1453 İstanbul'un Fethi - Fetih Tarihçiliği

Tarih sadece tarihçilerden öğrenilmez. Aslında genelde onlardan çok az öğrenilir de diyebiliriz. Tarih bilgimizin büyük kısmı, biz modern bireyler için, yurttaşları olduğumuz devletlerin uygun gördüğü eğitim kurumlarında bize verilen tarihsel söylemler ve bunların kamusal alanda ortaya çıkan çeşitli versiyonlarından oluşur. Temel tarih bilgimizi bunlar oluşturur. Üniversitelerde seçkin tarihçilerin yaptığı araştırmalardan, eğer devlet izin vermezse veya kendimiz bu yönde bir çaba göstermezsek, neredeyse hiç haberimiz olmaz. Onun yerine, kamusal alandaki çeşitli çizgi romanlar, popüler romanlar, kahve veya arkadaş sohbetleri, filmler, kalitesi şüpheli belgeseller belirler tarihsel bilgimizi ve bu bilgi çoğu kez epey oynanmış, çoğu kez gerçeklerden az çok uzak bir bilgidir.

Fetih filmini de bu kategoriye ekleyebiliriz. Filmin sadece fragmanlarını gördüm ve bunlar yetti ne göreceğimi anlamak için. Bu filmle ilgili bir tespit, “Kahpe Bizans” temasından ileriye aşamadığıydı. Doğru bir tespit kanımca. Daha teknolojik bir Kahpe Bizans olmuş.


Beni filmin içindeki hatalar veya gerçekleri ne kadar yansıttığından çok, bu filme bakara bizim Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları olarak (veya büyük kısmımızın) ne görmek, ne duymak ve neyle övünmek istediğimiz ilgilendiriyor. Çünkü her ne kadar Recep İvedik filmini geçemediği ileri sürüldüyse de, filmde verilmeye çalışılan fikir, iyi verilmiş veya verilmemiş, genelde bu ülkenin yurttaşlarının hoşuna giden bir fikir, yani İstanbul’u fethetmiş olmak.

İlk olarak şu soruyu sormak gerekiyor: Kim fethetti İstanbul’u? Türkiye Cumhuriyet’i değil. Bundan beş yüz küsur yıl önce padişahları II. Mehmet önderliğindeki Osmanlılar, Osmanlı ailesinin kurduğu devletin ordusu. Eğer ortada övünülecek bir başarı varsa, bu fetih bir başarı olarak görülüyorsa, bu kesinlikle Türkiye Cumhuriyeti’nin bir başarısı değil. Herkes kendi yaptıklarıyla övünmeli. Ama burada daha önemli olan nokta,  beş yüz yıl sonra bu fethin bu ülkenin yurttaşlarını sanki söz konusu olay yüz yıl önce yer almış gibi hâlâ heyecanlandırıyor olması. Bu her şeyden önce şaşırtıcı ama daha da ileri gidecek olursam, dengesiz, hatta patalojik bir durum.

Dengesizlik ya da tutarsızlık şuradan kaynaklanıyor. Gurur duyulan olay bir savaş. Birileri birilerinin yaşadığı bir kenti ele geçirmek için topla tüfekle ve her türlü şiddetle saldırıyor. Ortada provokasyon var mı? Yani bu fethedilmeye çalışılan yer mi daha önceden saldırıda bulunmuş. İlgisi yok. II. Mehmet burayı istiyor. Tek gerekçe bu. Niye? Kafasındaki imparatorluğa başkent yapmak için. Tabii durum sadece bundan ibaret değil. II. Mehmet’in hem batı hem de doğu yönlerinde yayılma planları var. Belki de Büyük İskender’e özenmiş; kim bilir? İlk önce İstanbul’dan başlamak istiyor. Hem başkent yapmak istiyor hem de ardında son derece ufak bile olsa böyle bir güç merkezi bırakmak istemiyor. Anlaşılır bir istek.

II. Mehmet ortaçağda yaşadı. Onun dünyasının değer ve koşulları açısından bakıldığında son derece anlaşılır bir strateji. Katılmayabilirim ama o dönemin hükümdarları için anlaşılır bir davranış biçimi. Peki, beş yüz yıl sonra bazı insanların bununla övünmesine ne demeli? Bir yandan ABD’yi emperyalizmle suçluyoruz, Irak’a ve diğer ülkelere kafasına göre girmesine sinirleniyoruz, öfke duyuyoruz, bir yandan da en çok zevk aldığımız, gurur duyduğumuz, her yıl kutladığımız tam da bu: Yayılmacılık, emperyalizm, yani başkalarının kaynaklarını kullanmak için zorla onların yaşadıkları toprakları ele geçirmek ve bununla birlikte gelen savaş, yıkım. İşte dengesizlik, tutarsızlık ve patalojik durum burada.

Neymiş? Ama bu fetih dünya tarihinde bir dönüm noktasıymış, bir dönemin kapanmasına ve başka bir dönemin, yani yeniçağın başlamasına yol açmış. Koskocaman bir yalan. Ne ilgisi var? Tam olarak nedir bu dönüm noktası olmayı getiren? İstanbul’un fethi nasıl tüm dünyayı değiştirecek, bir öncekinden farklı bir dönemin başlamasına yol açacak bu süreci getirmiştir? Hangi eylem veya eylemler bunu sağlamıştır? Doğu Roma, yani Bizans dünya gelişiminin önünde büyük bir engeldi de, buranın fethiyle birlikte yeni bir dönem açıldı, bir anda herkes kendisini farklı bir yaşam tarzı için serbest, özgür mü hissetti? Bu fetih ortaçağı nasıl sona erdirmiştir? Tabii bu arada ilginç olan, bu çığır açıcı dönemden en az yararlanan tarafın Osmanlı olmuş olması?

Her neyse, birileri herhalde lise tarih bilgisine dayanarak ilk kez burada top kullanıldığını ve bu sayede feodal kalelerin, şatoların, beyliklerinin ve biraz daha ileri giderek feodalizmin sonunun geldiğini ileri sürebilir. Ama buna ancak gülünür. Yeni bir silahın kullanılması tek başına bir dönemi sona erdiriyor olsaydı, dünya tarihinde dönüm noktalarından ve dönemlerden bol bir şey olmazdı. Neticede bu sözde dönüm noktasının ardından kaleler de yok olmadı ama yeni kale tasarımları ortaya çıktı ve bir süre daha varlıklarını sürdürdüler. Ayrıca feodalizmin sonunu getiren de bu yeni top teknolojisi olmadı.

Bu fetih aslında daha çok Müslümanlar için önemli bir olaydır. Elbette Roma İmparatorluğu’nun tarih sahnesinden çekilmesi önemli bir olaydı ama artık zaten epey güçsüz durumdaki Roma İmparatorluğu’nun ortadan kalkması pek bir şeyi değiştirmedi. Ama şunu da söyleyebiliriz: Eğer İstanbul’da varlığına son verilen Roma İmparatorluğu değil de, başka bir devlet olsaydı, bugün bu fetihten Batı’ya ait dünya tarihi kitaplarında hiç bahsedilmeyebilirdi de. Yani burada asıl dikkati çeken Osmanlı’nın İstanbul’u alması değil, Roma’nın sona ermiş olmasıdır.

Müslümanlara değinmişken, neden bu fethe hâlâ bu kadar önem veriyor olmaları da sorulabilir. Muhtemelen bir tür aşağılık kompleksiyle ilgili. 1400 veya 1300 yıl önce neden böyle bir önemin mevcut olduğunu anlamak daha kolay. Hedef İslam’ı yaymak ve Bizans o dönemin en önemli Hıristiyan ve Müslümanlara göre kâfir güçlerinden biri. Bir türlü burayı fethedememeleri buranın fethini haliyle epey önemli bir hedefe dönüştürmüş olmalı. Bununla beraber, neden bugün hâlâ kadırgaların temsili şekilde yürütülmesini gerektirecek kadar önemli? Neden Türkiye Cumhuriyeti İstanbul’un fethini hâlâ kutluyor? Muhtemelen Türk milliyetçiliğinin baştan beri içinde barındırdığı dini unsurla ilgili bir durumla karşı karşıyayız. Ama yukarıda belirttiğim gibi, bunu hâlâ çok önemli bir olay yapan hem Türk milliyetçiliğinin hem de genelde İslam’ın kendisini Batı’dan daha aşağıda görüyor olması.  Tabii bunun da ardında kendisini popüler düzeyde yayılmakla, herkes kendisini kabul ettirmekle, diğerlerinin efendisi olmakla tanımlıyor olması ve Fetih gibi filmlerin hem yapılmalarının hem de prim yapmalarının arkasındaki en büyük neden de bu.

Neticede Osmanlı İmparatorluğu’na hâlâ sadece fetihler bağlamında yaklaşmak, böyle bir tarihi öne çıkarmak, bununla gurur duymak, içten içe bu günlere geri dönmeyi arzulamak süratle yüzleşilmesi gereken ciddi bir soruna işaret ediyor. Osmanlı sadece bu muydu? Eğer buyduysa, bu çağda, bu zamanda bunun neresiyle övünülebilir? Belki Osmanlı’dan çok kendimize bakmamız gerekiyor. Çünkü bu imaj muhtemelen daha çok bizim ürünümüz. Biz böyle bir geçmiş görmek, böyle bir tarih okumak istiyoruz. Eğer mümkün olsa biz böyle fetihler yapmak istiyoruz.

Dolayısıyla, İstanbul’un fethiyle ve bugün bunun hâlâ bir temel bir gurur kaynağı olmasıyla yüzleşilmesi gerekmektedir. Farklı bakış açıları geliştirilerek bu fetih normalleştirmeli, kentlerini canla başla ve kahramanca korumaya çalışmış olanların son anlarını da hissetmeye, hissettirmeye başlamalıyız. Dışarıdaki güruhtan (ki kenttekilere göre öyleydiler) kentini, evini, ailesini korumaya çalışanların öyküsü de bir şekilde ders kitaplarına girmeli ve savaşan, fetheden Osmanlı’nın (farklı Osmanlılar da söz konusu) aslında bugünün emperyalistlerinden (bu elbette birçok imparatorluk için geçerli) pek de farklı bir yerde olmadığı anlatılmalıdır. O farklı bir dönemin ve farklı değerlerin ürünü ve oyuncusuydu; bu haliyle, bize anlatıldığı şekliyle, bugünün dünyasının bir değeri ve sahiplenilen bir geçmişi olamaz, olmamalıdır. Bir değer olarak fethin tarihi sona ermelidir.               

Yorumlar

  1. Peki, Hollywood'un Büyük İskender filmlerini nereye koymalıyız? Ya da Antik Roma fetih filmlerini? Daha da yakın tarihe gelirsek Batı'ya ait fetih filmi örneklerini çoğaltabiliriz. Bu soruları milliyetçi bir insiyakla ve yazdıklarına tepki olarak sormuyorum, sadece argümanlarının mantığını analiz etmeye çalışıyorum.

    YanıtlaSil
  2. Argümanlarımın mantığının anlaşılır olması gerek. Sadece Fetih filmi kötüdür diye bir şey söylemediğime göre, hepsine aynı ilkeyi uyguluyorum. Ama burada konumuz Türkiye'deki bir sorun. Aynı sorun Yunanlılarda da olabilir. Bilemiyorum. Konum Hollywood da değil. Ayrıca daha farklı bir sorundan bahsediyorum burada. Filmlerin yapılması değil mesele. Yapan yapar, seyreden seyreder. Konu Türkiye'de bu filmlere nasıl yaklaşıldığı ve bu tür filmlerin ve çalışmaların hem insanların geçmişle ilgili algılarını nasıl etkiledikleri hem de bu algılardan nasıl etkilendikleri.

    YanıtlaSil
  3. Esas konuya gelecek olursam, bence Türkiye'de esas sorun, senin ilk paragrafta belirttiğin gibi, insanların tarih bilgisinin büyük kısmının güvenilmez ve taraflı kaynaklardan gelmesi. Daha da hazini, Türkiye'de insanlar bu kaynaklardan gelen tarih bilgisine sahip olmayı bir marifet gibi görüyor ve bu bilgileri kahve ve arkadaş sohbetlerinde tarihten anlamanın bir delili gibi sunuyorlar. Yani Türkiye'de sıradan halk arasında tarihten anlamaktan kastedilen aslında popüler, güvenilmez, taraflı ve sığ bir tarih anlayışına sahip olmak. Birisi çıkıp seçkin, güvenilir tarihçilerin ciddi tarih kitaplarına dayanarak halk arasındaki tarihle ilgili yanlış bilgilere itiraz ettiğinde tarihten anlamamakla ve hatta daha kötü şeylerle suçlanabiliyor. Türkiye'de tarih bilgisinde böyle komik bir tablo var ve bu cumhuriyet döneminin bir ürünü.

    YanıtlaSil
  4. - kaldığım yerden devam -

    Temelleri cumhuriyet döneminde devlet eliyle atılmış bu tabloda şöyle bir durum da söz konusu: halkın geniş bir kesiminde milliyetçilikle "tarih merakı" içiçe geçti. Tarih çeşitli milliyetçi ideolojilerin propaganda aracı haline getirildi. Tabii ki seçkin tarihçiler bunun dışında.

    İstanbul'un fethinin kutlanması veya kutsanması tartışmasına gelince, son birkaç yıla kadar İstanbul'un fethi ve kutlamaları daha çok İslamcı kesimin ilgi alanındayken, bugün genel olarak Türk milliyetçisi kesimin ilgi alanına da yerleşmiş bir durumda. Tabii bunda son 10 yılda AKP'nin ve onun arkasındaki İslamcı kesimin iktidarın etkisiyle gitgide devletçi ve milliyetçileşmesinin ve bunun sonucunda İslamcılıkla Türk milliyetçiliğinin hiç olmadığı kadar birbirine yakınlaşmasının da büyük etkisi olmuştur.

    YanıtlaSil
  5. - devam -

    Eğer bir medeniyet yüksekse fetihlerle övünmez. Fetihler yüksek medeniyetlerde en son övünülecek şeylerdir, çünkü fetihlere gelene kadar övünülecek bir çok başka şey vardır. Yüksek bir medeniyette (kendin üretiyorsan) fetihleri mümkün kılan bilgi ve teknolojiyle övünebilirsin, ama fetihlerle övünemezsin. Fetihlerle övünmek aczin, medeniyette zayıflığın belirtisidir. İlk İslam fetihlerindeki ilkel göçebe Araplardaki gibi bir fetih övgüsünde ısrar etmek maalesef yüzyıllar boyunca İslam toplumlarının sırtına bir yük olmuştur. Böyle bir fetih methiyesi gerçekten de İslam fetihlerinin ardından gelen İslam medeniyetinin ya da medeniyetlerinin gelmiş olduğu ilerleme derecesine hiç de yakışmayacak bir seviyede olmuştur. Bunun nedeni İslam geleneğinde ilk yüzyıllara sadık kalma anlayışının çok yerleşik olması olmalıdır. Böylesi bir asr-ı saadetçilik çok irasyonel de olsa maalesef yüzyıllar boyunca sürdürüle gelmiştir.

    YanıtlaSil
  6. Tarihin milliyetçilik ile dönem dönem iç içe geçmesi kaçınılmaz birşey.Bunda yadırganacak birşey yok.Milliyetin,dilin ve kültürün kendisi gibi tarih de milliyetçiliği besliyor ve şekillendiriyor çünkü.Bu sadece doğu toplumlarına özgü de değil.Tamam Fetih 1453,belki 300 Spartalı kadar ırkçı bir film değildi;ama fragmanından da belli olduğu üzere karikatürize tiplerle ve yoğun hamasetle dolu,gerçekten de İmparatorluk Türkiyesine(Osmanlı ülkesine) büyük bir özlemi barındıran Türk'ün Türk'e propagandasının yapıldığı bir film sadece,o kadar.Seküler bir yurttaş milliyetçisi olarak-ki buna laik Türk milliyetçiliği demekte hiçbir sakınca görmüyorum-dinci milliyetçilik midemi bulandırıyor.Bir Atsızcı olarak anılmaktan da korkarım ama.Türkiye'de bugün olanlar Türk-İslam sentezciliğinin ötesinde dinin Türklüğün;yani Türkiye'deki ulusal bilincin üzerini örtüyor,yutuyor olması.İslamiyetin geçmişte Anadolu'nun Türkleşmesine büyük bir katkı sunduğunu inkar etmiyorum.Çünkü din değiştirme beraberinde dilin değişmesini de getirmiş,Türkçeleşme Türkleşmeyi doğurmuş Anadolulu yerlililer arasında.Yine de İslam medeniyeti kavramına inandığım söylenemez.Medeni olarak gelişmiş toplumların sadece fetihlerle(işgallerle) övünemeyeceği konusunda da kesinlikle hemfikirim.Lakin Osmanlı'ya sadece fetihler bağlamında bakmakta tuhaf değil benim için.Sonuçta Osmanlı kültür ve uygarlığı dediğiniz şey iki cami,bir çeşme ve bir medreseden ibaret.Yani ortada yüksek medeniyet falan yok ki.Geriye bir tek fetihlerle övünmek kalıyor o yüzden.

    YanıtlaSil
  7. Osmanlı'nın medeniyet seviyesi tartışılır. Benim dile getirdiğim sorun sırf Osmanlılar ve bizde değil, tüm İslam medeniyetlerinde görülen bir şey. Tüm İslam medeniyetlerinde, en yüksek olanlarında bile, fethin bir övünme aracı olduğunu görüyoruz. Öyle ki, İslamla fetih, ya da daha çok bilinen adıyla, gaza veya cihat kültürü bir birinden ayrılmaz gibi duruyor (neredeyse İslamla günde 5 vakit namaz kılma gerekliliği inancı gibi). Gaza veya cihat kültürü derken her Müslümanın gazi veya mücahit olmasından bahsetmiyorum, sadece gazi veya mücahit olmanın ve onların yaptıkları fetih ve İslamı yayma hareketlerinin yüceltilmesinden ve övülmesinden bahsediyorum. Böyle bir kültürde herkes olmasa bile birileri kolaylıkla gaza gelip gazi veya mücahit olmaya soyunacaktır, böyle bir kültür ortamı buna çok elverişlidir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Osmanlı'nın medeniyet seviyesi tartışılır;ama Türk ve Türk kültüründen olmayan diğer Müslüman toplumlar için de bu durumun değiştiğini hiç mi hiç sanmıyorum.Mesela,İslam ülkeleri arasında uygarlık açısından yüksek bir toplum var mı gerçekten ya da hiç oldu mu?Kesinlikle Pers(Acem)ler,İslamiyetten önce büyük bir medeniyetti,bunu asla tartışmam.Ama ya sonra?Gaza ve cihat,mücahitlik İslam toplumunda hala egemen.Bunda şaşılacak birşey yok.Çünkü İslamiyet sadece bir din değil ki,gelişmiş ülkelerde var olan insan hakları,özgürlük,eşitlik,seküler demokrasi ve evrensel hukuk gibi tüm uygar değerlere saldıran ayrımcı,ilkel,gerici,baskıcı ve totaliter kısaca faşist bir politik ideoloji aynı zamanda.Her ülke kendi egemenliğine bir saldırı olduğu zaman karşılık verir,işgale karşı direnir,sınırlarını ve toprak bütünlüğü korumak için savaşır.Ama Gaza ve Cihat bunun çok ama çok ötesinde kalıyor,bu başka birşey ve kesinlikle faşistçe.Fetihin bir övünme aracı olması bugünün dünyası için değil elbette;ama ulus-devletlerden önce ister batılı-ister doğulu olsun her toplum için bir övünme aracıydı.Çünkü İmparatorlukların gücü geniş topraklarıyla,daha fazla halkı egemenliği altına alıp vergiye bağlamasıyla sınırlıydı.

      Sil
    2. Fetheden her toplum ya da devlet fetihleriyle değişen derecelerde övünmüştür. Benim yukarıda övünmek ve yüceltmekten bahsederken kastettiğim daha çok spesifik fetihlerden sonra görülen bir övünme durumu değil, kronik yani sürekli görülen birşey. O yüzden özel olarak bir fetih kültüründen bahsettim zaten. Fetih kültürü fetheden her toplum ya da devlette görülen birşey değil. Fethin ya da özel bir biçiminin bir teorisi ve kategorik olarak kutsanmasıyla gelen birşey. En çok fetheden Hristiyan toplumlarında bile böyle bir şey görmüyoruz, çünkü Hristiyanlık fethi kutsamamış ve bu yüzden de Haçlı Seferlerini yapanlar Hristiyan kitleleri fetihle değil, dinlerini "kafirlere" karşı koruma bahaneleriyle motive etmiş (bir de işin din dışı olan ganimet bölümü var tabii), ki gerçekten de Haçlı Seferleri çoğu zaman, başta İslam olmak üzere, başka dinlerin ve çoğu zaman fetih ve arkasından gelen baskı ve şiddetle ilerleyişine karşı bir savunma, ilerleyişini durdurma ve kaybedilen toprakları geri alma amacıyla gerçekleştirilmiş. Bu arada, fetih kültürü sadece Müslümanlıkta yok, örneğin pagan Vikinglerde de var (onlardaki de dini bir temele dayandırılmış).

      İslam medeniyeti veya medeniyetleri bugün geri kalmış olabilir, ama bu geçmişte de böyle olduğu manasına gelmiyor, ki böyle değildi. Orta Çağın uzun bir bölümü boyunca İslam medeniyeti (bu arada, İslam medeniyetinin, Bizans ve Fars medeniyetleri başta olmak üzere, başka medeniyetlerin miraslarına konmayla başladığı gerçeğini kimse inkar edemez) Bizans medeniyetine ciddi bir rakip olmuş, ki aynı dönemde Bizans toprakları haricindeki Avrupa topraklarındaki (sadece Hristiyan bölümündeki bile) medeniyet seviyesi bu iki medeniyetinkinden geriydi. Tabii şu yaşadığımız geç modern dönemde durum bambaşka ve İslam bugün gerçekten de daha çok gericilik, baskı, ayrımcılık ve totalitarizme hizmet eden bir din durumunda.

      Sil
    3. Orta Çağ dönem itibariyle tutuculuğun,yobazlığın,dinsel fanatizmin,kökten dinciliğin,bağnazlığın,aşırılığın ve din baskısının,dinin egemenliğinin tavan yaptığı bir dönem zaten,bunda toplumların Hıristiyan veya Müslüman olması birşeyi değiştirmiyor.Yine de bu dönemde bile Ortodokslar'ın,Katolikler'den daha ılımlı oldukları tartışılamaz herhalde.Diğer taraftan batı dünyasında yaşanan dinde reformun onda biri bile İslam toplumlarında gerçekleşemedi.Kaldı ki İslam toplumlarının öncesinde yaptıkları da komşuları olan Roma'yı taklit etmekten ibaret,Türkler(Anadolu'nun Türkmenleri) açısından bakacak olursak bir de buna büyük askeri güçleri ekleniyor.Persler,kültür ve uygarlık olarak diğer İslam toplumlarından her zaman bir adım önde sayılabilir belki;ama Persler'in İslamiyetle tanışması bu ilerlemeyi de büyük ölçüde durdurmuş öyle ya da böyle.

      Geçmişteki Haçlı seferlerinin mantığı ile Gaza ve Cihat mantığının özünde bir farklılığı olduğuna inanmıyorum.Her ikisi de fethi,fethetmeyi daha doğrusu yayılmayı-genişlemeyi kutsuyor zaten.Hıristiyanlığı diğer topraklara götürmek,yaymak kilisenin misyonlarından biri.Aynı şekilde Gaza ve Cihatta son dinin İslamiyet olduğu ve bütün insanlığa gönderildiği bahanesiyle hareket ediyor.Kitleleri hangi amaçlarla motive etmelerinin çok da bir önemi yok o yüzden.İki yayılmacı güç o yüzden bu kadar çok karşı karşıya gelip savaşa tutuşmuş oluyor.Buna dinlerin savaşı diye o yüzden deniyor.Bugün ise İslamiyet yüzyıllar önce olduğu gibi inanlar üzerinde herşeye burnunu sokan bir din olarak en büyük baskı unsuru hala.

      Sil
    4. Haçlı Seferlerinin çoğu bir zamanlar neredeyse tamamen Hristiyanken sonradan Müslümanların eline geçip zamanla Hristiyanların Müslümanlar karşısında gitgide azaldığı topraklara yapılmış. Burada Hristiyanlığı yaymaktan ziyade İslam karşısında gerilemesini durdurma ve zamanla tersine çevirme gibi bir amaç var. Tamamen dini yeni topraklara yayma amaçlı olan İslam fetihlerinden çok farklı bir mantık yani.

      Sil
    5. Hadi Haçlı savaşlarını Hıristiyanlarca kutsal kabul edilen toprakların Müslümanlar'dan geri almak için yapılan sadece savunma savaşları olarak kabul edelim.(Ki o topraklar Müslümanlar'ın eline geçmeden önce Hıristiyanlar'ın olduğuna göre bir de bu toprakların zamanında nasıl,daha doğrusu ne şekilde Hıristiyanlaştığına bakmak gerek?)Peki Haçlı savaşlarını geçtim,sömürgecilik döneminde kilise tarafsız mı kalmış?Hayır.Din adamları bu kolonilerde başrolü oynuyor.Hıristiyanlığı yeni topraklara yaymaya çalışıyor.Ki Amerika kıtasında bunu yerlilere zor kullanarak,kan dökerek yapıyor.Bu da Hıristiyanlığın ve İslamiyet'in yayılışının benzer şekilde olduğunu gösterir.Bugün yaşadığımız sorun İslam toplumlarında cihatın,dün olduğu gibi hala capcanlı olması ve İslamiyet'in reformdan tamamen uzak yapısı.

      Sil
    6. Önemli bir fark: Haçlı Seferlerinde Hristiyan dünyası tarafından geri alınmaya çalışılan toprakların Hristiyanlaşması işgalle olmamıştı, bunun yerine, Roma İmparatorluğu Hristiyanlığı tek din olarak benimsedikten sonra zaten elinde bulunan topraklardaki insanları zorla da olsa Hristiyanlaştırmaya çalışmış ve başarılı olmuştu.

      Esas konuya dönecek olursam, kolonilerde kilise elbette tarafsız değildi, ama Yeni Dünya'nın ele geçirilmesi ve kolonizasyonunun kendisi kilisenin değil, esas olarak seküler idarecilerin (krallar, generaller vs.) projesi ve faaliyetiydi, kilisenin onaylamış olması bu gerçeği değiştirmiyor. Ayrıca, Yeni Dünya'nın ele geçirilmesi ve kolonizasyonu Hristiyanlığı yaymak için ya da Hristiyanlık öyle emrettiği için değil, esas olarak dünyevi amaçlar için yapılmış birşeydir, daha sonradan yerli halkların Hristiyanlaştırılması bunu değiştirmiyor.

      İslam fetihleri ise ta başından beri hep dini yayma amacını taşımıştır, ki "fetih" teriminin esas manası "bir yeri İslam egemenliğine açmak"tır. Türkmenlerin Anadolu'ya gelişinde de ta başından beri gaza ve fetih yani İslamı yayma amacını görüyoruz, yoksa bugünkü Kazakistan topraklarından Selçuklu zamanında geldikleri Büyük Horasan'dan (kabaca bugünkü Türkmenistan, kuzeydoğu İran, Özbekistan, Afganistan ve Tacikistan topraklarını içeren bölge) pek öteye gitmezlerdi, zira Büyük Horasan'ın meraları onların hayvanlarının yayılması için yeterliydi.

      Sil
    7. Emin ol,aynı dünyevi amaçları fetihçi Müslümanlar'da taşıyordu.Vergiye bağlamak gibi.Gaza ve cihat fetih için Müslümanlar üzerinde iyi bir bahaneydi.Sıklıkla bu tekrarlandı o yüzden.Yeni dünyayı sömürgeleştiren kral gerçekte seküler de,her fetihçi Müslüman sultanların ve şahların halife dahi olsalar koyu dindar olduklarını ve sadece buradan-dinden- hareket ettiklerini nereden çıkarıyorsun?Fetihten önce fetva çıkartmalarından mı?Benzerini Seküler dediğin Hıristiyan kral da yapmış,kilisenin desteğini hissedebilmek için.Kilisenin bu uğurda savaşanların cennete gideceğinin söylemesi gibi.


      Hıristiyanlar'ın da dinlerini benzer şekilde yaymaya çalıştıklarını niye reddediyorsun ki?İlla Hıristiyanlıkta açık bir ayet mi,hadis mi arıyorsun bunun için?Hıristiyanlığın geçmişinde de cadı kazanları,aforoz etme ve Yahudi düşmanlığı var.Ama bütün bunlar çoktan geçmişte kaldı.Müslümanlar açısından ise tam aksi,İslam hukuku gibi bir garabet,cinsiyet ayrımcılığı,gaza ve cihat anlayışı,başka dinden olanlara karşı düşmanlık,heykele ve resme saldırı hala devam etmekte.Sorgulanması gereken bu işte.

      Açmış olduğun yeni konuya gelince;

      Türkmenler,Anadolu'ya girdiklerinde yalnızca 200 yıldır Müslümandılar ve bu Türkî gruplar arasında Müslümanlık ancak sathi olarak yaygındı.O yüzden bugünkü Kazakistan ve büyük Horasan bölgesinden,Hazar'ın doğusundan gelen Türkî toplulukların,Türkmenler'in ta başından beri İslam'ı yayma amacıyla Anadolu'ya girdikleri iddiası pek tutmuyor öyle.Müslüman olmayan Mongoloid Avarlar ile Türkî-Moğol ve Kafkas halklarından oluşan Hazarlar'ın Romalılarla mücadelelerini nasıl yorumlamalıyız öyleyse?13.yy'daki din-dışı Moğol yayılmacılığını saymıyorum bile bak.Cengiz Han'ın ne zoru vardı değil mi?


      Demem o ki Asya'dan,Hazar'ın doğusundan batıya göç,istila hep olmuş.Bunda ta başından beri dinsel bir sebep aramak faydasız.

      Sil
    8. Sözlerimi nasıl yansıttığına bakarsak, öyle gözüküyor ki sen benim sözlerimi pek anlamamışsın. Konuyu dağıtmak istemediğimden yazımı mümkün olduğunca kısa tutacağım.

      Her istilada elbette pek çok sebep vardır, ama bir de esas dürtücü sebep vardır. Bu kimisinde dünyevi olabilirken, kimisinde dini olabilir. İstilaları birbirine karıştırmamak gerekir. Hristiyanların esasen dini sebeple daha önce Hristiyan olmayan topraklara yaptığı istila hiç mi olmamış? Var, ortakuzey ve kuzeydoğu Avrupa'da.

      Türkmenlerin bir kısmının daha yakında o kadar yer varken uzaktaki Anadolu ve civarına yönelmesi de esasen dini sebepledir: Müslüman olmayan bir ülkenin ele geçirilip topraklarının ve halkının İslama açılması (gaza/fetih/cihat). Türkmenler birbirlerini Anadolu'ya gitmek için ganimetten pay alacağız ya da yeni otlaklara kavuşacağız diye mi gaza getiriyordu sanıyorsun? Hayır, ta en başından beri İslami motiflerin baskın olduğu bir istila bu, alışılmış Orta Avrasya pastoral göçebe istilalarından farklı yani. İnsanlar şehit olacağız, direk cennete gireceğiz diye birbirlerini fişekliyorlardı. Şehitlik ve gaza kavramlarını anlamak için sathi bir İslam bilgisi yeter de artar bile.

      Sil
  8. Onur,
    Gaza konusunda söylediklerine ve Anadolu'nun fethinde İslami motiflerin baskın oldukları görüşüne tam olarak katılamayacağım.

    http://tarihdeniz.blogspot.com/2008/09/gaza-m-yama-m_27.html

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Timuçin,

      İslami motif derken çok geniş bir kavramı kastediyorum, İslama gönderme yapan herşey diyebiliriz buna. Gazanın ekonomik boyutunun önemini zaten biliyorum, ama insanları gazaya çeken esas söylem İslami bir söylem, dünyevi değil. Ben şu soruya cevap veriyorum: Oğuzlar Müslümanlığa geçmeseydi o kadar yer dururken Anadolu'ya gelir miydi? Ben gelmeyeceklerini (en azından kitleler halinde) söylüyorum ve bunun nedenlerini izah ediyorum.

      Sil
  9. Bağlantısını verdiğim yazıyı okudun mu bilmiyorum ama onun içinde Türklerin gaza fikrine yaklaşımının hiç de senin düşündüğün gibi olmadığını ileri süren çeşitli argümanlar var. İkincisi, o kadar yer duruken neden Anadolu diye soruyorsan, o zaman gaza fikrinin ne olduğunu bilmiyorsun sanırım. Ama ayrıca Bizans topraklarının ne kadar çekici olduğunu da gözden kaçırıyorsun. Diğer seçenek ancak Hindistan'ın güney kesimleriyle, Çin olabilirdi ki, ikisi de öyle çok yakın yerler değil. Kitleler halinde gelip gelmedikleri ayrı bir soru ama zamanla epey insanın ya da gazinin yağma için gelmiş olduğu anlaşılıyor. Göçebeleri gazaya çeken esas söylemin sadece İslami olacağı fikrine inanmak benim için epey güç. Hem insanlar hem de göçebe. Ama her ne ise ana neden, parasal boyutuna son derece önem vermişler; ki merak ediyorum, yağmanın yasaklandığı durumlarda bu gaziler sadece müslüman dinini yaymak için savaşırlar mıydı? Savaşmayacaklarını gösteren birçok örnek var. Dini boyut önemli ama bence çok abartılmamalı. Ortaçağ bir dinden kafayı yemiş insanlar dönemi değil sonuçta.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, o yazıyı okudum ve içindeki argümanları zaten biliyorum. Senin benim anlattığım gaza fikrini anladığından emin değilim. Dikkat edersen ben "Oğuzlar Müslümanlığa geçmeseydi o kadar yer dururken Anadolu'ya gelir miydi" dedim, "Oğuzlar Müslümanken o kadar yer dururken Anadolu'ya gelir miydi" demedim. Oğuzlar Müslümanken Anadolu'ya gelmeleri normal, ne de olsa Anadolu o dönemde tamamen Gayrimüslim, yani gaza yapmak için ideal bir yer. Ama Oğuzlar Müslüman olmasaydı niye özellikle Anadolu'ya yönelsinler? Belki çok ufak topluluklar gelebilir, ama Bizans topraklarını işgal edecek kadar da bir topluluk niye gelsin? Niye kendilerini o kadar riske atsınlar? Ayrıca Oğuzlar Müslüman olmasalardı bugünkü Kazakistan topraklarındaki Oğuz yurduyla Bizans arasındaki Müslüman halkların da onlara karşı tutumu çok farklı olurdu, onların kendilerini yönetmesine karşı güçlü bir direniş gösterirlerdi, tıpkı daha sonraki Moğollara yapacakları gibi. Moğollar güçlü bir çok boylu konfederasyon kurarak direnişi kırdılar, Oğuzların böyle bir konfederasyon kuracak ne gücü vardı ne de ortamı. Bizans toprakları çekici de Büyük Horasan değil mi? Ayrıca Oğuz yurduna da sınır, istilası çok daha az riskli. Ben basit bir soru sordum: Oğuzlar Müslümanlığa geçmeseydi o kadar yer dururken Anadolu'ya gelir miydi? Buna ne senin ne de Teo'nun ikna edici bir cevap veremediğini görüyorum.

      Sil
    2. Son yazıma bir ekleme yapayım: Müslüman Oğuzların (=Türkmenlerin) düşünce dünyasındaki Müslüman-gevur dikotomisi görmezden gelinemez.

      Sil
    3. Gazanın dinsel unsurunun etkisini/rolünü göstermek için tarihte olmamış bir olaydan yola çıkmaya çalışman (eğer müslüman olmaslardı giderler miydi) kabul edilecek bir yöntem değil. Bu soruların sonu gelmez. Eğer bu olmasaydı, bu olur mudyu? Olmuş olaylardan ve mevcut kaynaklardan yola çıkarak gazanın dinsel unsurunun rolünün daha fazla olduğunu göstermeye çalış. Örneğin, madem o yazıyı okudun, olmamış bir olayı tartışacağına oradaki argümanların yanlış olduğunu göster; ki böylece argümanın ciddiye alınabilsin.

      Sil
  10. Diyorum ki Selçuklular'dan hem önce hem de daha sonraları Asya'dan,Hazar'ın doğusundan batıya göç ve istila hep olmuş.Örneğin;Avarlar,Hazarlar için söz konusu olmayan,Moğollar için söz konusu olmayan,Timur ve orduları için söz konusu olmayan dinsel bir sebebi neden konu Selçuklular olunca Selçuklu/Türkmen yayılmacılığınının esas sebebinin ta başından beri İslamı yayma amacıyla olduğunu söyleyip hemen bunu dine bağlama ihtiyacı duyuyorsun?


    Avarlar'ın,Hazarlar'ın hatta Cengiz Han'ın,Timur'un ne zoru vardı o zaman diyorum?Tarihin çeşitli dönemlerinde Müslüman olan olmayan ister Türkî ister Moğol olsun,Hazar'ın doğusundan batıya yayılmalar var sürekli.Bunun için ta başından beri,esasında İslamı yaymak gibisinden dinsel bir sebebe ihtiyaçları olmamış üstelik.Asya'dan batıya göç ve istilanın sebebi başından beri din ve İslamı yayma amacı olsaydı bir tek Selçuklu göçünden sözedebilir,Avar ve Hazar istilalarına,Moğol yayılmacılığına,hatta Timur ve ordularının Anadolu'ya seferine tarihte belki de hiç rastlamamış olurduk.Tekrar ifade ediyorum Anadolu'nun fethinde veyahut batıya göç ve istilada diğerleri için hiçbir şekilde söz konusu olmayanı Selçuklular için çıkıpta esasında İslamı yayma,ta başından beri Romalılar'ı Müslüman yapma amacıyla yapıldığını söylemen mümkün değil.Yoksa Asya'dan gelip Müslüman olmayan diğer toplulukların da aynı bölgelere benzer bir fetih ve göçe kalkışmamış olması gerekirdi.

    YanıtlaSil
  11. Timuçin,

    Benim argümanlarım sadece olmamış ama olması muhtemel senaryolara dayanmıyor. Bizzat Anadolu'ya gelen Türkmenlere ait menakıpnameler, gazanameler, destanlar vs. benim argümanlarımı destekliyor. Dönemin Hristiyan görgü tanıklarının yazdıkları da aynı şekilde.

    Teo,

    Tuhaf bir şekilde sürekli Hazar'ın batısı, Hazar'ın doğusu diyorsun. Ben de sana hangi batısı ve hangi doğusu diyeceğim. Hazar'ın doğusunun kuzey bölümüyle güney bölümü bir mi? Yahut da Hazar'ın batısının kuzey bölümüyle güney bölümü? Hiç Avrasya Stepleri diye birşey duymadın mı? Avrasya Stepleri'nin Hazar'ın doğusunun ve batısının kuzey bölümünü içerdiğini ama Hazar'ın doğusunun ve batısının güney bölümünü içermediğini hiç mi duymadın? Avrasya Stepleri'nin bugünkü Macaristan topraklarından başlayıp Hazar'ın kuzeyinden dolanarak bugünkü Moğolistan'ın doğusundaki tarihi Mançurya topraklarına kadar kesintisiz bir şekilde uzandığını, Avrasya Stepleri'nde batısından doğusuna kadar binlerce yıldır çeşitli dil aileleri konuşan pastoral göçebe halkların yaşamış olduğunu ve uzun mesafeli göçlerin Avrasya Stepleri'nde binlerce yıldır normal bir hadise olduğunu da mı bilmiyorsun? Büyük Horasan Avrasya Stepleri'nde değil, üstelik bir de aralarında çöl var. Anadolu Avrasya Stepleri'nden uzak, bugünkü Kazakistan topraklarındaki Oğuz yurduna ise hepten uzak, aralarında kaç dağ, kaç çöl var. Bu da geçmişte Anadolu'nun Türkmen göçünü saymazsak neden Avrasya Stepleri'nin pastoral göçebe halklarının uğrak yeri olmadığını açıklıyor. Bugünkü Ukrayna topraklarının geçmişte pastoral göçebe halkların yoğun olduğu bir yer olması da, Hazar'ın doğusundan batısına olan göçlerin ezici çoğunluğunun Hazar'ın kuzeyi üzerinden yapılması da o bölgelerin Avrasya Stepleri'nin parçası olmasından. Şimdi Moğollar ve Timur Hazar'ın güneybatısına da yöneldi diyeceksin. Ben de sana şunu söyleyeceğim: Hazar'ın güneyi yönünden kaç Moğol geldi? Timurlular'a gelince, onlar geldi de ne kadar kaldı? Adamların gelmeleriyle gitmeleri bir oldu. Belli ki Hazar'ın güneyi Avrasya pastoral göçebeleri için iyi bir göç yolu değil, onlar için fazla medeni (=yerleşik), kalabalık ve dişli (güçlü devletler, büyük ordular, ileri teknoloji vs.).

    YanıtlaSil
  12. Engin coğrafya bilginle beni bilgilendirdiğin için çok teşekkürler!!!Ben de Avrasya steplerini Mars'ta bir yer sanıyordum ya çok pardon.İyi oldu ama!Hazar'ın doğusunu,güneyini,kuzeyini ve batısını çok iyi öğrendim sayende,sağolasın!Avrasya steplerinden göçlerin olması için esasında bir dini sebebin olmasına gerek yok;çok doğru.Ama Asya'nın ortasından Anadolu'ya,batıya göçün olabilmesi için mutlaka-gelenler Müslüman olduklarından-ta başından beri İslamı yaymak gibi ulvi bir amaca hizmet etmeleri gerekir.Büyük Horasan bölgesi Avrasya steplerine de benzemediğine göre buradan Anadolu'ya göç etmek için Müslüman olmak şart.Yoksa Türkmenler Anadolu'yu fethetmek için uğraşmaz,çünkü Büyük Horasan bölgesi zaten Anadolu'ya benziyor-muş.Ki sanki bütün Orta Asyalılar Anadolu'ya taşınmışmış gibi.Olasılıklar üzerinden tarihe bakmak sakatça;ama Anadolu'nun fethini Selçuluklar'dan önce Araplar'a veya Persler'e nasip olsaydı,Türkmenler kıllarını kıpırdatmayacaklar mıydı?Herhalde Timur gibi şöyle bir uğrar,sonra da evlerine dönerdi bu göçebe topluluklar.Örneğin;Müslüman olmayan Avarlar'ın Orta Asya steplerinden batıya,Avrupa'ya göç ve istilaları,Romalılarla mücadeleleri de hep münferit senin için.Keza Hazarlar'ın da öyle.Persler'in İslama geçmeden önce de Anadolu'ya yayılmak amacıyla Romalılarla savaşlarını saymaya bile gerek yok sanırım.Demek ki gaza ve cihat olmadan da olabiliyor.Hazar'ın güneybatısından Moğollar gelmiş de kaç Moğol gelmiş sorusuna ise,İran'ı,Anadolu'yu dizginleyebilecek kadar gelmişler diye cevaplanabilir herhalde,Selçuklu göçü kadar çok olmasa da.Bir de egemenlik alanları Anadolu'yu da kapsayan İlhanlılar var tabi.

    YanıtlaSil
  13. Onur,

    Söylediğim şey gayet basit. Bu konuyu ben zaten tartıştım o yazıda. Senin de tartışmaya normalde onları çürüterek başlaman gerekiyor. Sen manakıpname, gazaname ve destanlardan yararlanıyorsun da diğerleri nelerden yararlanıyor sanıyorsun. Bu arada bunların hangisinde eğer Oğuzlar veya Türkmenler Müslüman olmasaydı, şöyle olurdu diye bir tartışma var, merak ettim.

    YanıtlaSil
  14. Teo,

    Yazında argümanlarımı çürütecek bir şey yok. Daha çok sözlerime tepki olsun diye yazılmış bir yazıya benziyor. Bu arada, Anadolu zaten Müslüman olsaydı Müslüman Oğuzlar için pek bir cazibesi olmazdı, zira gaza ve onun getirdiği yağma mümkün olmazdı. Müslüman olmayan Oğuzlar içinki durumdan zaten bahsettim.

    Timuçin,

    Ben menakıpname, gazaname, destan vs.'yi tarihte olanlarla ilgili bilgi verdikleri için örnek olarak verdim, başka şartlar altında olması muhtemel olanlarla ilgili değil. Bahsettiğin argümanlar nerede benim dediklerimle çelişiyormuş onu da ben merak ettim (benim argümanlarımla birebir aynı olacaklar diye bir şey yok, benim merak ettiğim aleni çelişkiler).

    YanıtlaSil
  15. Normaldir,ben de senin sunduğun argümanlarda aksini ispatlayacak veriler bulamadım.Oğuz boylarından olan din-dışı Peçenekler'in Selçuklu Türkmenler'den önce batıya,Avrupa'ya göç ettiklerini,Bizanslılarla savaştıklarını ve bazılarının Roma egemenliğine girdiğini atlamamak gerekirdi.

    YanıtlaSil
  16. Teo,

    Balkanlar'a gelen putperest Oğuz ve Peçeneklerden bahsediyorsan, söyleyeyim, Balkanlar Avrasya Stepleri'nin hemen yanıbaşıdır (Avrasya Stepleri bugünkü Romanya ve Macaristan topraklarının önemli bir bölümünü kapsar). Anadolu ise hem Avrasya Stepleri'ne uzak, hem de Bizans'ın kalbi olduğundan öyle kolayca işgal edilecek bir yer değildi (zaten putperest Oğuz ve Peçenekler Anadolu'ya ancak Bizans tarafında savaşması için özel olarak getirilen küçük paralı asker gruplar olarak gelebildi).

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Son kez;


      Müslüman Oğuzlar'ın,Selçuklu Türkmenler'in Hazar'ın kuzeyi yerine güneyinden,Müslüman coğrafyalarından ilerlemesinde,İran üzerinden Anadolu'ya,batıya göç etmesinde şaşılacak birşey yok.Buradan Türkmen topluluklarının esasında İslamı yaymak amacında oldukları anlamı çıkmıyor.Müslüman olmayanlar ise küçük gruplar halinde Avrasya steplerini takip etmiş.Ama balkanlar üzerinden gelen Peçenekler,Anadolu'ya girebilmenin bir yolunu aramış ve Edirney'i kuşatmışlar,Türkî-Moğol Avarlar ise yine İstanbul'u,Doğu Roma'nın kalbini kuşatmaya kalkmışlar.Hazarlar,kafkaslar üzerinden Romalılarla mücadele ederek Rum diyarına giriyor.Bu da gösteriyor ki bazı göçebe istilacılar için Müslüman olsun-olmasın Anadolu,Roma ülkesi bir çekim merkezi olmuş hep.Hadi Türkî boyları da geçtim artık,Zerdüşt Sasaniler'in Anadolu'ya yayılabilmek için Romalılarla olan mücadeleleri görmezden gelinebilir mi?

      Sil
    2. Gaza, cihat ve fetih, temel hedefi İslamı yaymak olmakla birlikte, kendisini cazip hale getirmek için hem uhrevi hem de dünyevi ödüller içeren ve prensipleriyle kurallarının teorizasyonu ta erken Müslüman Arap fetihleri zamanlarında yapılmış gayet İslami faaliyetlerdir. Uhrevi ödüller belli: bu faaliyetleri yerine getirirken ölen Müslümanlar için şehitlik mertebesine ulaşıp direk cennete gitmek, ölmeyenler içinse şehitlikteki kadar olmasa da çok büyük sevap kazanmak ve günahlardan arınmak. Dünyevi ödüllerin içinde yağma ve ganimette pay sahibi olmak da var, köle (cariyeler dahil) sahibi olmak da, yüksek payeler kazanmak da. Bütün bu ödüller belli İslami ölçüler ve sınırlar içinde olan şeyler.

      Bizans Anadolusu, çeşitli dış topluluklar için önemli bir çekim merkezi olmuş olabilir, ama çekim merkezini ele geçirmenin de belli bir fizibilitesi olmadıkça çekim merkezi olmasının pek bir kıymet-i harbiyesi olmuyor. Bizans Anadolusu topraklarının kalıcı olarak ele geçirmek çok zordu; bu, çok masraflı olmanın ve belli teknolojik özellikler gerektirmenin yanı sıra, çok yüksek bir psikolojik motivasyon isteyen bir işti. İslamın gaza ideali işte bu psikolojik motivasyonu sağlama kısmında devreye giriyor.

      Bizans İstanbulu (Konstantinopolis), çeşitli dönemlerde çeşitli dış güçlerce o kadar çok kuşatılmasına rağmen, ancak bu kuşatmaların ikisinde düşmüş: 4. Haçlı Seferi ve 1453. Demek ki, İstanbul'u kuşatmak değil, ele geçirmek marifet, ki zaten ele geçirmesi son derece zor bir şehirdi.

      Son olarak, Sasani İranı Roma/Bizans'la eş değer kabul edebileceğimiz bir ülke ve medeniyet, üstelik de en büyük komşusu, onlar saldırmayacak da kim saldıracak?

      Sil
  17. Selçuklular'ın başlangıçta egemen olduğu Büyük Horasan bölgesi İran'ı da kapsadığına göre-ki haliyle Büyük Selçuklular İran'ı denetim altına alabilmek için Farslarla'da savaşıyorlar-Romalılar'ın yeni komşuları Türkmenler oluyor artık.Bununla beraber bir de Selçuklular Fars bürokrasili bir devlet.Bu da yadsınamaz.Konstantinopolis-İstanbul- meselesine gelince, asıl marifet şehri ele geçirmek çok doğru,ama bu geçmişteki kuşatmaların,şehre saldırıların önemsiz olduğu anlamına gelmiyor.Öncekilerin başarısızlıkla sonuçlanması konumuz açısından bir değişiklik yaratmamakta.Kudüs'ün aksine İstanbul'u kuşatmak için illa Müslüman olmak ya da İslam peygamberinin sözde müjdesinden hareket etmek gerekmiyor demek ki.Çünkü Semavî dinlerden olmayan göçebe istilacılar da buna kalkışmış tarihte.Ayrıca konu-dışı ama Osmanlı sultanı Fatih'in de hiçbir fermanında peygemberin bu hadisine atıfta bulunduğuna rastlanmamakta.Ama yine de ötekiler için olmasa da,Osmanlı açısından bakacak olursa ben de herkes gibi İstanbul'un kuşatılmasında Osmanlılar için dinin belirleyici,temel bir etken olduğu konusunda hemfikirim.Benden bu kadar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Büyük Horasan bugünkü İran topraklarının sadece kuzeydoğusunu kapsar. Neyse, sonuçta Selçuklular bugünkü İran topraklarının tamamını ele geçirdiler, ama daha Selçuklular Büyük Horasan'dan batıya yönelmeden bile onlarla birlikte bugünkü Kazakistan topraklarından gelen Türkmenlerin Anadolu'nun doğu kısımlarındaki Hristiyanlara (özellikle Ermeni ve Süryani) karşı gaza faaliyetleri başlamıştı, hatta Selçukluların Bizans topraklarına yönelmesi bu gaza faaliyetlerini denetim altına almak istemelerine bağlanır tarihçiler tarafından.

      İstanbul'la ilgili söyleyeceğimi söyledim. Zaten bu tartışma fazla uzadı. En iyisi burada keselim.

      Sil
    2. sonuçta Selçuklular bugünkü İran topraklarının tamamını ele geçirdiler

      küçük bir düzeltme: en güneydoğusundaki kısmı hariç

      Sil

Yorum Gönder