Moğol İstilaları Bir Karanlık Çağa Yol Açmış Mıdır?

"Sizce Moğol istilalarını Arabölge açısından bir ortaçağ (karanlık çağ anlamıyla) başlangıcı olarak görebilir miyiz?"


Konu, Moğol istilalarına uzun bir süre kötü gözle bakıldığından biraz zor. Zaten istila diyerek başladığımızda, daha baştan olumsuz bir gözle baktığımız ortaya çıkıyor. Ama diğer yandan, bu kelimeyi kullanmamızı mazur gösterecek kadar ciddi bir yıkım da var.

Her şeyden önce karanlık çağdan ne kastettiğimiz belirtmek gerekiyor. Ben kabaca medeniyetsel düzeyin düşüşü olarak tanımlıyorum ve bu düşüşü de, söz konusu medeniyetin ne kadar karmaşık bir iletişim ağına karşılık gelmesiyle (ki bu da benim gözümde kalabalıklaşma ve kalabalıklaşmanın ne kadar huzur içinde varlığını sürdürdüğüyle ilgili) bağlantılı.

Moğol istilaları böyle bir düşüş başlatmış mıdır? Eğer bu istilalar olmasaydı, ne tür bir medeniyet söz konusu olacaktı? Geçici bir düşüş görebiliriz ama ekonomik açıdan baktığımızda, Moğolların epey büyük bir bölgeyi birbiriyle birleştirmiş olmasından ötürü olumlu yanı da var bu istilaların. Ayrıca yıkıcı etkilerinin ortalığı kültürel açıdan karıştırmış olmasından dolayı, olumlu bir etki de söz konusu. Bu yüzden, yaşanan geçici düşmenin bu avantajlar tarafından dengelenmiş olduğunu da düşünebiliriz.

Bu arada genel bir düşüş üzerinde yoğunlaşmak yerine teker teker bu genelin parçalarının yaşadığı düşüşlere de bakabiliriz. Ekonomide bir düşüş görülmeyebilir ama Moğolların getirdiği yıkımın kültürel alandaki ciddi darbelerinden bahsedilebilir. Ama buna rağmen İslam âleminin bu alanda da toparlandığını görüyoruz. Eğer bir darbe söz konusu olmuşsa, sanırım İslam’ın kendi içindeki etkileşimlerin rolü daha fazla.

Doğrudan Moğol istilalarının yarattığı bir karanlık çağdan bahsetmek zor gibi gözüküyor. Evrimci yaklaşım açısından bakacak olursak, Moğol istilası kültürel ekolojiyi epey dağıtıyor, var olan dengeyi bozuyor, toplulukların hareketini başlatıyor. O anda söz konusu olan bir yıkımdan bahsedebiliriz ama ardından yeni oluşumlar beliriyor. Aradaki süre çok uzun değil. Bu yüzden bir karanlık çağın başladığını söylemek bana göre zor. Ciddi bir medeniyetsel duraklama söz konusu değil.

Diğer yandan, Moğol istilalarının, bu bölgeye yönelmiş göçebe hareketlerini güçlendirmiş olmasının uzun vadedeki olumsuz etkisinden bahsedebiliriz. Var olan kültürel ekolojinin veya habitatın ortadan kalkmasından ziyade, onun yerini alan yeni kültürel ekolojinin uzun vadede bir gerilemeye veya düşüşe yol açtığını söyleyebiliriz. Yeni ekoloji, Avrasya bozkırlarından gelen göçebelerin var olan siyasi yapıyla kenetlenmesinden oluşan yeni yapıdır. Elbette bu yeni yapının kendisinden “kötü” bir yapı olduğunu gösteren bir şey yoktur. Ancak daha önceki gelişimin yönü ve boyutunu dikkate aldığımızda bu ikinci gelişmeye iyi veya kötü diyebiliriz. Aslında ilk anda bu kenetlenmenin yararlı olduğu bile söylenebilir. Göçebeler siyasi ve askeri anlamda arzulanan bir kalıcılık ve bununla birlikte bir güven ortamı sağlıyor. Ama bu ortam, ekonomik gelişim kendisine yeni mecralar aramaya başladığında bu sefer de engelleyici oluyor. Siyasi ve hatta toplumsal açıdan baktığımızda, bu yeni ortamın bazı yeni davranış biçimlerine izin vermediğini de söyleyebiliriz. Bu da daha sonra belirecek modernleşmeyle kenetlenmeyi zorlaştırmış ve hâlâ zorlaştırıyor olabilir. Göçebelerin gayet kararlı bir yapının belirmesini sağladığını söyleyebiliriz ama sanırım bu kararlı yapı fazla kararlı olduğundan gelişimin önünü de tıkayabiliyor.

Göçebeler bu dönemde hem Çin’e ve kısmen olsa da Avrupa’ya da giriyorlar ama sadece Ara Bölge’de farklı bir kültürel ekolojiye yol açıyorlar. Bu bölgedeki varlıklarını on dokuzuncu ve hatta yirminci yüzyıla kadar sürdürüyorlar ama burada üzerinde durmaya çalıştığım asıl sorun, yol açtıkları yeni siyasi tavır ve değerler. Daha önceki ne kadar farklıydı diye sorulabilir. Önemli bir farklılık vardı. Yine göçebeler de vardı ama kentsel yapı köylülüğe dayanıyordu. Göçebelerin sayısının artması çevre kullanımını değiştiriyor ve siyasi iktidarı bariz bir şekilde göçebeden yana değiştiriyor. Göçebenin bir istikrar getirdiği doğrudur ama bunun bedeli kanımca yüksek olmuştur; eğer yaklaşık bin yıl sonraki değişimi dikkate alacak olursak. Tabii ancak böyle bir yaklaşım içinden baktığımızda bir bedelden söz edebiliriz.

Şunu da eklemek gerekiyor. Göçebe hareketini kesinlikle sadece Moğol istilalarına bağlamıyorum. Göçebeler bu bölgeye bu tarihten daha önce gelmeye başlıyorlar. Dolayısıyla yukarıda bahsettiğim yeni kültürel ekolojinin kökleri daha farklı bir yerde. Sanırım Moğol istilasının etkisi, göçebe tavırlarını daha da güçlendirmiş olmasında ve bu etkileri biraz daha uzak köşelere sokmasında. En azından bu satırların yazarı şimdilik böyle düşünüyor; konunun daha fazla araştırılması gerekiyor. Bununla beraber, Ara Bölge, Avrasya pastorallerinin, muhtemelen çöl pastoralleriyle birlikte medeni yaşamla en derinden kenetlendikleri bir bölge olarak çıkıyor karşımıza. Ne Avrupa ne de Uzakdoğu’da böyle bir kenetlenme yaşanmıyor.

Yorumlar

  1. Zannedersem Moğol istilaları en büyük etkiyi Orta Asya ve Doğu Avrupa'nın belli bölümleri dışında Anadolu, İran ve Transkafkasya'da yaptı. Moğollar'ın tetiklemesiyle yurtlarını terkeden en başta Türki gruplar olmak üzere çeşitli Orta Asyalı halklar akın akın önce İran, sonra Transkafkasya ve Anadolu'ya geldiler ve buralarda zaten çeşitli Oğuz gruplarının (en başta Selçuklular) yönetiminde bir-iki yüzyıldır sağlanmış olan Müslüman hegemonisinin kanatları altında yaşamaya başladılar. Bu da bu bölgelerde derin kültürel değişimlerin yolunu açtı.

    Bu arada Haçlı Seferleri'ni karanlık çağ tetikleyicisi olarak gören ayrı bir görüş var. Onun hakkında fikirleriniz nedir? Ve size göre İslam dünyası niye Batı'ya göre geri kaldı, İslam'ın ilk yüzyıllarındaki uygarlık alanındaki gelişmelerin neden devamı gelmedi?

    YanıtlaSil

Yorum Gönder