İlk Çatışmalar ve Malazgirt

Bizans’ın Türk topluluklarıyla on birinci yüzyıldaki ilk karşılaşması Müslüman tarafın akınlar olarak adlandırdığı çeşitli yağmacı gruplar aracılığıyla olmuştur (1016–17). Bu ilk akınlar Bizans tarafından fark edilmemiştir bile; akıncıların hedefi Vaspurakan (Van) bölgesi olduğundan daha çok Ermeniler bu akınlardan etkilenmiştir. Bu sırada Bizans güçsüz değildir ve bu yüzden hem Türkmen hem de Gazi grupları Bizans topraklarına sızmakta büyük güçlük çekmektedir. Selçuklunun desteği gerekmektedir. 1048 yılında Musa Yabgu’nun oğlu Hasan’ın gerçekleştirdiği akın ilk başta başarıya ulaşsa da, Bizans bu akını da yenilgiye uğratmayı başarır.

Selçuklunun Bizans’la çatışmaya doğrudan dahil olması ilk kez 1049’da gerçekleşir. Selçuklu ailesinden İbrahim İnal, Kutalmışla birlikte, Pasinler’de Bizans ordusunu yenilgiye uğratır. Fakat Türkmen ve Gazi grupları gene hayal kırıklığına uğrar. Çünkü bu savaşın arkasından barış antlaşması gelir; Anadolu’nun kapıları yine açılmamıştır. Barış koşulları bu grupları huzursuz edecek ve Pasinler Savaşı galibi İnal bu grupların önderliğine soyunacaktır. Selçuklu, İnal’ın isyanını bastırır ama sınırlarındaki bu sorunla uğraşması gerektiğini de anlar. Böylece Selçuklu bu sefer Tuğrul Bey’in önderliğinde ve üç koldan Bizans’a tekrar girer. Akınların sonunda Samuh geride birkaç yıllığına bırakılır. Türkmen ve Gazi grupları Anadolu’ya girmeye, akınlar düzenlemeye başlamıştır. Selçuklu kendi sınır bölgelerinde yerel iktidarların oluşmaya başlaması sorununu Bizans topraklarına taşımıştır. Bizans için felaketle sonuçlanacak süreç başlamıştır. Anadolulu generaller bu akınlar karşısında İstanbul’a isyan ederler. İsaak Komnenos’un önderliğindeki generaller İstanbul’a yürür. Bizans’ın doğu ve batı orduları savaş alanında karşılaşır (1057). Sonuç Bizans için hiç de olumlu değildir. Bu sırada doğu sınırı tamamen savunmasız kalmış, Dinar, Türkmen ve Gazilerle birlikte Anadolu’ya girmiştir. Aynı zamanda Bizans İmparatoru’nun dini politikaları Anadolu’da Rum, Ermeni ve Süryani unsurların birbirleriyle çatışmaya girmesine neden olmuştur. Doğu her bakımdan dağılmış durumdadır.

Bizans Romen Diyojen komutasında Türk akınları sorununu çözmek için harekete geçtiğinde içinde bulunduğu koşullar hiç de parlak değildir. Yeterli sayıda deneyimli asker bulmakta zorlanan Diyojen ordusunun önemli bir kısmını deneyimsiz gençlerden oluşturmak zorunda kalır. Diğer yandan ordusunda hem imparatorluğun politikalarından mutsuz Ermeniler hem de her an isyan etmeye veya kaçmaya eğilimli paralı askerler vardır. Buna rağmen epey büyük bir ordu hazırlanmıştır ama bunu bir kez daha gerçekleştirmek mümkün değildir. Bizans bu orduyu çıkartmak için varını yoğunu ortaya koymuştur ve bu yüzden de Selçuk ordusunun bulunup mağlup edilmesi gerekmektedir.

Aslında Selçuklu’nun Bizans’la karşılaşmak gibi bir amacı yoktur. Aksine, Bizans’ı kendi haline bırakıp Suriye ve Mısır bölgesindeki Fatimilerle ilgilenmek, buraları kendi egemenliği altına almak niyetindedir. Fakat Anadolu’ya akınlar düzenlemekte olan Türkmen ve Gazi gruplarının sahiplenilmemesi de itibar kaybı demektir. Alpaslan süratle yönünü değiştirir ve Bizans ordusuyla karşılaşmak için Doğu Anadolu’ya, Van yöresine yönelir. Bu tek bir ordunun gidişi şeklinde değildir. Alpaslan’ın ordusu dağınıktır ve bir araya gelecek zamanı bulamamıştır. Diyojen, Ahlat bölgesini yağmalamaları için Türk (Uzlar) ve Frank birliklerini önden göndermiştir. Bunun üzerine, yolda olan Alpaslan en güvendiği komutanlarından Sunduk’u 5000 kişilik bir kuvvetle Ahlat’a gönderir.

İlk aşamada Diyojen Malazgirt’i kuşatır ve ele geçirir. Bu sırada Sunduk bölgeye ulaşmış ve Bizans ordusuyla çatışmaya girmeye başlamıştır. Alpaslan gelene kadar Bizans ordusunu oyalamayı başaran rakiplerinden sayıca az olan Sunduk Malatya’ya çekilir. Bu sırada Sundukla çarpışmalara girmiş olan Rusel ve Tarchaniotes de henüz geri dönmemiştir. Alpaslan’ın geldiğini duyan bu ikisi bir daha geri dönmeyecek, Gürcistan’a doğru yollanacaktır. Alpaslan’ın ilk girişimi barış teklif etmek olmuştur. Muhtemelen Bizans ordusunun büyüklüğü Alpaslan’ı bu çatışmadan kaçınmaya itmiştir ama Diyojen barış teklifini reddeder. Bu sırada Bizans ordusundaki bazı Türk birlikleri (Uzlar) Tanış komutasında Selçuklu tarafına geçer (17–18 Ağustos). Bu sırada Alpaslan’a Ahlat ve Malazgirt’ten takviye birlikler ulaşır. Günün kayda değer tek olayı Bizans okçularının Alpaslan’ın birliklerini püskürtmesidir. 19 Ağustos‘ta iki ordu karşılaştıklarında, Alpaslan düzenli bir şekilde çekilmeyi seçer. Akşam üzerine doğru Selçuk kampına ulaşmış Bizans ordusu daha fazla ilerlemeye cesaret edemez ve geri dönmeye karar verir. Fakat geri dönüş emrinin yanlış anlaşılması merkezle kanatlar arasında manevra uyumsuzluğunun ve Bizans ordusunda karışıklığın belirmesine neden olur. Bu sırada ordunun gerisinden sorumlu ve Diyojen’den intikam almaya ant içmiş olan Andronikos Dukas imparatorun öldüğü dedikodusunu yaymaya başlamıştır. Tepelerden Bizans ordusunu seyreden Alpaslan bu fırsatı kaçırmak istemez ve birliklerine saldırı emrini verir. Sağ kanat Kapadokyalıların savaş alanından çekilmesiyle süratle çöker. Sıkı bir direniş göstermesine rağmen, sol kanat da kaybeder. Fakat Diyojen’in hâlâ savaşı kazanması mümkündür. Dukas’ın komutasındaki birlikler geride sağlam durumdadır ama Diyojen’den intikam alacağı anı kollayan Dukas birliklerini alarak savaş alanını terk eder. Varangiyan birliklerinin direnmesine rağmen savaş kaybedilmiştir ve Diyojen esir düşer. Müslümanlara esir düşen ilk Bizans imparatorudur.

Yorumlar

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  4. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  5. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  6. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  7. Anlattıklarınıza göre, Bizans'ın 11. yy'da Müslüman Türki topluluklarla ilk karşılaşması Selçuklular Horasan'a inip sultanlıklarını ilan etmeden önce olmuş (11. yy'ın ilk onyılları). Yani, Selçulu imparatorluğundan önce de, az da olsa, Bizans'a Türki (anladığım kadarıyla çoğunlukla Türkmen grubundan) akını vardı. Peki bu Selçuklu öncesi Türki gruplar hangi yollarla İran'a ve Arap topraklarına gelip oralardan Bizans'a saldırıyorlardı? Paralı askerler olarak mı? Bağımsız gruplar (bağımsız gruptan kastım, paralı askerler dışındaki herşey) olarak mı? Bağımsız gruplarsa, Orta Doğu'nun yerel İslami yönetimleri buna nasıl göz yumuyorlardı? Yoksa işlerine mi geliyordu? Yoksa bu bağımsız grupların Bizans'a akınlarını bizzat kendileri mi teşvik ediyor ya da yönetiyorlardı? Örneğin kendileri de Türki kökenli bir hanedan olan Gazneliler, pekala bağımsız Türki grupların akınlarını teşvik etmiş ve hatta yönetmiş olabilir. Ayrıca, Selçuklular'ın Orta Doğu'ya gelmesi akınların seyrinde ne gibi bir değişiklik yaptı?

    Bir de 11. yy'dan önceki durumu merak ediyorum. O dönemlerde de Bizans'a çok Türki akını oluyor muydu (bağımsız grup ya da paralı asker olarak)? Örneğin, daha Abbasiler'in güçlü olduğu dönemde Bizans-Arap sınırında Türki toplulukların kalabalık yığınlar halinde yerleştirildiği Avasım bölgesi varmış. Buradan Bizans'a ciddi Türki akınları oluyor muydu?

    YanıtlaSil

Yorum Gönder