Uzakdoğu Semineri - X: Avrasya Pastoralliğinin Doğuşu Üzerine

Avrasya göçebeliğinin doğuşu konusuna girildiğinde iki noktaya dikkat etmemiz gerekiyor: (1) Uzun bir süreç söz konusudur. Daha çok İran dilleri konuşan grupların görüldüğü ve yaklaşık bin yıl sürmüş ilk evre bir tür oluşum evresidir. Bunun arkasından gelen ve daha çok Altay dilleri konuşan grupların görüldüğü ikinci evreyse pastoral göçebeliğin artık olgunlaşmış olduğu evredir. Bu ikisi arasında çeşitli farklılıklar görmemiz doğaldır. (2) Birden fazla merkez söz konusudur. Bunların hepsi aynı anda ortaya çıkmamıştır ama çeşitli başlangıçlar söz konusudur. Batı Avrasya’da Ural dağlarının batısı pastoral göçebeliğe geçişle ilgili önemli bir bölgedir. Burada ortaya çıkmış ve gelişkin bir düzeye ulaşmış Sintashta kültürünün bu süreç üzerindeki rolü üzerine kesinlikle düşünmek gerekmektedir. Bir başka çok önemli bölge Altay dağları ve civarıdır. İskitlerin önemli merkezlerinden biri olarak kabul edilen bu bölge, hem “beyaz” ve “sarı” olarak adlandırılan ırkların (farklı genetiksel geçmişlerin demek daha uygun olabilir) hem de pastorallikle madenciliğin buluştuğu yerdir. Sonuncu bölgeyse doğuda pastoral göçebeliğin kök saldığı kuzeydoğu Çin’dir. Burada gerçekleşen gelişim çizgisi üzerine tartışmalar hâlâ sürmekteyse de, Alt (Erken) Xiajiadian kültüründen Üst (Geç) Xiajiadian kültürüne geçişte önemli değişikliklerin olduğu ve pastoralliğin ikinci evrede belirdiği konusunda bir fikir birliği vardır.

Kuzeydoğu Çin’de bu iki kültür üzerinde yoğunlaşan araştırmalar daha ziyade kriz ve çöküş senaryoları üzerinde yoğunlaşmaktadır. Alt Xiajiadian’dan Üst Xianjiadian’a geçişte önemli bir değişimin olduğu kabul edilmektedir. Bu değişimin dramatik olduğu, yerleşik bir kültürün olduğunu göstere kalıcı yapıların ortadan kalktığı, ilk bakışta var olan sosyo-politik yapının çöktüğü gözlemlenmektedir. Aynı zamanda farklı bir kültürel tarzın ortaya çıktığı, bu tarzda hayvan motiflerinin başat olduğu da görülmektedir. Özellikle at kemiklerinin ve atçılıkla ilgili aksesuarların bu evrede görülmeye başlaması pastoral göçebeliğe geçişin başlamış olduğunu göstermektedir. Bu değişim hem iklimsel değişiklikle hem de nüfus artışıyla ilişkilendirilmektedir. Diğer yandan farklı bir topluluğun gelmiş olmasından ziyade aynı insan topluluğunun devam ettiği, dolayısıyla aslında bir kültürel sürekliliğin olduğu da kabul edilmektedir. Bununla beraber pastoral yaşamın ortaya çıkması ve güçlenmesi ekonomik ve siyasi faktörlerle, yani farklı ekonomik fırsatlar ve siyasi tehditlerle de ilişkilendirilmektedir. Bir diğer önemli noktada burada ortaya çıkan kültürün daha batıdaki kültürlerle benzerliğidir. Batıdaki Tagar ve hatta daha batıdaki İskit dünyasıyla benzerlikler vardır. Bozkır kimliği yaklaşımı da bu noktada devreye girmektedir. Sanki MÖ 1. binyılda tüm bozkır yeni bir kimlik üzerinde yoğunlaşmış, bunu ifade etmeye çalışmıştır. Üstelik bu bozkır kimliğinin pastoral yaşam tarzından önce belirdiği bile düşünülmektedir. Güneydeki tarım topluluklarından farklılık ifade edilmeye çalışılmıştır bu dönemde. Fakat burada iki farklı tarzın birbirinden kesin çizgilerle ayrıldığını düşünmemek gerekiyor. Çünkü bu kültürde bozkır tarzının yanında Çin tarzının da var olduğu görülüyor. Muhtemelen bozkır tarzı tüm kültüre dairken, Çin tarzı daha çok elitlerin diğerine ek olarak benimsedikleri, statü amaçlı kullandıkları bir tarzdı.

Yorumlar