Kayıtlar

Mayıs, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Anadolu Tarihçiliğine Dair Sorular I:
Anadolu terimiyle yüzleşme zorunluluğu, eğer farklı bir tarih isteniyorsa...

Anadolu, Anadoluculuk ve Anadolu tarihinin nasıl yazılabileceği üzerine karaladığım bazı notları, kafama takılan bazı soruları sunuyorum: Anadolu teriminin kendisi önemli bir sorun içeriyor. Her ne kadar geçmişi yüzyıllar öncesine giden bir terimse de, modern çağda, özellikle Osmanlı’nın son döneminde ve Cumhuriyet başında bugünün Doğu Anadolu’sunu da kapsayacak şekilde genişletilmiş olması, aslında bir isim değişikliğidir. Tercih edilmeyen bir şimdi’nin, geçmişiyle birlikte silinmesi girişimidir. Dolayısıyla, bir Anadolu tarihi yazma projesi, her şeyden önce bununla yüzleşmelidir. Bu yüzleşme nasıl gerçekleşecek veya bu sorun nasıl aşılacaktır. Burada sorun, hem Doğu Anadolu hem de Anadolu’nun farklı adlarla başka ulusal tarihlerin de sahiplenmeye çalıştığı alanlar olmalarıdır. Doğu Anadolu’da bu çatışma Türk, Ermeni ve Kürt ulusal tarihleri arasındadır. Batı Anadolu veya asıl Anadolu bölgesinde de, Türk ve Yunan ulusal tarihleri arasındadır. Bu sorunu aşmanın yolu, u

Kültür ve Yenilik: Kültürel Ayırımcılık ve Milliyetçilik - Ne Kadar Farklılar?

Resim
Bu topraklara “dışarı”dan gelen “yabancı” katkılara daha geniş bir çerçeveden bakınca, modern çağla birlikte milliyetçilik gibi, bugün olumlu kabul edilen birçok başka akım, faaliyet ve unsurun da geldiği, bu topraklara girdiği görülüyor. Durum böyle olunca, seçici bir yabancılık suçlaması sorun çıkartıyor. Son yıllarda etnisite kavramının yerini kültür almaya başladı. Etnik olmak istemeyenler kültürcü ya da yerel kültürcü oluyor ama bu hamleyle milliyetçilikten uzaklaşmış olmuyorlar. Aynı yabancı düşmanlığına, aynı “bu bize ait değil” yaklaşımına yerelcilerin, yerel kültürcülerin arasında da rastlanıyor. Nedir kültürün karşıtı, ya da kültürün doğasına aykırı olan? Yenilik. Hem bir öğrenme süreci hem de çevreyi, yaşamı, etkileşimleri anlama ve anlamlandırma aracı olarak kültür pek yenilikçi değildir. Sürekli yeniliğin, yani değişimin olduğu yerde kültürün bu iki unsuru da olamaz. Ama yenilik yine de olmak zorundadır. Çünkü dünya değişir, yaşam değişir, dolayısıyla kültürün de

Anadolu'nun Dilleri ve Hint-Avrupalıları

Resim
R.D. Woodard, The Ancient Languages of Asia Minor, Map 1 (İtalikler MÖ 1. binyıl ve sonrasında beliren diller) Anadolu tarihinde (eğer ortaçağdan öncekini de aynı isim altında inceler ve tartışırsak, ya da tanımlarsak, her neyse) uzun bir Hint-Avrupa dönemi olduğu görülüyor; yani Hint-Avrupa dillerinin konuşulduğu ve hatta uzun süre bu coğrafyanın dilsel yapısına baskın oldukları bir dönem. Ardından on birinci yüzyılda Altay dilleri konuşan topluluklar belirmeye başlıyor ve bunların arasında en baskın grup da Türk dilleri kouşanlar. Türk dilleri Anadolu’nun dilsel durumuna hemen hâkim olmuyor. Sanırım tam egemenlik yirminci yüzyılın başından itibaren geliyor. Hint-Avrupa dilleri konuşanlarla Altay dilleri (ya da Türk dilleri de diyebiliriz) konuşanlar uzun süre birlikte var oluyor. Aslında bunun bugün de devam ettiği söylenebilir, eğer Kürtçenin bir Hint-Avrupa dili olduğunu anımsarsak. Bu arada Hint-Avrupa dillerinin öncesi de var; en azından ne Hint-Avrupa ne de Altay ol

Anadoluluk Söylemi ve Yerlilik

Resim
www.helmink.com/Antique_Map_Blaeu_Anatolia/ Nedense Orta Asya Türklerine takıldık kaldık. Bu topraklarda başka kültürler de bulunmuş. Bunları ne yapacağız? Bunlar hakkında da bir şeyler söylemek gerekmez mi? Yine Adsız’ın yorumlarından birine dönecek olursak, “Velhâsıl, anadoluya ordan burdan azınlıklar gelmiş zaman zaman, her gelen kendi "dil"ini benimsetmiş, olay bu, yoksa anadolu ne Türk'tür ne Yunan ne Ermeni... Anadolu, Anadolu'dur... ... Heredot meselâ, Ermenilerin anadoluya m.ö. 7. yy'da geldiklerini yazar, sonradan bölgeye dillerini benimsettiklerini anlatır... Anadoluda, Yunan nüfusu hiçbir zaman %1'i bile bulmamıştır, ancak anadolunun %75'i Yunanca konuşmaktaydı... Sadece "dil"i benimseme söz konusu, bunu iyi anlamak lazım, Anadolu'nun Yunanlılığı, Ermeniliği, Türklüğü kadardır...” Adsız’ın Anadoluluktan kastettiği genetik bir grup, çok büyük değişikliklere uğramadan binlerce yıldır varlığını sürdüren bir grup, bir to

Türkçe, Türklük ve Türkler

Kısa (veya uzun bilemeyeceğim) bir aradan sonra tekrar merhaba. Özel meseleler bir süre meşgul tuttu beni. Bir de sanırım bir süre hiçbir şey yazmak istemedim. Neyse. Yine Türklük, Türkçe ve Türk kavramlarıyla ilgili yoğun bir yorum trafiği olmuş. Sayın Adsız şöyle diyor. “Çuvaşlar Pre-Turkic” konuşmuş olabilir ama bu Türk olduklarını göstermez diyor  Viking olduklarını mı gösterir?” Biraz demagoji yapmış Adsız. Şöyle yazmışım: “Çuvaşlar ilk Türkçeyi konuşmuş ve hâlâ konuşuyor olabilir. Ama bu onların Türk olduklarını göstermiyor. Sanırım bu ayrımı kavramak epey zor geliyor. Bir dili konuşmak, bu dili adlandırmak ve bu dille bir toplumsal/siyasi/kültürel kimlik arasında ilişki kurmak birbirinden farklı süreçler. Birinin varlığını tespit etmemiz veya bir yerde bir dilin konuşuluyor olduğunu saptamamız diğer iki sürecin de çözüldüğü anlamına gelmiyor.” Evet, bu ayrımı anlamak zor geliyor çoğumuz için. Adsız’ın cevabıyla bunu bir kez daha görmüş olduk. Türkçeye dair bazı i