Demir Çağı - I

Tunç çağını demir çağından ayıran en büyük özellik farklı metallerin kullanılıyor olması değildir. İnsanların demiri kullanmaya başlamasının elbette etkisi olmuştur ama demir çağının ilk iki yüzyılı hâlâ tuncun kullanıldığı bir dönemdir. Demek ki bu iki dönem arasında daha başka bir farklılık söz konusudur. Gerçekten de “Deniz Halkları”nın gerçekleştirdiği yıkımdan sonra iki yüzyıl boyunca demir değil tunç (yani bakır) kullanılmış olmasına rağmen, bu geçen süre tunç çağına değil demir çağına aittir.



MÖ 950

(McEvedy, C. İlkçağ Tarih Atlası, Sabancı Üni.s.45)

Silah yapımında kullanılan metal oranlarına baktığımızda (bu oranlar bugüne kadar arkeolojik kazılardan çıkmış sonuçları yansıtmaktadır), MÖ 12. yüzyılda tunç hâlâ öndedir (%96 tunç, %4 demir). Bu oranlar bir yüzyıl sonra tunç için %80, demir için %20’iyken, 10. yüzyılda %46’lık tunç oranına karşılık demir oranı %54’e yükselmiştir.[i] Metal oranlarına bakarak hangi çağın yaşandığına karar verilecekse, demir çağı ibaresi ancak 10. yüzyıldan itibaren geçerli olabilir.

Aslında demir uzun süredir bilinen bir metaldir. Bu çağda demirin popüler olmasının nedeni, ilk defa böyle bir metalin bulunmuş olması değildi. Demirin varlığı MÖ 3. binyıldan itibaren biliniyordu ama nadir bulunmasından veya zorlukla elde edilmesinden ötürü değerli bir metaldir ve prestij nesnesi olarak kullanılmalıdır. MÖ 2. binyılın başlarında hâlâ lüks bir maddedir. Demirin ilk kez Hattiler tarafından MÖ 2500 yıllarında kullanıldığı düşünülmektedir. Demirin eritilmesi bakır için gerekenden çok daha yüksek sıcaklıklara gerek duyduğundan ve tunçtan daha sert hale getirilmesi çok daha fazla emek gerektirdiğinden, uzun süre bakırın tercih edildiği görülmektedir. Gerekli sıcaklığa ulaşacak fırınlar yapılana kadar, demirin bol bir şekilde üretilmesi mümkün değildi. Bazı araştırmacılara göre, Anadolu’nun Karadeniz sahillerinde özel bir karışımın unsuru olarak bulunan demir daha düşün sıcaklıklarda işlenmeyi mümkün kılmıştır. Muhtemelen bu yüzden demirin işlenmesine ilk kez Anadolu’da rastlanmaktadır. Buna rağmen demirin istenilen sertlikte üretilmesi için bunu sağlayan teknolojilerin ortaya çıkması gerekmiştir. Fakat demirin bakırın yerini alması konusuyla ilgili olarak tunç çağının sonunda bakır madenleri ve tunç üretimine dayanan saray ekonomilerinde beliren değişiklikleri de dikkate almak gerekmektedir. Sarayların ortadan kaldırılması bakır üzerindeki tekeli ortadan kaldırırken, bakır madenlerinin tükenmeye başlaması başka seçeneklerin aranmasını dayatmış olabilir. Daha iyi üretim için fırın sıcaklıklarının sürekli biraz daha yükseltilmesinin demir için gereken sıcaklıkları sağladığını da düşünebiliriz. Tuncun aksine, bu sefer yeni bir metalin geliştirilmesinde başı çeken bölge Yunanistan ve Kıbrıs’tır. MÖ 1050’ye ulaşıldığında her iki yer de demir çağına girmiştir (%80 demir).

Görüldüğü gibi, her ne kadar demire geçişten bahsetmek mümkünse de, bu geçiş demir çağına girildikten iki yüzyıl sonradır. Geçişin arkasındaki nedeni veya nedenleri daha farklı bir yerde aramak gerekmektedir ve bu, bölgeler arası ticareti kontrol altında tutan tekelci ve merkeziyetçi zihniyet ve bu zihniyeti sağlayan güç ilişkileridir. Tunç çağının sonunu getiren ve ardından gelen çağı derinden etkileyen iki önemli gelişmeden bahsedilebilir. Bunlardan birincisi, tekelci saray sistemlerinin yanı başında ama daha ziyade geri planda gelişen gayri merkeziyetçi yapıdaki serbest ticarettir. Bu ticaretin gelişimini, saray sistemleri adına ticaret yapan çeşitli bireylerin zamanla kendi girişimlerini finanse edecek hale gelmeleriyle açıklayabiliriz. Fakat serbest ticaretin gelişimini, tüketimin zamanla elitlerin dışındaki toplumsal kesimlere yayılmasıyla birlikte düşünmemiz gerekmektedir. Böylece tekelci saray sistem iki taraftan birden vurulmuştur. Bir yandan ticaret üzerindeki tekel kırılmaya başlanmış ve zamanla kırılmıştır, diğer yandan da tüketimin yayılması prestij ve dolayısıyla güç getiren nesnelerin daha geniş kitlelere yayılmasını sağlayarak bunların değerini azaltmıştır. Gücün daha geniş bir taban tarafından paylaşılması muhtemelen mümkündü, ki böyle bir durum geç tunç çağında belirmeye başlamıştı. Fakat bu durum, ikinci önemli gelişme olarak tanımlayacağımız geniş halk hareketleri tarafından önlenmiştir. Bu geniş halk hareketlerinin bir kısmı “Deniz Halkları” tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu saldırgan gruplar sadece neredeyse tüm saray merkezlerini yok etmekle kalmamış, bölgede çeşitli yerlere de yerleşmiştir. Halk hareketlerinin diğer kısmı da saray sisteminin yıkılmasıyla serbest kalan tunç çağı merkezlerine bağlı topluluklar oluşturmuştur. Yüksek miktarda insanın varlığı yeni ekonomik ve siyasi oluşumları olanaklı hale getirmiştir. Yağma ve serbest ticaret ekonomik faaliyetlerin ve siyasi iktidarların el ve yapı değiştirmesini getirmiştir diyebiliriz.

[i] Drews, 75.

Yorumlar