Kayıtlar

2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Freedom to Identify with Different Anatolian Histories

Türkçesi için Farklı Anadolu Tarihleriyle Özdeşleşme Özgürlüğü When one starts to speak about the past, that is, the history or histories, of the present-day Turkey, or the present-day Anatolia, to use the usual but geographically wrong expression,  then various, sometimes rather unpleasant, discussions may generally ensue. The source of these clashes is almost always that someone sees, wants to see, a genetic, biological, relationship between those who live here today and those who lived here in the past. A connection between these two is usually not wanted by most and therefore, a claim is usually put forward that those who were here before were replaced entirely by those who are here now; in other words, there was no mixing. Present-day genetic studies indicate the opposite is true. More or less some mixing seems to have taken place. But, everything aside, let us assume, for a second, that the hypothesis put forward is correct; that is, when some people were entering Anatoli

Farklı Anadolu Tarihleriyle Özdeşleşme Özgürlüğü

For English version, see  Freedom to Identify with Different Anatolian Histories Özellikle günümüz Türkiye’sinin, veya alışıldık ama coğrafi açıdan tam doğru olmayan şekilde söyleyecek olursak, günümüz Anadolu’sunun geçmişinden, yani tarihinden veya tarihlerinden bahsedilmeye başlandığında, genellikle çeşitli tartışmalar belirebiliyor. Çatışmaların kaynağı neredeyse her zaman bugün burada yaşayanlarla geçmişte yaşamış olanlar arasında genetik, biyolojik ilişki kurulmasından kaynaklanıyor. Bu ikisi arasında bağlantı kurulması istenmiyor ve dolayısıyla da şimdikilerin öncekilerin yerini aldığı, yani bir karışma olmadığı iddia ediliyor. Günümüz genetik çalışmaları bunun aksinin doğru olduğunu gösteriyor. Az veya çok bir karışma söz konusu. Ama her şey bir yana, bir an için bu ileri sürülen varsayımın doğru olduğunu, yani 1071 yılında bir taraftan birileri gelirken, diğer taraftan da burada yaşayanların çıktığını, bu toprakları terk ettiğini ve dolayısıyla hiç kimsenin birbiriyle k

Anadolu'nun Türkleşmesi Tartışmasında Bir Başka Yoruma Cevap

Söz konusu yorum... Adsız, Burası siyasi bir platform değil. Sanırım bazen kendini tutamayıp farklı yönlere kayıyorsun ama burada birilerinin Avrupalılaşmasından veya bunu istemesinden bahsetmiyoruz; biraz daha dikkatli olup argümanlarını konuyla sınırlı tutmanı rica edeceğim. Argümanlarına gelince, daha az sayıda bir grubun, bir topluluğun kendisinden sayıca fazla ve hatta bu blogda benim tanımladığım şekliyle kültürel açıdan daha karmaşık, birçok durumda da daha medenileşmiş grupları kontrol altına almasının birçok örneği mevcut geçmişte. Bunlara, modern çağa kadar, Çin’den Batı Avrupa’ya kadar rastlamak mümkün. Araştırmanı biraz daha derinleştirmen gerekiyor. Özellikle on sekizinci yüzyıla kadar göçebeler her zaman medeni ve kültürel açıdan daha gelişkin toplulukların başına dert oldular, çoğu kez bunların kurmuş oldukları sistemleri darmadağın ettiler. Sömürge çağında da küçük gruplar tarafından kontrol edilenler her zaman “ilkel” olarak adlandırdığın topluluklar olmadı.

Anadolu'nun Türkleşmesi Tartışmasında Bir Yoruma Cevap

Timuçin, dille kültürün geri kalanı arasında yaptığın ayrım yerinde ve tarihte de birçok örneği var. Peki dini kültürün içinde nereye koyuyorsun? Anadolu'da bir tek dil değişmemiş, din de değişmiş. Sen tarihçi olduğun için iyi bilirsin, Britanya'nın Anglo-Saksonlaşmasında Hristiyan ve Kelt dilleri veya Latince konuşuyor olan Britanya yerlileri dilde Anglo-Saksoncaya geçerken dinlerini de Anglo-Saksonların dini olan Anglo-Sakson paganizmine mi çevirdiler yoksa Hristiyan mı kaldılar (mesela, Slavlar Balkanlar'da dillerini Balkanların o zamanlar Hristiyan ve çoğunlukla Latince veya Yunanca konuşuyor olan yerli halkları arasında yayarken kendi dinleri olan Slav paganizmini de yaymışlar, acaba Anglo-Saksonların durumunda da mı böyle oldu?)? Anglo-Saksonların Britanya istilalarından nisbeten kısa bir süre sonra Hristiyanlaştığını biliyoruz. Bunda Britanya yerlilerinin zaten Hristiyan olmasının etkisi olmuş mudur, yoksa bu daha çok Kıta Avrupası'ndan gelen Hristiyan misyoner

Anadolu'nun Türkleşmesi Tartışmasında Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar II

Bir öncekinden devam... Tartışmalar ya da daha doğru bir deyişle yorumlarda nasıl çok ufak bir grubun veya bir grup göçebenin Anadolu’yu Türkleştirebilmesinin mümkün olduğu soruldu . Daha doğrusu, başka yerlerde (Gazneliler ve Memlükler) bu görülmediği için, bunun olamayacağı öne sürüldü. Burada da çok fazla sorgulamada bulunmamam sorunuyla karşılaşıyoruz. Söylenenler veya okunanlar kafamıza yatıyorsa, daha fazla kurcalamıyoruz. Eğer bu sayılan yerlere (Gaznelilerin durumunda günümüz Afganistan/Pakistan bölgesi, Memlükler durumunda Mısır) giden topluluk veya grubun nüfusu eşit veya yakınsa, yani her bir bölgeye biner adet Oğuz, Memlük ve Gazneli gitmişse ve geldikleri yerlerin koşulları da (nüfus, kültürel ve ekonomik gelişmişlik, siyasi durum vb) aynıysa, o zaman bu karşılaştırma yapılabilir ve bu sonuca ulaşılabilir. Aksi takdirde, her bir durumun ayrıntılı bir şekilde incelenmesi gerekecektir. Bir yerde ailelerin rolü daha fazla olmuş olabilir. Diğer yerdeyse, hiç aile bile o

Anadolu'nun Türkleşmesi Tartışmasında Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar

Türklerin, Oğuzların veya Türkmenlerin Anadolu’ya ya da Rum diyarına, Roma ülkesine gelmeleri, ilk önce çeşitli kısımlarını ve daha sonra tamamını ele geçirmeleri ve yurt edinmeleri genelde ayrıntıları çok iyi bilinen bir konu değil. Sanırım bilinmeyenlerin bilinenlerden çok fazla olduğunu kabul ederek başlamak gerekiyor tartışmaya. Üç noktaya özellikle çok dikkat edilmesi gerekiyor. Birincisi tutarlı olmak gerekiyor. “Batılı” tarihçilerin bir konuda söylediklerini, bu söylediklerinin doğruluğunu veya geçerliliğini çok fazla araştırmadan kabul ederken, aynı tavrı diğer konularda da sürdürmek gerekiyor. Örneğin gelenler çok kalabalıktı veya yüz bin çadır kurdular ibaresini neredeyse hiç sorgulamadan kabul ediyorsak, diğer konularda da aynı şekilde davranmalı, yani bu aynı “Batılı” tarihçilerin diğer söylediklerini de hiç sorgusuz sualsiz kabul etmeliyiz ki, kendimizle, uyguladığımız yaklaşımla tutarlı olalım. Aksi takdirde, her şeyden önce, etik olmamış oluyoruz. Ya da doğrusunu ya

KÜLTÜR II: Kültür Saplantısı

Resim
İnsanlar birbirlerinden farklı yaşam tarzları olduğunun her zaman farkında mıydı ya da hatta her zaman farkında mıdır? Modern çağdan önceki yaşamı düşünelim. Ufak bir köy farklılık olarak neyi bilir? Komşu köyleri ki, sonuçta aslında çok da farklı değildir bunlar. Ancak bunların da ötesindeki köylerle alışveriş yapan gezici bir tüccar çok daha fazlasını bilir. Aynı şekilde daha da uzak yerlerle ticaret yapan tacirlerin ve bunların mallarını taşıyan denizcilerle kervancıların çok daha geniş bir farklılık algısı olabilir; yani farklılığa ve dolayısıyla da harekete geçirdiği duygu ve tepkilere daha aşinadırlar. Ama modern çağa kadar insanların büyük çoğunluğunun dünyası aslında çok dar bir alanla sınırlıydı. Böyle bir alanda farklılığı hissetmeleri muhtemelen epey zor olmuştur. Bazı durumlarda bunun hâlâ böyle olduğu düşünülebilir. Her türlü teknolojiye rağmen ne görmek istediğimizi, neyle karşılaşmak istediğimizi seçiyor olduğumuzdan, hâlâ farklılıktan elden geldiğinde uzak durmay

Yorum problemi

Yorum kontrolünü yanlışlıkla değiştirmiş olduğumdan sanırım son on beş gündür hiçbir yorumun farkına varmamışım. Yeni fark ettim ve gerekli düzeltmeyi yaptım ama okuyup cevaplamam için biraz zamana ihtiyacım olacak.

KÜLTÜR I: Kültürün Kültürelliği

Resim
Kültür kültürel bir kavramdır, kendisi kültüreldir diyerek başlarsam acaba bu konuya ilişkin az da olsa bir soru işareti yaratabilir miyim kafalarda? Çünkü en azından bu topraklarda, kültür garip bir şeye dönüşmüş durumda. Her şeyden önce bir kimlik durumunu ifade ediyor. Ben kimim sorusunu yanıtladığı, yanıtlattırması bir yana, bir de bunu çok sert bir “biz-onlar” şeklinde yapıyor, yapılması isteniyor, yapılmaya zorlanıyor. Bu yaklaşımın, kültür dediğimiz fenomene ait olduğunu söyleyebilir miyiz? Ya da bunu kültürün farklı bir kültür altında, içinde ifade edilmesinin, belli bir kültürün kültür kavramına farklı yaklaşımının sonucu olduğunu söylemek daha mı yerinde olacaktır? Her şeyden önce iki şeyi birbirinden ayırmak gerekiyor. İnsanların birlikte yaşamasından ötürü birbirlerine benzemesini, benzeşmesini ve insanların bu tür bir ortamda doğmasını ve bir insana dönüşmesini insanın kültürelliği olarak adlandırıyoruz; yani alışıldık olanın, gelenek, göreneklerin belirlediği bir ya

Orta Asya Göçü, Hint-Avrupalılaşmak, Türkleşmek, Türkleşmiş Ermeniler ve Rumlar, Türk Kültür ve Dilini Benimsetmek

Bugün bundan birkaç hafta önce yorumlardan birinde Adsız'ın veya Adıszlardan birinin yönelttiği sorulara kısaca değineceğim. Bir parça tekrar olabilir. Çünkü sanırım bir kısmını daha önce farklı yerlerde yanıtladım. Sayın Timuçin Binder,belki konunuzla alakalı değil;ama şunu çok merak ediyorum.Orta Asya'dan buralara gelen insanların genetik verilere göre çok az sayıda olduklarını söylüyorsunuz.Mesela Oğuz(Türkmen) boylarının çok azı Asya'dan buralara gelmişler diyelim.Nasıl oluyorda,azınlıkta olan etnik Türkler,batının tabiriyle -bu çoban sürüsü-kendilerinden çok sayıdaki yerli halklara Türk dilini ve kültürünü vermiş olabilir?Üstelik kimileri Eski Türkler'in Mongoloid ırktan,çekik gözlü Moğol tipinde insanlar olduğunu iddia ediyor.Niye hristiyan yerliler kendilerinden tamamen farklı olan küçük bir kitlenin ana dili olan Türkçe'yi benimsesinler,varsayalım azınlıkta olan bir kitlenin dili ve kültürü nasıl bu kadar yayılabiliyor? Sanırım ilk önce bazı varsayım

Anadolu Tarihçiliğine Dair Sorular III:
Anadolu terimiyle yüzleşilme zorunluluğu, eğer farklı bir tarih isteniyorsa...

Bugünkü Anadolu’yu ortaya çıkaran süreçleri anlamaya çalışabiliriz ama bu bizi çok fazla geriye götürmeyecektir. Eğer bugünkü Anadolu’dan yola çıkarsak, hangi argümana dayanarak geçmiş medeniyetleri böyle bir geçmişin parçası yapabiliriz? Örneğin Romalılar ya da İyonlarla bugünün Anadolu’su arasında, bunları övünme sebeplerine dönüştürme dışında nasıl bir ilişki kurulabilir? “Biz bu insanların torunlarıyız” demenin, bu genetik açıdan doğru bile olsa, anlamı nedir? Acaba İyonlar bizi torunları olarak kabul ederler miydi? Böyle bir ilişki kurulmak zorunda mı? Muhtemelen çok daha günlük yaşam unsurları açısından bakıldığında bir süreklilik görülebilir ama buna ek olarak, büyük süreklilikler dışında, büyük kopmalar daha etkili olmuş da olabilir. Bazı tarihçiler bu tür bir ilişki kurmanın tehlikeli olduğunu, tarihi bu tür duygulardan arındırmamız gerektiğini de söyleyebilir. Nitekim söylenmiş ve hâlâ da söyleniyor. Ama diğer yandan, geçmişe bakarken insanların duygulandıklarını, duyg

Tarihin Bilimselliği veya Tarih Bilimi?

Resim
Bir önceki yazımda bilimin ne olduğu konusunda yeterince net olmamışım, tekrar deneyeyim. Yaptığım veya yapmaya çalıştığım ayırım, bir insan doğa ayırımı değil, insanın doğanın parçası olarak incelenmesiyle insanın insanla iletişiminin parçası veya konusu insan iletişimi olan disiplinler, alanlar. “Social Sciences,” yani toplum bilimleri olarak adlandırılan disiplinlerin hepsi insanı doğanın bir parçası olarak mercek altına alan uğraşlar; psikoloji, sosyoloji, biyoloji vb (ekonomi üzerine düşünmek gerek). Tarihiyse kesinlikle bu alana dahil etmiyorum. Tarih en genel veya kaba tabirle öykü yazıcılığıdır. Bilimsel yöntemler elbette uygulanabilir. Bilimsel yöntemler şiir yazarken de uygulanabilir, şiir yazıcılığı da mı bilim olacak o zaman? Bilimsel yöntemin uygulanabilmesi herhangi bir disiplini veya alanı otomatikman bilim yapmaz. Bilimsel yöntemin uygulanmadığı dönemlerde fizik, kimya, tıp gibi disiplinler bilim değil miydi? Üstelik tarihe bilimsel yöntemin nasıl uygulanabil

Tarafsızlıkla Nesnelliğin Farkı

"mutlak" tarafsızlık ile "görelisi" arasında bir fark var mı, bilmiyorum?! ama nesnellik diye bir şey "mümkün": subjektif olduğunu, -ya da daha da kalın söylemek gerekirse,- tarafsız olamayacağını bilmek, nesnel olmaktır. özetle, dürüst ve gerçekçi olmak, vicdanını gölgelememek nesnelliktir. bunlar "fazla" manevi ya da etik vurgular yapıyorsa da politik bir norm yahut format filan değiller! pekâlâ test edilebilir durumlar... dolayısıyla, tarafsızlık ve nesnellik yan yana gelecek veya karşılaştırılacak konular değiller sanki! sadece günlük kullanımda birbirinin yerine geçiyorlar o kadar! fenerbahçeli olabilirsiniz! 90-0 yenilseniz de fenerbahçeli kalabilirsiniz! ama takımın kötü ya da iyi oynadığını "bilirsiniz"! bilmemeye çalışmak, objektif olmamak veya mitoman yahut takıntılı olmaktır! mesela: fenerbahçenin asla iyi olmayacağını veya dünyanın en iyisi olacağını kimse bilemez! ama bilemediğini "iman" noktasında değ

Tarafsızlık, Nesnellik, Tarihin Bilim Olabilmesi

Mutlak tarafsızlık diye bir şey tarihte söz konusu olmaz. Mutlak tarafsızlık ve objektivite nerelerde mümkün o zaman? İngilizce tabirle daha hard olan bilim veya disiplinlerde mi? Bir de mutlak tarafsızlıktan ve objektiviteden ne anladığını açıklarsan daha çok sevinirim. Bir de sence tarihte ve diğer disiplinlerde (en hard olan bilimler dahil) ideolojilerden mutlak manada arınmak mümkün müdür? Madem dürüstlükten bahsettin, sence tarihte ve diğer bilim ve disiplinlerde mutlak manada dürüst olmak mümkün müdür? Son olarak, tarih disiplini bilim midir ve hangi disiplinler bilimdir hangileri değildir (diğer bir deyişle, bilim nedir?)? (Onur'un yorumu) Herhangi bir insan insanlığı üzerine kafa yorarsa, yani beni insan yapan nedir sorusunu sorarsa (gerçi bu soru çeşitli şekillerde sorulabilir, ben bir tür olarak insandan bahsediyorum), bir süre sonra insanın sırf insan olduğundan aynı zamanda taraf da olduğunun farkına varması gerekir. İnsan toplumsal bir yaratıktır ama bu topl

Anadolu Tarihçiliğine Dair Sorular II:
Anadolu terimiyle yüzleşilme zorunluluğu, eğer farklı bir tarih isteniyorsa...

Anadolu tarihi genelde belli bir toprak parçasının şimdiki sınırlarından geriye doğru gidilerek başlatılıyor. Yani ilk önce Anadolu denen bir yerin varlığını kabul ediyoruz ve daha sonra bu coğrafi yeri alıp tarihin başlangıcına ve hatta bazı durumlarda tarih öncesine götürüyoruz. İlk bakışta bir sorun yok ve ulusal tarihçilik açısından hiç bir sorun yok. Oysa eğer amaç ulusal tarihçiliğin karşısına yeni bir şey koymaksa, o zaman bu tarihçiliğin yöntemlerinin de gözden geçirilmesi gerekiyor. Toprak parçasına bağlılık veya belli bir yerin yerlisi olmayı öne çıkarmak, bunlar bana göre ulusalcı tarihçiliğin temel unsurları. Bu tür kavramların geliştirilmiş olmasının ardındaki temel neden, toprak ile sözüm ona bu tarihin yüzyıllardır veya binlerce yıldır sahibi konumunda görülen ve yine sözüm ona homojen bir grup arasında, her zaman olmasa da sık sık neredeyse kutsal olan bir ilişki kurmak. Oysa geçmiş daha farklı bir öykü sunuyor. Sürekli değişen insan topluluklarının olduğunu, hom

Anadolu Tarihçiliğine Dair Sorular I:
Anadolu terimiyle yüzleşme zorunluluğu, eğer farklı bir tarih isteniyorsa...

Anadolu, Anadoluculuk ve Anadolu tarihinin nasıl yazılabileceği üzerine karaladığım bazı notları, kafama takılan bazı soruları sunuyorum: Anadolu teriminin kendisi önemli bir sorun içeriyor. Her ne kadar geçmişi yüzyıllar öncesine giden bir terimse de, modern çağda, özellikle Osmanlı’nın son döneminde ve Cumhuriyet başında bugünün Doğu Anadolu’sunu da kapsayacak şekilde genişletilmiş olması, aslında bir isim değişikliğidir. Tercih edilmeyen bir şimdi’nin, geçmişiyle birlikte silinmesi girişimidir. Dolayısıyla, bir Anadolu tarihi yazma projesi, her şeyden önce bununla yüzleşmelidir. Bu yüzleşme nasıl gerçekleşecek veya bu sorun nasıl aşılacaktır. Burada sorun, hem Doğu Anadolu hem de Anadolu’nun farklı adlarla başka ulusal tarihlerin de sahiplenmeye çalıştığı alanlar olmalarıdır. Doğu Anadolu’da bu çatışma Türk, Ermeni ve Kürt ulusal tarihleri arasındadır. Batı Anadolu veya asıl Anadolu bölgesinde de, Türk ve Yunan ulusal tarihleri arasındadır. Bu sorunu aşmanın yolu, u

Kültür ve Yenilik: Kültürel Ayırımcılık ve Milliyetçilik - Ne Kadar Farklılar?

Resim
Bu topraklara “dışarı”dan gelen “yabancı” katkılara daha geniş bir çerçeveden bakınca, modern çağla birlikte milliyetçilik gibi, bugün olumlu kabul edilen birçok başka akım, faaliyet ve unsurun da geldiği, bu topraklara girdiği görülüyor. Durum böyle olunca, seçici bir yabancılık suçlaması sorun çıkartıyor. Son yıllarda etnisite kavramının yerini kültür almaya başladı. Etnik olmak istemeyenler kültürcü ya da yerel kültürcü oluyor ama bu hamleyle milliyetçilikten uzaklaşmış olmuyorlar. Aynı yabancı düşmanlığına, aynı “bu bize ait değil” yaklaşımına yerelcilerin, yerel kültürcülerin arasında da rastlanıyor. Nedir kültürün karşıtı, ya da kültürün doğasına aykırı olan? Yenilik. Hem bir öğrenme süreci hem de çevreyi, yaşamı, etkileşimleri anlama ve anlamlandırma aracı olarak kültür pek yenilikçi değildir. Sürekli yeniliğin, yani değişimin olduğu yerde kültürün bu iki unsuru da olamaz. Ama yenilik yine de olmak zorundadır. Çünkü dünya değişir, yaşam değişir, dolayısıyla kültürün de

Anadolu'nun Dilleri ve Hint-Avrupalıları

Resim
R.D. Woodard, The Ancient Languages of Asia Minor, Map 1 (İtalikler MÖ 1. binyıl ve sonrasında beliren diller) Anadolu tarihinde (eğer ortaçağdan öncekini de aynı isim altında inceler ve tartışırsak, ya da tanımlarsak, her neyse) uzun bir Hint-Avrupa dönemi olduğu görülüyor; yani Hint-Avrupa dillerinin konuşulduğu ve hatta uzun süre bu coğrafyanın dilsel yapısına baskın oldukları bir dönem. Ardından on birinci yüzyılda Altay dilleri konuşan topluluklar belirmeye başlıyor ve bunların arasında en baskın grup da Türk dilleri kouşanlar. Türk dilleri Anadolu’nun dilsel durumuna hemen hâkim olmuyor. Sanırım tam egemenlik yirminci yüzyılın başından itibaren geliyor. Hint-Avrupa dilleri konuşanlarla Altay dilleri (ya da Türk dilleri de diyebiliriz) konuşanlar uzun süre birlikte var oluyor. Aslında bunun bugün de devam ettiği söylenebilir, eğer Kürtçenin bir Hint-Avrupa dili olduğunu anımsarsak. Bu arada Hint-Avrupa dillerinin öncesi de var; en azından ne Hint-Avrupa ne de Altay ol

Anadoluluk Söylemi ve Yerlilik

Resim
www.helmink.com/Antique_Map_Blaeu_Anatolia/ Nedense Orta Asya Türklerine takıldık kaldık. Bu topraklarda başka kültürler de bulunmuş. Bunları ne yapacağız? Bunlar hakkında da bir şeyler söylemek gerekmez mi? Yine Adsız’ın yorumlarından birine dönecek olursak, “Velhâsıl, anadoluya ordan burdan azınlıklar gelmiş zaman zaman, her gelen kendi "dil"ini benimsetmiş, olay bu, yoksa anadolu ne Türk'tür ne Yunan ne Ermeni... Anadolu, Anadolu'dur... ... Heredot meselâ, Ermenilerin anadoluya m.ö. 7. yy'da geldiklerini yazar, sonradan bölgeye dillerini benimsettiklerini anlatır... Anadoluda, Yunan nüfusu hiçbir zaman %1'i bile bulmamıştır, ancak anadolunun %75'i Yunanca konuşmaktaydı... Sadece "dil"i benimseme söz konusu, bunu iyi anlamak lazım, Anadolu'nun Yunanlılığı, Ermeniliği, Türklüğü kadardır...” Adsız’ın Anadoluluktan kastettiği genetik bir grup, çok büyük değişikliklere uğramadan binlerce yıldır varlığını sürdüren bir grup, bir to