklular tarafından Myriokefalon’daki boğazda sıkıştırılması ve mağlup edilmesiyle sona erecektir. Malazgirt’in bir tekrarı şeklinde gerçekleşen bu savaşta, II. Kılıç Arslan Bizans ordusunu yok etmek yerine anlaşma yapmayı seçecek, II. Manuel Komnenos’un geri dönmesine izin verecektir. Fakat bu savaştan sonra artık Bizans Anadolu’yu geri almaya çalışmayacak, Türklerin Anadolu’da kalıcı olduğu gerçeğini kabul edecektir. II. Kılıç Arslan 1177’de de Danişmend kalıntılarının son kalesi olan Malatya’yı alarak Anadolu’da egemenliği ele geçirecektir. Bununla beraber, II. Kılıç Arslan, yukarıda bahsedildiği gibi, iktidarını oğulları arasında pay ederek bir iç karışıklığa neden olacak ama bu Selçuklu’nun sonu olmayacak, aksine böylece 1243’teki Moğol istilasına kadar sürecek olan hem Selçuklunun hem de Anadolu’nun en parlak dönemi başlayacaktır.
Malazgirt Savaşı’nda Bizans ordusu yok olur. Tagmata birliklerinin büyük kısmı savaş alanında yok olmuş, zaten güçsüz durumda olan thema birlikleri de ortadan kaldırılmıştır. Alpaslan’ın antlaşma yaparak serbest bıraktığı Diyojen de Dukas’la girdiği mücadeleyi bir süre sonra kaybedecek, kör edilme süreci sırasında aldığı yaralardan ötürü yaşamını yitirecektir.
Bizans’ın doğu sınırları tamamen savunmasız kalmıştır. Türkmen gruplarını durduracak hiçbir engel yoktur. Her ne kadar Bizans yeni bir ordu kurma çabasına hemen girişecekse de, eski gücüne bir daha ulaşamayacaktır. Thematik birliklerin yok olması yeni çözümlerin aranmasını getirecek, paralı askerlerin daha da yaygın bir şekilde kullanılmaya başlaması bunlardan biri olacaktır. Diğer bir çözüm de pronoia sisteminin tasarlanması olacaktır. Bu sistem, daha sonra Osmanlılarda da görülecek tımar sisteminin aynısıdır; askerlere hizmet karşılığında vergiden muaf arazi verilmesine dayanmaktadır. Fakat bu sistem Bizans’ı önemli miktarda vergi gelirinden mahrum bırakacak ve dolayısıyla askeri harcamalar için ayırması gereken miktarı daha da azaltacaktır. Zamanla yozlaşan pronoia sistemi, savaşa da gitmeyen ama bulundukları bölgelerde kendi iktidarlarını kuran grupların ortaya çıkmasına neden olacaktır.
Malazgirt’ten sonraki yirmi, yirmi beş yıl Anadolu için tam bir kargaşadır. Merkezi otorite tamamen çökmüştür. Güneyde Ermeni komutanlar (Philaretes) ve prensler (Hetumi ve Rupeni hanedanlıkları) kendi iktidar alanlarını oluşturmaya başlamış, Türkmen gruplarıysa Anadolu’nun her yanına yayılmıştır. İznik’i ele geçiren Kutalmış’ın oğlu Süleyman’sa sultanlığını ilan etmiştir. Fakat bu, Selçuklu sultanı Melikşah’ın bahşettiği bir sultanlık değil ama daha ziyade Süleyman’ı Anadolu’da yükselmekte olan Danişmend gücüne karşı yararlanabileceği bir müttefik olarak gören Bizans imparatorunun çabasıyla ortaya çıkan bir girişimdir. Bir süre sonra Süleyman sultanlığının karşılığını almak için doğuya yönelecek ama Melikşah’la giriştiği savaşta yaşamını yitirecektir.
Bu dönemdeki siyasi ilişki ve bölünmelere bakacak olursak, ilk olarak Malazgirt’te Bizans ordusunu yok eden Alpaslan’ın kazandığı zafere rağmen Anadolu’yla yine ilgilenmediğini görürüz. Selçuklu Anadolu’yla ilgilenmemektedir. Onun için önemli olan daha ziyade kurmaya çalıştığı Bağdat merkezli evrensel iktidardır. Alpaslan Malazgirt’in hemen ardından çıkmış bir isyanı bastırmak için doğuya yönelir ve bu süreç esnasında yaşamını yitirir. Arkasından başa geçen oğlu Melikşah da Anadolu’yla ilgilenmemektedir. Onun ilgi alanını da Suriye ve Mısır oluşturur; bu bölgedeki Selçuklu iktidarını pekiştirir. Anadolu koskocaman bir uç bölgesi durumundadır. Sanki Selçuklu bu bölgeyi yanında bulunmasından hoşlanmadığı unsurları başından attığı bir yer olarak kullanmaktadır. Anadolu aynı zamanda Selçuklu ailesinin sultanlıkta gözü olan üyelerinin sultanlığa giden yolda kullanmaya çalıştığı bir sıçrama tahtasıdır. Selçuk’un oğlu Arslan Bey’in soyundan gelen Süleyman’ın gözü hak iddia ettiği Selçuk tahtında olmuştur. Oğlu Kılıç Arslan da aynı davanın peşinden koşacaktır. Yani Selçuklu Anadolu’yla ilgilenmediği gibi, Anadolu’ya yerleşip burada sultanlığını ilan eden Süleyman ve soyunun gözü de ilk başta Anadolu’nun dışı, Selçuklu’nun merkezidir. Bu evrede gerçekten Anadolu’yu il tutmaya çalışan Türkmen ve Gazi grupları da vardır. Mengücükler, Artukiler, Saltuklular gibi adlara sahip bu grupların arasında en önemlisi Danişmendlilerdir. Bir gazi olan ve Türkmen asıllı olduğu kabul edilen Danişmend, gazilik faaliyetleri sayesinde kendisini Tokat yöresine yerleştirmiştir. Bundan sonra neredeyse bir asır boyunca, Selçuklu’yla Danişmendliler rekabet halinde olacaktır. Anadolu’da, doğudaki Selçuklu’nun temsil ettiği türden merkezi bir otoritenin kurulması II.Kılıç Arslan’ın (1156–1192) dönemine denk gelecektir. Fakat II.Kılıç Arslan da ciddi bir hata işleyerek iktidarını oğulları arasında paylaştıracak ve geçici bir süre için de olsa bu merkezi yapının parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına neden olacaktır.
Bu arada I.Haçlı Seferini (1096-1097) kendi çıkarları doğrultusunda kullanmayı başaran Bizans imparatoru I.Aleksios Komnenos (1081-1118) ilk önce 1097’de İznik’i geri almış ve kısa bir süre içinde de Anadolu’nun tüm kıyılarını yeniden ele geçirerek Bizans iktidarını tekrar tesis etmiştir. Selçuklu Konya’ya çekilmek zorunda kalmıştır. Aleksios’un arkasından gelen imparatorlar İoannes Komnenos (1118–1143) ve I.Manuel Komnenos (1143-1180) Bizans’ın yükselişini sürdürürler. 1139-40’ta İoannes Komnenos Niksar’ı kuşattığında Bizans ordusu tekrar çekinilen bir güç haline gelmiştir. Her ne kadar Bizans ordusu Niksar’ı almayı başaramasa da, birkaç yıl sonra (1142) Danişmendilerin dağılması bu başarısızlığın üzerini örter.
Yarım asırdır süren savaşlar bir sonuç getirmemiş, Türkler Anadolu’yu tamamen fethedememiştir. Bizans kıyılarda iktidarını tekrar tesis ederken, Selçuklular Anadolu’nun ortasına itilmiş, İç Anadolu’da sıkışmıştır. Güneyde Ermeni prensleri varlıklarını sürdürmektedir ve Türkmen göçleri de sona ermiştir. Bizans kendisine güvenini tekrar kazanmıştır.
Bu durum uzun sürmeyecek, tekrar güçlenmiş Bizans’ın Müslüman bölgelerine düzenlediği akınlar, 1176’da Bizans ordusunun Selçuklular tarafından Myriokefalon’daki boğazda sıkıştırılması ve mağlup edilmesiyle sona erecektir. Malazgirt’in bir tekrarı şeklinde gerçekleşen bu savaşta, II. Kılıç Arslan Bizans ordusunu yok etmek yerine anlaşma yapmayı seçecek, II. Manuel Komnenos’un geri dönmesine izin verecektir. Fakat bu savaştan sonra artık Bizans Anadolu’yu geri almaya çalışmayacak, Türklerin Anadolu’da kalıcı olduğu gerçeğini kabul edecektir. II. Kılıç Arslan 1177’de de Danişmend kalıntılarının son kalesi olan Malatya’yı alarak Anadolu’da egemenliği ele geçirecektir. Bununla beraber, II. Kılıç Arslan, yukarıda bahsedildiği gibi, iktidarını oğulları arasında pay ederek bir iç karışıklığa neden olacak ama bu Selçuklu’nun sonu olmayacak, aksine böylece 1243’teki Moğol istilasına kadar sürecek olan hem Selçuklunun hem de Anadolu’nun en parlak dönemi başlayacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder