Merhaba Onur bey,

Aslında geçen hafta aklımdan böyle bir fikir geçmişti ama çok önemsememiştim. Benim için bir insanla ilişkiye geçtiğimde önemli olan, tartışmanın kendisidir. Bir bütün olarak kim olduğundan ziyade, o sırada konuşulan veya tartışılan konudaki duruşuyla, yani tarzıyla ilgilenirim. O yüzden bir tartışmanın olumsuz geçmiş olması, o kişiyle yapacağım diğer tartışmaları genelde etkilemiyor. Çünkü özden çok diyalogla ilgileniyorum. Diyaloglarda karşılıklı oluşur.

Olumsuz izlenim edinmiştim ama bu izlenimimi, örneğin daha sonra aynı adla gelen yorum iletisinde sürdürmedim. Sorular çekici ve tartışma güzelse, anlaşmazlığı sürdürmenin bir alemi yok. Barbunjani araştırmasına gelince, aslında cevap verecektim. Ama o sırada araya başka işler girdi ve geciktim. Daha sonra da, üzerinden fazla vakit geçti diye cevap yazmaktan vazgeçtim. Yoksa özel bir garezim yoktu.

Görüşlerimizin her zaman uyuşması gerekmiyor. Üstelik bir bakıma böylesi daha da iyi. Uyuşmazlıklar sorulara, sorular da yeni açılımlara yol açabilir. Ama çoğu kez Türkiye’de bunu başarmak çok kolay değil. Benim gazete söyleşisinde olduğu gibi, saldırılar sorulardan çok daha fazla oluyor. Sorunun ne olduğunu, antropolog olarak gayet iyi görüyorum. Sonuçta sergilenen davranış içinde bulunulan koşullara göre çok daha anormal değil ama saldırıların çok, sorularında son derece az olması büyük şansızlık. Her farklı görüşün veya varsayımın hakaret olarak algılanması sona erse, bu konularla ilgili tartışmalar çok daha olumlu sonuçlara yol açabilir diye düşünüyorum.

Genetik antropoloji en azından insanların izlediği yolları ve aralarındaki akrabalık ilişkilerini göstermede gerçekten çok iyi bir araç. Henüz emekleme evresinde ama veri miktarının artmasıyla çok ilginç sürprizlerle karşılaşabiliriz. Üstelik bu sanırım etnik kimlik kavramında da önemli değişikliklere yol açabilir. Ne de olsa, hiçbir kimlik türü ebedi değil.

Madem tanıştık, bir şey sorayım. Anladığım kadarıyla ilgi alanınız, Türklerin veya Oğuzların Anadolu’ya göçü. Tam olarak hangi kapasitede ilgileniyorsunuz bu konuyla: akademisyen, öğrenci veya sadece tarihe aşırı meraklı biri. Epey okuduğunuz ve araştırdığınız ortada. En azından sorular buna işaret ediyor.

İyi pazarlar dileğiyle

Not: e-posta mı karar veremedim, bloga koymaya karar verdim bu mesajı. Sorularla da sırayla ilgileneceğim.

Yorumlar

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  4. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  5. Merhaba Timuçin Bey,

    Evet, Orta Asya'dan Anadolu'ya göç ilgi alanlarımdan biri. Daha ilkokul yıllarımdan beri kafamı kurcalayan bir konudur bu. Tarih kitaplarımızda Türkler'in Orta Asya'dan geldiği yazıyordu. Sonrasında Anadolu ve Rumeli'nin yerli halklarıyla karışıp karışmadıklarına ise hiç değinilmiyordu. Orası adeta bir tabuydu. Yalnız Türkler'le Gayrimüslimler arasında kesin bir ayrım yapılıyordu ve Türkler'e, açıkça söylenmese de, sanki Orta Asya'dan bu yana hiç karışmamışlar, asimilasyonlarla zenginleşmemişler gibi yaklaşılıyordu. Bir de sürekli vurgulanan yerli inançlara hoşgörü teması vardı, ki o da adeta sorgulanamaz birşeydi. Allah'tan Türk-İslam medeniyetinin yerli Anadolu medeniyetiyle (Hıristiyan, Rum veya Ermeni medeniyeti tabirleri pek tercih edilmiyordu) zenginleşmesine atıf vardı, ama hepsi o kadardı, halkların karışması aynı söyleme dahil edilmiyordu. Bu arada, Türkler'e aynı zamanda homojen bir bütün gibi yaklaşılıyordu ve Türklük kavramı her zaman ön planda tutuluyordu. Orta Asyalılar'a akrabalığımızdan bahsediliyor, Türki olmayan halklarla akrabalığımıza hiç değinilmiyordu. Tüm Türk tarihi etnisite-bazlı bir söylemle açıklanıyordu. Söylemeye lüzum yok, Anadolu'nun etnik Türk olmayan Müslüman halklarının isimleri bile bir iki lakap haricinde (örn., Çerkez Ethem) tarih kitaplarımızda hiç geçmiyordu. Gerçi onları da kaldırdırmışlar bir ara, şimdi durum nasıl bilmiyorum. Bu arada, Araplar'ın ismi tabii ki defalarca geçiyordu, ama onlar da sanki Anadolu'da hiç yoklarmış, sadece Arap ülkelerinde bulunurlarmış gibi sunuluyordu.

    Evet, tarih kitaplarımızda bunlar yazıyordu. Ama bir yandan da Orta Asyalılar'a bakıyordum ve bir çok hiç de bize benzemeyen tip görüyordum, coğrafi komşularımızı ise Türkler'den ayırdedemiyordum (hala ayırdedemem).

    Büyüdükçe babamın (kendisi Orta Anadolulu ve Sünni kökenlidir) da benim gibi düşündüğünü öğrendim. Yalnız o, kısmen küçükken okulda aldığı eğitimin etkisiyle kısmen de Orta Anadolu Rumları'nın Türkçe konuştuğu gerçeğine dayanarak (Türkçe'yi sonradan benimsemiş olmaları ihtimali ona pek cazip gelmiyordu herhalde), Türkler'in Orta Asya'dan gelmediği, Malazgirt'le küçük bir grubun geldiği, zaten Türk olan halkı müslümanlaştırdığı ve Anadolu'nun (en azından iç kısımlarının) asıl yerlilerin Türkler olduğu (dolayısıyla Hititler'in falan Türk olduğu) görüşünü savunuyordu. Neyse ki, sonradan babamı Türkler'in sonradan geldiği ve yerli halkları asimile ettiği görüşüne ikna edebildim ve sonunda babam Yunanca konuşan Rumlar'dan gelmiş olabileceklerini kabul etti. :D

    Elbette sırf görünüşlere bakarak bu düşüncelere varmadım. Özellikle son 5-10 yıldır genetik antropoloji ve değişkenlik konularına yoğun bir merağım var ve onlarda da Türkler ve ilişkili olabilecekleri halklar ilgi alanımın merkezinde. Sonuçta herkes kendi atalarını tanımak ister, benimki de öyle bir merak. Hiç bir zaman bu düşüncelerimi belli bir ideolojiye dayandırmadım, zaten ideolojilerle bir alakam da yok. Babam gençliğinde komünistti, ama ben sağ-sol gibi ayrımların ötesinde düşünen biriyim. Benimki daha çok bilimsel gerçeklere ulaşmakla ilgili bir merak. Bu yüzden sık sık yukarıdaki görüşlerime de şüpheyle yaklaşıyorum. Zaten size sorduğum sorulardan ne kadar şüpheci, kılı kırk yaran ve mümkün olan her görüşe açık biri olduğumu anlamışsınızdır. Bundan bir 5 yıl sonra çok farklı görüşlere sahip olabilirim. Sonuçta bilimsellik, araştırmaların sonuçları doğrultusunda eski görüşleri terkedebilmeyi gerektirir.

    En içten dileklerimle,

    Onur

    YanıtlaSil
  6. Sorunuza gelince, mesleğim bilgisayar mühendisliği. Benim için tarih sadece bir hobi. Türk veya Oğuz göçüyle ilgili kitap okumadım (Speros Vryonis'ten okuduğum bazı bölümleri saymazsam). Zaten size bu blogda soru sorma nedenlerimden biri de bu konuda beni aydınlatacak kaynaklar önermenizdi. Siz bu konuda yapılmış doğru dürüst bir çalışmanın olmadığını söyleyince açıkçası hayal kırıklığına uğradım. Ben de bu sefer kafamda yıllardır biriktirdiğim soruları size yönelttim. Bunu yaparken kimi zaman sınırlarınızı zorladım sanırım, bundan dolayı özür dilerim.

    Speros Vryonis'ten bahsetmişken, onun kitaplarını nasıl buluyorsunuz? Bu konularda ondan çok bilgi sahibi olan yok galiba (en azından ben göremedim).

    YanıtlaSil

Yorum Gönder