Natuflu Avcı-toplayıcıları ve Levant’ta Yerleşikliğe Geçiş

Yakındoğu’da medeniyetin ortaya çıkışına baktığımızda iki önemli eşiğin arka arkaya aşıldığını görüyoruz. Bunlardan birincisi Natuflu avcı-toplayıcı takımlarının ufak köyler şeklinde yerleşik düzene geçmeleri ve ikincisi de ilk neolitik tarım topluluklarının belirmesidir. [i] Bu geçişlerin nerede ve ne zaman gerçekleştiğini belirleyebilmemize rağmen, bunların neden gerçekleştiği sorusu hâlâ tatmin edici bir şekilde yanıtlanamamıştır. Bu konuyla ilgili araştırmalar Yakındoğu’nun Levant bölgesinde Buzul Çağı’nın bitiminde belirmiş Natuflu kültürü üzerinde yoğunlaşmaktadır. Tarımın nasıl başladığına dair temel yaklaşım, bu gelişimi bölgede gerçekleşmiş iklim değişiklikleriyle ilişkilendirmek yönündedir.



Şekil 1. Erken Natuflu bölgesi ve daha sonra Geç Natuflu’da gerçekleşen yayılma. [ii]

Bu bölgedeki iklimsel değişiklikleri özetleyecek olursak, Buzul çağının son maksimumu sırasında (günümüzden [BP] 20.000 - 14.500 arasında) bölge soğuk ve kurudur ama tepelik bölgeler yağmur almakta olup ormanlıktır. Yağış miktarı güney Levant’ta G.Ö. (günümüzden önce) 14.500’de artmaya başlar ve G.Ö. 11.500’de doruğa ulaşır. Ardından, Younger Dryas olarak adlandırılan dönemde (G.Ö. 11.000–10.000) azalır. Yağışlar G.Ö. 10.300 sıralarında geri gelir. Kuzey Levant ve Anadolu gayet yağışlı olurken, orta ve güney Levant daha önceki en yüksek noktasına ulaşamaz. Son Buzulda en yüksek noktasında başlamış deniz yüzeyindeki yükselme, düz ve kumlu Levant kıyısını daraltır. Bu yörenin deniz ürünleri açısından yoksul olduğunu dikkate aldığımızda, deniz yüzeyinin yükselmesi yiyecek toplama alanlarını ve çoğu zaman süslemede kullanılan deniz kabukları miktarını etkilemiş olabilir (bu ikincisi toplumsal iletişim ve statü konusuyla ilgilidir). G.Ö. 18.000-14.500 arasında güney Levant kıyısında Kebaran kültürünün olduğunu görüyoruz. Son araştırmalar, bu dönemde tahıl tanelerinin ve meyvelerin yoğun bir şekilde toplandığını, bitkilerin ezici aletler vasıtasıyla işlendiğini, geyik gazel, yabani domuz avlandığını, Toroslar’da ve Zağros dağlarında yabani koyun ve keçilerin bulunduğunu göstermiştir. G.Ö. 14.500 civarında iklim koşullarında başlayan olumlu gelişme, insanların daha istikrarlı bir şekilde bu bölgeyi işgal etmeye başladığını göstermektedir. [iii]

G.Ö. 13.000-12.800 arasında Natuflu kültürünün ortaya çıkması Yakındoğu’nun tarihinde dönüm noktasıdır. Erken neolitik tarım topluluklarının ortaya çıkmasında önemli bir rol oynadığına inanılan Natuflu kültürünün anavatanı orta Levant bölgesinin Lübnan dağları olarak belirlenmiştir. Burada meşe ve fıstık ağaçlarından oluşan ormanlarda yaşayan Natufluların, bulunan havanlar ve orak benzeri aletlerden ötürü tahılları işlediği düşünülmektedir. Fakat bu, tarım topluluklarında görülen ölçekte bir faaliyet olmayıp toplayıcılıkla desteklenmiştir; Natuflu bölgelerinde hem tahıl ambarları bulunamamış hem de çok az tahıl örneği ele geçmiştir. Natuflu yerleşkeleri küçük, evler basittir. Daha kalabalık yerleşkeler geç Natuflu döneminde görülse de, bunların hiçbiri neolitik köylerin boyutlarına ulaşmaz. Ev yapımında kilin kullanıldığını gösteren işaretlere rastlanmamıştır.

Evler taşların üzerine çalı çırpı ve ağaçların yerleştirilmesiyle yapılmıştır. Ev tabanlarında alçı kullanımına rastlanmamıştır. Evlerin arka arkaya tekrar inşa edilmesi, yerleşkelerin geçici süreler için terk edildiğini göstermektedir. Mezarlar, yerleşkelerin hepsinde bulunmuştur. Bunlar terk edilmiş evlerin içinde tabandadır veya dışarıdadır. Erken Natuflu döneminde kolektif mezarlar daha yaygındır. İkincil gömmelerin (ölünün ikinci kez ve muhtemelen farklı bir yere gömülmesi) geç Natuflu döneminde daha yaygın olması, bu dönemde hareketliliğin artması, yerleşikliğin azalması olarak yorumlanmıştır. Bu dönemde ölünün kafatasını ayırmaya da rastlanmaktadır. Mezar eşyaları açısından erken Natuflu dönemi daha zengindir. Bu arada, özel bir gömme şekli olarak köpeklerle insanların beraber gömüldüğü de saptanmıştır.[iv]
Bedenin süslenmesi ve süsleme eşyaları hem yerleşke içinde hem de yerleşkeler arasında farklılıklar göstermektedir. Bu değişiklikler farklı grup kimliklerin var olduğunun işareti olarak yorumlanmıştır. İnsan yüzü ve bedenini temsil eden heykelcilikler nadirdir; daha çok hayvanlar betimlenmiştir.[vi] Natuflu kültürünün tarıma geçtiği ilk başta savunulmuşsa da, son araştırmalar daha ziyade yabani tahılların zaman zaman işlendiğini göstermiştir. [vii] Bir tarım kültüründen çok, yabani tahıllardan da yararlanan bir avcı-toplayıcı kültürün söz konusu olduğu daha muhtemel görülmektedir.



Şekil 2. Ain Mallaha’da geniş bir Natuflu evi [v]

Natuflu kültürünün ortaya çıkması, olumlu iklim koşullarının kaynaklarda artışı getirmesi ve sayıları artan avcı-toplayıcı grupların da bu kaynakları kontrol etmeye başlamasıyla açıklanmaktadır. [viii] Younger Dryas döneminde (G.Ö. 11.000-10.300) iklim koşullarının bozulması avcı-toplayıcı grupların zorlanmasına ve dolayısıyla daha hareketli bir yaşam tarzına geçilmesine neden olur. İkincil gömmeler, bu toplulukların ölülerini gömmek için yerleşkelerine zaman zaman uğradığını göstermektedir. İlk tarım denemelerinin bu dönemde başladığı sanılmaktadır. [ix]



Şekil 3. Taranmış alan Younger Dryas döneminde (G.Ö. 11.000-10.300) yabani tahılların bulunduğu bölgeyi göstermektedir. Bazı
Natuflu ve erken neolitik yerleşkeleri de gösterilmiştir.
[x]

Erken Neolitik tarım toplulukları Levant’ın ağaçlık bölgelerinde ortaya çıkar. Bu yerleşkelerde tahıl kullanımına çok daha fazla rastlanmaktadır. Fakat bu kullanımı nasıl yorumlamak, yani neye dayandırmak gerektiği konusunda bir fikir birliğine henüz ulaşılmamıştır. Dolayısıyla bu yerleşkelerin tarım toplulukları olduğunu henüz söyleyemiyoruz ama tahıllarla eskiye göre çok daha aşinadırlar ve kültürel boyutta dikkat çeken bir farklılaşma söz konusudur. Bu yerleşkeler Natuflu kültürüyle karşılaştırıldığında çok daha ileri düzeydedir ve farklı pratikler vardır. G.Ö. 10.000-9300 arasındaki Levant yerleşkelerine baktığımızda, en büyük neolitik yerleşkelerin (bunların arasında Jericho da bulunmaktadır) bir önceki Natuflu yerleşkelerinden 3 ile 8 kat daha büyük olduğunu görmekteyiz. Yuvarlak olan evler birbirinden ayrılmış, ev yapımında kil kullanılmaya başlanmıştır. Jericho’da, kolektif çabayla yapılması mümkün bir kule ve bütün yerleşkeyi çevreleyen surlar bulunmuştur. Ölü gömme pratiklerine baktığımızda, genelde tek başına gömülmenin olduğunu, mezarlarda eşyaya rastlanmadığını, çocuklarla yetişkinlerin farklı gömüldüğünü görüyoruz. Ayrılmış kafataslarına evlerde ve özel amaçlı konutlarda rastlanmaktadır. Kadının temsiline dayanan heykelcikler de belirmiştir. Bu heykelcikler daha çok otururken ve eğilirken gösterilmiştir. Bu arada önemli bir gözlem de, Jericho’da Orta Anadolu obsidyeninin bulunmuş olmasıdır. Demek ki bu iki bölge arasında bir iletişim mevcuttur. Bunun ne kadar sık olduğu konusunda bir şey söylemek zordur.


Görüldüğü gibi, bu açıklamaya göre tarım, iklim koşullarının yarattığı baskı sonunda Natuflu avcı-toplayıcı gruplarının kendilerini beslemek için daha etkin bir yöntem arayışından ötürü ortaya çıkmıştır. Bu yaklaşıma itirazlar mevcuttur. Bunların bir kısmı iklim koşullarıyla tarımın ortaya çıkması arasında bir ilişki kurulamayacağını savunurken,[xi] bir kısmı da gelişmekte ve böylece karmaşıklaşmakta olan avcı-toplayıcı toplumsal ilişkilerinin ekonomik yapıda tarımla sonuçlanan değişimlere neden olduğunu iddia etmektedir.[xii] İklim koşullarında ortaya çıkan değişikliklerle tarımın belirmesi arasındaki ilişki henüz herkes tarafından kabul edilmediği gibi, tamamen tarım üzerinde yoğunlaşmak da kabul edilmemektedir. Tarımı, dolayısıyla ekonomik değişimi, açıklamalarımızın başına yerleştirmek, günümüz insanının ekonomiye verdiği önemle bağlantılı gözükmektedir. Oysa avcı-toplayıcı grupların yaşadığı değişikliği daha farklı faktörlerle açıklamak ve ekonomi faktörünü yaşanılan değişimin sonucu olarak görmek daha uygun gözükmektedir.

[i] Bar-Yosef, 159.[ii] Age., 160.[iii] Age., 161.[iv] Age., 163-164.[v] Age., 163.[vi] Age., 165-166.[vii] Age., 167.[viii] Age., 168.[ix] Age., 169.[x] Age., 169.[xi] Munro, 47-71.[xii] Bender, 204-222.

Yorumlar