Tekilliklerin Tarihi

Bir önceki kültürel habitat yaklaşımını kullanarak bakınca, bu yapılan artık tarih oluyor mu? İlk bakışta sanki tarih yapılmamış da, sadece insan toplulukları incelenmiş oluyor. Ama biraz düşünmeye başlayınca ilginç bir soru beliriyor. Tarih yapmaktan kastedilen ne burada? Geçmişi anlamlandırmak, geçmişte ne olduğunu anlamak mı? Yoksa geçmişi bir biçime mi sokmak? Sanırım birçok değişik açıdan bakabiliriz geçmişe ama galiba bu önerdiğim son yaklaşım birey olarak insanı ve alışık olduğumuz insan kavramını ortadan kaldırıyor. İnsanı tamamen öylesine bir organizmaya indirgiyor. Ya da belki de insanı biraz daha olması gereken yere, yani grupsal birey veya grup-birey düzeyine çıkarıyor. Biraz daha toplulukları, kitlesel değişimleri öne çıkartan bir yaklaşım, muhtemelen buna yakın bir şey olacaktır.

Düşünecek olursak, bizim (batı medeniyetinin bir üyesi olarak) tarih pratiğimiz aslında son derece fazla bir şekilde tekilliklerden örülmüş bir şey: Olaylar ve bireylerden ibaret. Bunlar her zaman tekillikler şeklinde inceleniyor. Sanki kuantum fiziğindeki parçacık dalga olayı gibi. Parçacıklar üzerinde yoğunlaşıyoruz ama işin dalga yanını görmüyoruz. Biraz eksik bir benzetme oldu ama kastedilen şu: İnsanın grup-birey yapısını dikkate almıyoruz veya farkında bile değiliz. İnsan ne bir birey ne de bir grup türü; ama ikisini birden içeren ve birlikte yaşayan bir tür. Geçmişe bakış kesinlikle kültürleri, yani grupları da dikkate almak zorunda. Aksi takdirde çarpık bir geçmişle karşı karşıya kalıyoruz. Grup dinamikleri bireyleri etkiliyor, bireyler de grup dinamiklerini. Sadece tekilci olan anlayışı terk etmemiz gerekiyor. Bunu yaptığımız zaman epey değişik ve bir parça da garip bir geçmiş beliriyor.

Yorumlar