Paganlık
Paganlık Kavramı
Pagan terimi tektanrıcı dinlere karşıt inançları bir kategoride toplamak için bulunmuş bir terimdir. Paganın Latince anlamı hakkında bir şeyler söylemek mümkünse de, tektanrıcılığın yarattığı imaj açısından baktığımızda böyle bir çabanın bir anlamı yoktur. Türkçeye putperestlik olarak çevrilen pagan inanç şekli temelde kaçınılması gereken bir küfür olarak sunulur. Tektanrıcı dinler açısından böyle bir yaklaşım gayet mantıklı ve doğalsa da, pagan inançlarını, bu inançların arkasındaki dini zihniyetin anlaşılmasını sağlamaz. Çok uzun bir süre insanların kutsal olanla ilişkilerinde önemli bir yeri olmuş, bu ilişkileri belirlemiş ve düzenlemiş pagan inançların, yani çoktanrıcılığın bir küfür veya bir hata olarak çok kısa bir şekilde tanımlanmasını inandırıcı bulmak, ancak neredeyse herkesin aynı hatayı yüzlerce yıl işlemiş olduğunu iddia etmekte bir gariplik görülmüyorsa, mümkündür. Aksi takdirde, çoktanrıcılığı insanlık tarihinde en az tektanrıcılık kadar normal, doğal ama farklı bir zihniyetin ürünü bir evre olarak görmemiz gerekmektedir.
Paganlık olarak adlandırılan inanç tarzına çoktanrıcılık olarak yaklaştığımızda, bu tarzın en azından Mezopotamya’dan itibaren mevcut olduğunu söyleyebiliriz ki, genel kanının aksine tektanrıcılığın belirmesiyle yok olmuş değildir. Dünyamızın farklı bölgelerinde ve en az Yakındoğu kökenli tektanrıcı dinler kadar güçlü ve oldukça yaygın bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Meseleye insanların çözemedikleri maddi, manevi ve hayali süreç ve görüngüleri anlamlı kılmak, bunların tamamından veya bir kısmından kaynaklanan ve hayati önemi olan kişisel ve toplumsal var olma sorunlarını, içinde bulunulan toplumla ve yaşamla ilişkiler ve bunların arasında kalmış bireyin anlam ve yeri açısından çözen mükemmel bilgiye fail yaratmak açısından baktığımızda, çoktanrıcı tarz failliğin dağıtılması yaklaşımını benimserken, tektanrıcı yaklaşımsa hepsinin bir yerde toplanmasını seçmektedir. Katı failci bir yaklaşımdan yola çıktığımızda arada bir fark yoktur. Çoktanrıcılık, tanrıların tanrısı anlayışına sahip olsa bile tektanrıcılığın tek merkezciliğine, karar mekanizmalarını bir odakta toplamasına yöneltilmiş bir tehdittir. Fakat tek sorun bu değildir. Çoktanrıcılık dinselliği somut, elle tutulur gözle görülür simgelere (yani putlara, heykellere, ikonalara vb) indirgediği için de tektanrıcılığın tepkisine ve bazı durumlarda saldırılarına hedef olur. Meseleye çoktanrıcılık açısından baktığımızda ve burada Akdeniz coğrafyasının antikçağından gelen metin ve söylemlerle sınırlı kaldığımızda, şaşkınlık yaratan en önemli olgu, tektanrıcılığın nasıl olup da her şeyden tek bir tanrıyı sorumlu görebilmesidir. Tek bir tanrının çevresinde toplanmış tanrılardan ibaret bir tektanrıcılık biçimi bile, her şeyin tek bir tanrıya indirgendiği toplumsallık karşıtı tek bireyci sistemden daha uygundur. Tektanrıcılığın temsil ettiği tek merkezci model, insan deneyimine özgü değildir. Sonuç olarak her iki sistem de diğerine göre anlaşılmaz ve bazı durumlarda da itici veya tiksindiricidir.
Paganlık terimiyle ilgili ilk ve muhtemelen en önemli sorun, belli bir dini tanımlamaktan ziyade bir kategoriye işaret etmesidir. Pagan dini yoktur. Pagan dinlerinden bahsedilebilir ama bu da dışarıdan bakanın inancının olumsuz ötekisidir. Çünkü bu aslında bir dinin değil, karşı olunan bir dinselliğin tanımıdır. Meseleye belli bir özellik açısından yaklaşıldığında, Yakındoğu’nun tektanrıcı dinlerini de benzer şekilde tanımlamak mümkündür. Örneğin, tek bir tanrıya boyun eğmeyi savunan dinler anlamında bir sözcük üretilerek, bu dinler sadece bu özelliğin farklı yansımaları veya şekilleri şeklinde tanımlanabilir. Fakat tektanrıcılık yine de her üç tektanrıcı dinin ortak özelliğidir. Oysa pagan terimi tüm çoktanrıcı dinler tarafından savunulan ortak bir özelliğe değil, tektanrıcı dinlerin çoktanrıcıları olumsuz bir şekilde ifade edilmeleri için icat ettikleri bir kavrama karşılık gelmektedir. Dolayısıyla pagan teriminin her şeyden önce ayrımcı ve yanlı bir yaklaşımın ürünü olduğu kabul edilmelidir. Putperestlik şeklinde çevirebileceğimizi belirttiğimiz bu kavram neticede çoktanrıcı inançların hepsi için geçerli olamayacağı gibi, putperestliğe tektanrıcı dinler tarafından yüklenen anlam ve işlev de aslında çoktanrıcı inançlarınkinden çok farklı olabilir. Tipik tektanrıcı yaklaşım putlardan, yani cansız ve basit heykellerden medet umulmaması gerektiğini ileri sürer ama çoktanrıcılara göre böyle bir şey zaten söz konusu değildir; putların soyut güçlere görsellik kazandırmaktan başka bir işlevi yoktur.
Farklı Din Sistemlerinin Karşılaştırılması
Şu ana kadarki tartışma paganlık teriminin sağlıklı bir analiz için aslında sorunlu bir terim olduğunu göstermeye çalıştı. Fakat daha da önemlisi, bu terim tektanrıcı yaklaşımın çoktanrıcılığı hedef alan ayrımcı ve bazı durumlarda aşağılayıcı tavrının bir ürünüdür. Çoktanrıcı pratiğin kendisini tanımlamak için yarattığı bir tanıma karşılık gelmemektedir. Şimdi, bu tartışmayı aklımızın bir köşesinde tutarak, çoktanrıcılığın, daha doğrusu, antikçağda çoktanrıcılığın ne olduğu konusuna eğileceğiz ve bunu yaparken de Yunan inanç sistemi üzerinde yoğunlaşacağız.
Herhalde ilk olarak söylenmesi gereken, antikçağ çoktanrıcılığının Yakındoğu tektanrıcı dinlerinin temsil ettiği anlamda bir inanç sistemine karşılık gelmediği olmalı. İnsanın dışında güçlerin varlığını, insanla karşılaştırıldığında bunların daha farklı bir boyutta ve farklı yapıda olduğunu ve bazı sorunları çözmek için bunlarla ilişkiye geçmenin gerektiğini kabul etmeyi ileri süren bir inanma türü söz konusudur. Fakat bu güçlere ibadet etme, onlara boyun eğme, mevcudiyetimizin, yaşamımızın ve her şeyin yegâne kaynağı ve belirleyicisi olarak görme anlamında bir inanma yoktur. Çoktanrıcılıkta tanrılarla ilişkiye geçilebileceği, bu ilişki üzerinde etkide bulunabileceği kabul edilir. İlişkiye geçme biçimi temelde sevgiye dayanan pasif bir inanma şeklinde değildir. İbadet her iki yaklaşımda da talepte veya istekte bulunmaya dayanmaktadır ama tektanrıcılıkta söz konusu olan karşılıksız ve koşulsuz boyun eğmenin karşısında, çoktanrıcılığın belli bir düzeni sağlamak için aktif, eşit koşullarda olmasa da, boyun eğmekten ziyade teklifte bulunmak ve almak için vermeye dayanan bir iletişime geçme vardır. Bu yüzden çoktanrıcı sistemleri inanç sistemleri şeklinde tanımlarken dikkatli olmak gerekmektedir.
Aslında günümüz Yakındoğu tektanrıcılığıyla antikçağ çoktanrıcılığını karşılaştırırken, bütün yapılanın iki farklı dini veya inanç sistemini karşılaştırmaktan ibaret olduğunu düşünmemeliyiz. Farklılık sadece bu düzeyde değildir. Din ve inanma derken de farklı şeyler anlaşılmaktadır. Temel kavramlar düzeyinde dahi farklı zihniyetlerin söz konusu olduğu bir durumda karşılaştırmaktan bahsetmek ne kadar anlamlıdır? Bu düzeyde bir farklılığa sahip iki sistem nasıl karşılaştırılır? Bu durumda karşılaştırmayı sona erdirmek daha uygun değil midir? Burada sorun hangi sistemin daha uygun veya daha doğru olduğunu anlamak için yapılan bir karşılaştırma değildir. Bu türden bir karşılaştırma yapmaya çalışmıyoruz. Amaçlanan farklı bir sistemin anlaşılmaya çalışılmasıdır ve bunun, bu sistemden farklı bir sistemden gelen gözlemci olarak gerçekleştirilmesidir. Burada sorulması gereken, bu gözlemcinin nasıl hiç aşina olmadığı ve dinsellikle bağdaştırmadığı kavramlardan yola çıkarak bir dinsellik sistemini anlayabileceğidir. Her şeye rağmen durum tamamen ümitsiz değildir. En azından bu dönemde de dinsellik olarak tanımlanabilen, en azından insanın dışında bazı güçlerle ilişkiye geçme, bunlardan yardım bekleme veya yardımlarını sağlama anlamında ve ancak bu şekilde bazı dünyevi sorunların yoluna gireceğini kabul etme şeklinde ifade edilebilecek bir pratik vardır. Bu pratiğin var olma nedeni açısından bakıldığında bir benzerlik olduğu söylenebilir ama aynı var olma nedeni, farklı anlaşılan ve farklı çabalarda bulunmayı gerektiren pratiklere yol açmaktadır. Pratikler neredeyse karşılaştırılamayacak kadar farklıdır ama neden bu tür pratiklere gerek duyulduğu ve bu pratiklerin hitap ettiği boyut konularında neredeyse birebir kabul edilecek bir benzerlik vardır. Her iki dinsellik veya pratik, açıklanamayan ve her şeyi kontrol ettiği düşünülen güçler veya güç karşısında duyulan çaresizliğin sonucudur ve her ikisi de bu güçlere veya güce hitap eder, iletişime geçmeye çalışır. Bunun dışında her iki sistem farklı pratiklere dayanır; bireyler farklı ilke ve değerlere dayanan pratikler aracılığıyla aynı amacı gerçekleştirmeye çalışır. Dolayısıyla pratiklerin farklılığı gözlemcide “bu ne biçim din?” veya “böyle din olur mu?” türünden tepkiler doğurabilir veya gözlemcinin kendi pratiğinin ilke ve değerlerini diğer pratiğe yansıtmasına, kendi pratiğinin modeline uygun bir din kurgulamasına ve muhtemelen yanlış sonuçlara varmasına neden olabilir. Bu durumda en büyük sorun, temel yapı çözülse de, bu yapının uyandırması gereken duyguların gözlemci tarafından hissedilmesinin veya tarif edilmesinin neredeyse olanaksız olduğudur. Bu da bir dinin anlaşılmasında karşımıza çıkan en önemli engeldir.
Pagan terimi tektanrıcı dinlere karşıt inançları bir kategoride toplamak için bulunmuş bir terimdir. Paganın Latince anlamı hakkında bir şeyler söylemek mümkünse de, tektanrıcılığın yarattığı imaj açısından baktığımızda böyle bir çabanın bir anlamı yoktur. Türkçeye putperestlik olarak çevrilen pagan inanç şekli temelde kaçınılması gereken bir küfür olarak sunulur. Tektanrıcı dinler açısından böyle bir yaklaşım gayet mantıklı ve doğalsa da, pagan inançlarını, bu inançların arkasındaki dini zihniyetin anlaşılmasını sağlamaz. Çok uzun bir süre insanların kutsal olanla ilişkilerinde önemli bir yeri olmuş, bu ilişkileri belirlemiş ve düzenlemiş pagan inançların, yani çoktanrıcılığın bir küfür veya bir hata olarak çok kısa bir şekilde tanımlanmasını inandırıcı bulmak, ancak neredeyse herkesin aynı hatayı yüzlerce yıl işlemiş olduğunu iddia etmekte bir gariplik görülmüyorsa, mümkündür. Aksi takdirde, çoktanrıcılığı insanlık tarihinde en az tektanrıcılık kadar normal, doğal ama farklı bir zihniyetin ürünü bir evre olarak görmemiz gerekmektedir.
Paganlık olarak adlandırılan inanç tarzına çoktanrıcılık olarak yaklaştığımızda, bu tarzın en azından Mezopotamya’dan itibaren mevcut olduğunu söyleyebiliriz ki, genel kanının aksine tektanrıcılığın belirmesiyle yok olmuş değildir. Dünyamızın farklı bölgelerinde ve en az Yakındoğu kökenli tektanrıcı dinler kadar güçlü ve oldukça yaygın bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Meseleye insanların çözemedikleri maddi, manevi ve hayali süreç ve görüngüleri anlamlı kılmak, bunların tamamından veya bir kısmından kaynaklanan ve hayati önemi olan kişisel ve toplumsal var olma sorunlarını, içinde bulunulan toplumla ve yaşamla ilişkiler ve bunların arasında kalmış bireyin anlam ve yeri açısından çözen mükemmel bilgiye fail yaratmak açısından baktığımızda, çoktanrıcı tarz failliğin dağıtılması yaklaşımını benimserken, tektanrıcı yaklaşımsa hepsinin bir yerde toplanmasını seçmektedir. Katı failci bir yaklaşımdan yola çıktığımızda arada bir fark yoktur. Çoktanrıcılık, tanrıların tanrısı anlayışına sahip olsa bile tektanrıcılığın tek merkezciliğine, karar mekanizmalarını bir odakta toplamasına yöneltilmiş bir tehdittir. Fakat tek sorun bu değildir. Çoktanrıcılık dinselliği somut, elle tutulur gözle görülür simgelere (yani putlara, heykellere, ikonalara vb) indirgediği için de tektanrıcılığın tepkisine ve bazı durumlarda saldırılarına hedef olur. Meseleye çoktanrıcılık açısından baktığımızda ve burada Akdeniz coğrafyasının antikçağından gelen metin ve söylemlerle sınırlı kaldığımızda, şaşkınlık yaratan en önemli olgu, tektanrıcılığın nasıl olup da her şeyden tek bir tanrıyı sorumlu görebilmesidir. Tek bir tanrının çevresinde toplanmış tanrılardan ibaret bir tektanrıcılık biçimi bile, her şeyin tek bir tanrıya indirgendiği toplumsallık karşıtı tek bireyci sistemden daha uygundur. Tektanrıcılığın temsil ettiği tek merkezci model, insan deneyimine özgü değildir. Sonuç olarak her iki sistem de diğerine göre anlaşılmaz ve bazı durumlarda da itici veya tiksindiricidir.
Paganlık terimiyle ilgili ilk ve muhtemelen en önemli sorun, belli bir dini tanımlamaktan ziyade bir kategoriye işaret etmesidir. Pagan dini yoktur. Pagan dinlerinden bahsedilebilir ama bu da dışarıdan bakanın inancının olumsuz ötekisidir. Çünkü bu aslında bir dinin değil, karşı olunan bir dinselliğin tanımıdır. Meseleye belli bir özellik açısından yaklaşıldığında, Yakındoğu’nun tektanrıcı dinlerini de benzer şekilde tanımlamak mümkündür. Örneğin, tek bir tanrıya boyun eğmeyi savunan dinler anlamında bir sözcük üretilerek, bu dinler sadece bu özelliğin farklı yansımaları veya şekilleri şeklinde tanımlanabilir. Fakat tektanrıcılık yine de her üç tektanrıcı dinin ortak özelliğidir. Oysa pagan terimi tüm çoktanrıcı dinler tarafından savunulan ortak bir özelliğe değil, tektanrıcı dinlerin çoktanrıcıları olumsuz bir şekilde ifade edilmeleri için icat ettikleri bir kavrama karşılık gelmektedir. Dolayısıyla pagan teriminin her şeyden önce ayrımcı ve yanlı bir yaklaşımın ürünü olduğu kabul edilmelidir. Putperestlik şeklinde çevirebileceğimizi belirttiğimiz bu kavram neticede çoktanrıcı inançların hepsi için geçerli olamayacağı gibi, putperestliğe tektanrıcı dinler tarafından yüklenen anlam ve işlev de aslında çoktanrıcı inançlarınkinden çok farklı olabilir. Tipik tektanrıcı yaklaşım putlardan, yani cansız ve basit heykellerden medet umulmaması gerektiğini ileri sürer ama çoktanrıcılara göre böyle bir şey zaten söz konusu değildir; putların soyut güçlere görsellik kazandırmaktan başka bir işlevi yoktur.
Farklı Din Sistemlerinin Karşılaştırılması
Şu ana kadarki tartışma paganlık teriminin sağlıklı bir analiz için aslında sorunlu bir terim olduğunu göstermeye çalıştı. Fakat daha da önemlisi, bu terim tektanrıcı yaklaşımın çoktanrıcılığı hedef alan ayrımcı ve bazı durumlarda aşağılayıcı tavrının bir ürünüdür. Çoktanrıcı pratiğin kendisini tanımlamak için yarattığı bir tanıma karşılık gelmemektedir. Şimdi, bu tartışmayı aklımızın bir köşesinde tutarak, çoktanrıcılığın, daha doğrusu, antikçağda çoktanrıcılığın ne olduğu konusuna eğileceğiz ve bunu yaparken de Yunan inanç sistemi üzerinde yoğunlaşacağız.
Herhalde ilk olarak söylenmesi gereken, antikçağ çoktanrıcılığının Yakındoğu tektanrıcı dinlerinin temsil ettiği anlamda bir inanç sistemine karşılık gelmediği olmalı. İnsanın dışında güçlerin varlığını, insanla karşılaştırıldığında bunların daha farklı bir boyutta ve farklı yapıda olduğunu ve bazı sorunları çözmek için bunlarla ilişkiye geçmenin gerektiğini kabul etmeyi ileri süren bir inanma türü söz konusudur. Fakat bu güçlere ibadet etme, onlara boyun eğme, mevcudiyetimizin, yaşamımızın ve her şeyin yegâne kaynağı ve belirleyicisi olarak görme anlamında bir inanma yoktur. Çoktanrıcılıkta tanrılarla ilişkiye geçilebileceği, bu ilişki üzerinde etkide bulunabileceği kabul edilir. İlişkiye geçme biçimi temelde sevgiye dayanan pasif bir inanma şeklinde değildir. İbadet her iki yaklaşımda da talepte veya istekte bulunmaya dayanmaktadır ama tektanrıcılıkta söz konusu olan karşılıksız ve koşulsuz boyun eğmenin karşısında, çoktanrıcılığın belli bir düzeni sağlamak için aktif, eşit koşullarda olmasa da, boyun eğmekten ziyade teklifte bulunmak ve almak için vermeye dayanan bir iletişime geçme vardır. Bu yüzden çoktanrıcı sistemleri inanç sistemleri şeklinde tanımlarken dikkatli olmak gerekmektedir.
Aslında günümüz Yakındoğu tektanrıcılığıyla antikçağ çoktanrıcılığını karşılaştırırken, bütün yapılanın iki farklı dini veya inanç sistemini karşılaştırmaktan ibaret olduğunu düşünmemeliyiz. Farklılık sadece bu düzeyde değildir. Din ve inanma derken de farklı şeyler anlaşılmaktadır. Temel kavramlar düzeyinde dahi farklı zihniyetlerin söz konusu olduğu bir durumda karşılaştırmaktan bahsetmek ne kadar anlamlıdır? Bu düzeyde bir farklılığa sahip iki sistem nasıl karşılaştırılır? Bu durumda karşılaştırmayı sona erdirmek daha uygun değil midir? Burada sorun hangi sistemin daha uygun veya daha doğru olduğunu anlamak için yapılan bir karşılaştırma değildir. Bu türden bir karşılaştırma yapmaya çalışmıyoruz. Amaçlanan farklı bir sistemin anlaşılmaya çalışılmasıdır ve bunun, bu sistemden farklı bir sistemden gelen gözlemci olarak gerçekleştirilmesidir. Burada sorulması gereken, bu gözlemcinin nasıl hiç aşina olmadığı ve dinsellikle bağdaştırmadığı kavramlardan yola çıkarak bir dinsellik sistemini anlayabileceğidir. Her şeye rağmen durum tamamen ümitsiz değildir. En azından bu dönemde de dinsellik olarak tanımlanabilen, en azından insanın dışında bazı güçlerle ilişkiye geçme, bunlardan yardım bekleme veya yardımlarını sağlama anlamında ve ancak bu şekilde bazı dünyevi sorunların yoluna gireceğini kabul etme şeklinde ifade edilebilecek bir pratik vardır. Bu pratiğin var olma nedeni açısından bakıldığında bir benzerlik olduğu söylenebilir ama aynı var olma nedeni, farklı anlaşılan ve farklı çabalarda bulunmayı gerektiren pratiklere yol açmaktadır. Pratikler neredeyse karşılaştırılamayacak kadar farklıdır ama neden bu tür pratiklere gerek duyulduğu ve bu pratiklerin hitap ettiği boyut konularında neredeyse birebir kabul edilecek bir benzerlik vardır. Her iki dinsellik veya pratik, açıklanamayan ve her şeyi kontrol ettiği düşünülen güçler veya güç karşısında duyulan çaresizliğin sonucudur ve her ikisi de bu güçlere veya güce hitap eder, iletişime geçmeye çalışır. Bunun dışında her iki sistem farklı pratiklere dayanır; bireyler farklı ilke ve değerlere dayanan pratikler aracılığıyla aynı amacı gerçekleştirmeye çalışır. Dolayısıyla pratiklerin farklılığı gözlemcide “bu ne biçim din?” veya “böyle din olur mu?” türünden tepkiler doğurabilir veya gözlemcinin kendi pratiğinin ilke ve değerlerini diğer pratiğe yansıtmasına, kendi pratiğinin modeline uygun bir din kurgulamasına ve muhtemelen yanlış sonuçlara varmasına neden olabilir. Bu durumda en büyük sorun, temel yapı çözülse de, bu yapının uyandırması gereken duyguların gözlemci tarafından hissedilmesinin veya tarif edilmesinin neredeyse olanaksız olduğudur. Bu da bir dinin anlaşılmasında karşımıza çıkan en önemli engeldir.
Yorumlar
Yorum Gönder